MAHMUT YÜKSEL

'Kebat' polisiye roman serisinin yazarı eğitimci yazar Filiz Gökdemir Köşker: Kitaplarım sadece bir polisiye değil çok daha fazlasıdır dedi.

Bize kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Filiz Gökdemir Köşker: İskenderun doğumluyum. Gazi üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi mezunuyum. Mersin/ Erdemli’de yaşıyorum. Kendimi bildim bileli edebiyatın, kitapların içindeydim. Aile boyu kitap tutkunuyuzdur. Akıl almaz şekilde çok okuyan, sofraya bile kitapla gelen amcalarım ve dayılarım vardı. Ben öğretmen kökenliyim. Psikolojiye dayalı, malzemesi insan olan bir meslek bizimkisi. Öğretme yöntem ve tekniklerine dayalı mesleğimi yıllarca severek yaptım. Emekli olduktan çok değil sadece iki ay sonra kendimi yazarken buldum. Şu anda içinde bulunduğum yaş, tecrübe ve konuma ulaşabilme yolculuğunda farklı insanlarla, Türkiye'nin çeşitli bölgelerinde uzun yıllar beraber çalıştım. Onları yakından inceleme ve gözlemleme imkanı buldum. Ne kadar zorlu ve zaman zaman usandırıcı boyutlara varabilen bir meslek olsa da idealist öğretmen çizgimden hiç vazgeçmedim. Emekli olunca rafa kaldırılabilen bir meslek değildir öğretmenlik. Sonrasında polisiye kaburgasının altında romanlarımda eğitim, suç ve toplum konularını en güncel, gerçek ve yalın haliyle, işlemeye başladım.

Neden polisiye?

Polisiye demek suç demek. Suçun altında yatan sebeplere bakıldığında tüm olayların temelinde ise cehalet yatmaktadır. Bir eğitimci yazar olarak, romanlarımı yazarken, toplumumuzun ve insanımızın bakış açısını değiştirmesini, genelde ve özelde empati duyabilme yeteneğini arttırabilmesini umuyorum. Bu sebeple insan ve suç arasındaki pamuk ipliğine bağlı olayları incelerken, yine toplumun duyarlılığını arttırmak adına polisiye çok iyi bir seçenek benim için. Konu toplum, insan psikolojisi ve eğitim olunca, polisiyeden beslenen olaylar zinciri ardı ardına diziliyor. Hepsi güncel, hayatın içinden. Hepsi bire bir gerçek hayatlardan kurgulanmış acısıyla tatlısıyla tam olarak insanları ve toplumumuzu yansıtıyor.

Roman karakterlerinizin bu kadar gerçekçi olmasını nasıl başarıyorsunuz?

İnsan ve psikolojisi bu ikiliyi iyi biliyorsanız ve sürekli ilgi alanınızda ise, insanları yazmak ve karakterize etmek o kadar kolaydır ki. İçinde yaşadığımız ülkenin gelenek ve göreneklerine sıkı sıkıya bağlı yetişen yine bu köklerine ait olan aidiyet duygusunun etkisinde, ebeveyn hakimiyetiyle ataerkil yetiştirilen nesillerin içinde toplumdaki olayların insani açıdan incelenmesi, biraz gözlemci ve analitik incelemeye yatkınlık yetiyor. Gerisi teferruatlara kalıyor.

Kebbat-3 'KÖR' neden bu kadar çok ses getirdi.

Kebbat-3 'KÖR'ü yazmaya niyetlendiğim günlerde, yani geçtiğimiz yaz aylarında toplumun kanayan yarası olan benzeri bazı olayları yaşayan bir velim beni aradı. Başlarına gelen bir olayı yazmamı rica etti ve ben de seve seve kabul ettim. Yine aynı dönemde Müge Anlı’nın programında, kaybolan kocasını arayan kadının eşi 8 parça halinde poşetlere konulmuş olarak TEM otobanında yol kenarına atılmış halde bulundu. Bu iki olay 'KÖR'ün kurgulanmasında ana kaburgayı oluşturdu. Gerisi derin araştırmalarımla ve gözlemlerimin, birikimlerimin eğitimci gözüyle irdelenerek kalemimden dökülmesine kalmıştı.

KÖR’de yaşanan olaylar silsilesi hayatın tam içinden alınmış olmasının dışında yaşanan ama hasıraltı edilen olayların gün ışığı gibi ortaya çıkmasıyla birlikte okurlarımın her biri de kendi yaşam penceresinde yaşadığı veya şahit olduğu olayları tüm açık seçikliği ile inceleme ve masaya yatırma imkanı buldu.Dolayısı ile İstanbul sözleşmesinden, pedofiliye ve enseste kadar uzanan bir dolu bilgi ve istatistiksel açıklamalarla birlikte kebbat-3 'KÖR' sadece bir polisiye olmaktan çıkıp çok daha fazlasına dönüştü. Toplumun acı gerçekleri gün gibi ortada ve kapanamaz, saklanamaz şekilde 'KÖR' romanında bir bir anlatılıyor.

