Modern çağda, Demirel kadar bütün ruhuyla Makyavel (Macciavelli Niccola)ya bağlı olduğunu her vesile ile açık etmekten çekinmeyen başka bir lider yoktur. Varsa Demirel kadar ateşli olamaz.

Demirel`in ünlü Dün dündür bugün bugündür' lâfı, ortalığı kendilerini riske atmadan çekiştirmeyi ahlâk edinmiş kimilerinin pek hoşuna gitmişti. Gitmektedir. Çok insan da bu lâfın içerdiği anlam ve uyandıracağı çağrışımları iğrençbulmaktadır. Bu söz de, Makyavel`in ilkelerine çıkar. Demirel`in entrika mizacından doğmuş bir söz değildir. Demirel, Makyavel`in entrika felsefesine bağlıdır. Mizaçuyuşumu da diyebiliriz buna.

Bir Makyavelizm uygulayıcısı değil de nedir Demirel?

Yaratıcı bir taklit olarak görülebilir mi siyasi hayatındaki edimleri? Düşünerek bulmanın, kritize etmenin, eleştirmenin, düşünceyi düşünce ile tartmanın hemen hemen hiçilerleme kaydetmediği Türk demokrasi hayatında 'dokuzuncu' cumhurbaşkanının büyük avantajı, ustalıkla oluşturulmuş 'halk adamı' imgesinin, yine ustalıkla önü açılmış politika hayatında emrine sunulmuş olmasıdır.

Doğrusu içinde doğduğu toplumun tarihi ve düşünsel kökenleri ile bu kadar mesafeli devlet adamları içinde Demirel kadar ani parlayanı olmamıştır. Öfke teşbihi değil, birden bire ortaya çıkışına bir gönderme.

Saadettin Bilgiç`in kapasitesi 27 Mayıs sonrası yeni ortamda millet temsilini üstlenmede nereye kadar olacaktı, bir soru olmaya lâyık bir endişedir. Ne var ki Demirel`i bir Parti Kongresi 'darbesiyle' genel başkanlığa oturtanlar Türk Demokrasisi tarihinde ibretle hatırlanmayacaklar mıdır?

Bu da bir yol oldu. Daha sonraki on yıllarda Mesut Yılmaz da, Tansu Çiller de kongre darbesi` ile başkan, derken başbakan olmamışlar mıdır? Tabi biri Özal`ın kurduğu, 12 Eylül sonrası görünüşünde, gerçekte ise 12 Eylül Darbesinin içeriğini temsil eden ANAP`ta öbürü ise 12 Eylülzede Demirel`in kurdurduğu, sonra da başına geçtiği DYP`de bu yolda yürüdüler. Seçmen kitleleri de, başka felsefelere aktarılmış olduklarının farkına bile varmadılar.

İşte Türkiye`de demokrasi bilinci` bu kadardır. Halk, bir parti kurulduğu zaman onu manevî ocak olarak görür. Kurulurken böyledir. Ne var ki işin ilerlemesi öyle yaşanmaz. Demirel post-Menderes olmamıştır. Demirel post-Bayar`dır. Bayar Demirel`de devam etmektedir. Milletimizin kültür ve medeniyetine ait esasları, bir anlamda, engel saymış devlet-adamı tipolojisinden söz ediyoruz.

Son büyük başbakan olarak Koca Ragıp Paşa`yı değerleyen bakış önemlidir. Bu bakışta, Mustafa Reşit Paşa`ya yöneltilen eleştiri kimsenin meçhulü olamaz. Popüler tarihçi Yılmaz Öztuna`nın Mustafa Reşit Paşa`yı Osmanlı`da gelmiş geçmişlerin en büyüğü benimsenmişliği izaha muhtaçolsa gerektir. Ü stelik Öztuna bu hissiyatını` sürekli empoze etmiştir. Demirel de, anti-komünist psikolojik temelden hareketlenen bu çizgide Reşit Paşa, Mithat Paşa, Celâl Bayar hattının izleyicisi ve süreğidir.

Son günlerdeki çıkışları bunları düşündürdü. Din düşüncesini en dar alana hapsetmenin kampanyasına iştirak etmesinden daha doğal ne olabilir Sayın Demirel`in. Böyle olunca da şu kadük olmuş 'dinci' sıfatlandırmasından daha hazin daha çoraklaştırıcı olabilecek ne vardır?

Halbuki İslâm, dini` de içeren bir medeniyet oluşumudur. Asıl kriz, onun bu medeniyet kapasitesinin Batıcı plânları tedirgin etmesinden kaynaklanmıyor mu? Larousse`un hükmü: yalnız siyaset ile ahlâkın birbirinden ayrılmasına dayanan modern siyasî düşünceyi başlatmakla kalmamış aynı zamanda bilim dilini de oluşturmuşlardır.

Makyavelcilik: (..) her türlü ahlâk yasasını hiçe saydığı kabul edilen siyasî sistemi Machivelli`nin;

Büyük Friedrich`in sözü: 'Makyavelcilik, ne büyük adamlar ne de mutlu insanlar yetiştirmiştir.

Bunların ışığında Demirel`in organizatörlüğüne ısmarlanmış iktidara karşı bütün partileri toplama projesi yeni bir kozmopolitizm örneği; Bugünkü İktidar`ın da şekilde Erbakancı geçmişi, özde ise Özal`a bağlanabileceği göz önünde tutulabilir. Demokrasi, büyük problemleri çözecek bir yeni dönem vadediyor mu?..