Neden alışkın olduğumuz türden polisiye yazmayı tercih etmediniz.

Günümüzü ve gerçekleri yansıtmak toplumumuza ve insanlarımıza daha faydalı olacaktı çünkü. Üstelik hayatın içinde yaşayıp, olan bitenlere kör kalmak bana göre değil. Halbuki benim bir amacım var. Birey olarak kendimizi gözden geçirmek, irdelemek adına, olan bitenleri, nerelerde yanlış yaptığımız araştırmak, incelemek, görmek ve gösterebilmek gibi.

Yeni çıkan KEBBAT-3 'KÖR' ve 'BAY R' polisiye kitaplarınız için gelen yorumları sormak isterim.

Okuyanlardan gelen yorumlar umduğumun da çok üstünde olumlu oldu. Genelde romanlarımı çok hızlı okuduklarını, su gibi akıcı bir dili olması sebebiyle bir-iki günde bitirdiklerini söylüyorlar. Bunu diğer romanlarım için de söylüyorlar. Bu benim adıma da çok sevindirici. Lakin yine de her okurun farklı birikimi olmasına rağmen, romanlarımdaki bölümlerin zihinlerinde mutlaka bir yerleri zorladığına ve onlar üzerinde şok edici bir etki bıraktığına eminim. Bu tam da istediğim bir hal aslında. Yani romanlarımdaki kahramanların aldığı yol ve değişimlerin dışında okurlarımın da kendilerini olay örgüsünün içinde tüm gerçekliğiyle bulurken çözümü komiserlerin yanında birebir çözebilmelerine de imkan tanıyan bir süreç bu. Tam bir beyin jimnastiği yapmak adına da bulmaca çözer gibi gizemleri, cinayetleri ve insan hallerini çözümlemek onlarında bakış açılarını ister istemez değiştirmelerine sebep oluyor.

Yeni kitap projeleriniz var mı? Bilge adlı romanınız hakkında bilgi verebilir misiniz?

Olmaz mı elbette var. 'BİLGE BİR KADIN- BİR ÇOCUK' Gerçek bir hayat hikayesidir. 'BİLGE' yi yazdım, bitti hatta kapak çalışmalarını da tamamladım. Kebbat serisi polisiye romanlarımı okuduktan sonra bana ulaşan bir kadın okurum bana rica etti. Hayat hikayesini yazmamı istedi. Her gün çok zor şartlar altında ve tüm olumsuzluklara rağmen üç satır, beş satır halinde gizli saklı yazarak whatsapp üzerinden bana iletti. Resmen iğneyle kuyu kazmak gibiydi. Eşinden çok korkuyordu ve yakalanmamak kaygısıyla ilettiği mesajları anında siliyor geride iz bırakmamaya çalışıyordu. Daha da zor olanı 14 yaşına basmış artık ele avuca sığmaz, oğlunu kontrol etmesi gün geçtikçe zorlaşırken artık büyümekte olan, hızla bir delikanlı, ergen olma yolunda ilerleyen otizmli oğlundan fırsat bulamıyor olması idi. Buna rağmen hayat hikayesini tam anlamıyla bana iletebildi. Bunu kendisi için de bir terapi olduğunu bana yazarken bir yandan aynı anları tekrar yaşamanın acısını hüznünü yaşadığını diğer yandan büyük bir yükü üzerinden attığını yazıyordu. Tüm isimleri ve onun tanınmaması için gerekli olan değişiklikleri yaptıktan sonra, yazara gelen mektuplarla karşılıklı bir konuşmaya dönen hayat hikayesinde; toplumda yaşayan teşhis edilmiş ve edilmemiş otizmli vakaları anlatan otizm ile birlikte yaşamak zorunda kalan ve bir yol göstericiye ihtiyaç hisseden diğer otizmli çocukların ailelerine ışık tutan bir roman çıktı ortaya. Şimdi sadece yayımlanmak için sırasını bekliyor.

Ayrıca 'NAZENDE' isimli bir aşk romanını yazıyorum. 'NAZENDE' 68’li yıllarla 78’li yılları kapsayan ve günümüze uzanan bir dönem romanı. Derinliği olan bir roman. 'NAZENDE' romanıyla, psikolojik dalgalanmalarla birlikte günümüz aşklarının çok dışında eski aşkların derinliğini ve ruhunu hissedebileceğiniz bambaşka bir dünyaya yelken açıyoruz.