Türkiye nin en büyük ahşap kubbesine sahip özel bir yerden bahsedeceğim. İstanbul Surdışı Topkapı Merkez Efendi mahallesinde bulunan Yenikapı Mevlevihanesi`ne hiçgittiniz mi? Bu Mevlevihane içinde bulunan Semahane iki katlıdır. Kubbenin 15.50 ebadında bir çapı bulunur. Orta merkez sema ayinleri için ayrılmıştır. Ayinleri seyretmek için içinde bir asma kat bulunur. Asma katta bir birinden ayrı dört bölüm bulunur. Hünkar Mahfilini en büyük bölüm olup girişi ayrıdır. Ayinin müziğini çalan Mıtrıp heyetinin mahfili, kadınlar mahfili ve Vezirler mahfili bulunur. Semahanenin zemini tamamen orijinal ceviz kaplamadır. Semahanenin girişi orta avludandır. Dedeler ve ayine katılan kişiler taş binadan bu semahaneye bir takım özel rituel hareketler yaparak geçerlerdi. Semahane nin bir kısmında ise 35 mezar bulunmaktadır.

Yenikapı Mevlevî hânesi, Galata Mevlevî hânesi nden sonra İstanbul daki en eski ve önemli Mevlevî hâne dir. Bizans döneminde Rhesium diye bilinen, Osmanlı döneminde Yenikapı ya da Bâb-ı Cedî d adlarını alan kapı, sur içi iskânını söz konusu tesise bağlayan yolun üzerinde bulunduğu için Bâb-ı Mevlevî hâne, Mevlevî hâne Kapısı ya da aynı adı taşıyan diğer sur kapılarından ayırt edilmesi için Mevlevî hâne Yenikapısı olarak anılmaya başlanmış, son dönemde Mevlânâkapı`ya dönüşmüştür. Mevlevî hâne de adını bu kapıdan alarak Yenikapı Mevlevî hânesi ya da Mevlevî hâne der Bâb-ı Cedî d adıyla bilinir.

Evliya Çelebi, XVII. yüzyılın ortalarında Yenikapı Mevlevî hânesi`nde yetmiş kadar derviş hücresinin bulunduğunu, yetmiş seksen kadar dükkânın da bu tesise vakfedildiğini bildirir.

Yenikapı Mevlevî hânesi, yeniçeri kâtibi MalkoçMehmed Efendi tarafından, bugün Mevlânâkapı denilen sur kapısı dışında ve Merkez Efendi Tekkesi yakınındaki geniş arazi üzerinde yaptırılıp vakfedilmiş ve 1598 yılında açılmıştır.

Zaman içinde padişahlardan, hânedan mensuplarından ve devlet ricâlinden birçok kimse, mevlevî hânenin vakıflarını genişletmiş ve yeni birimler eklenmesine katkıları oldu.
Mevlevî hânenin ilk postnişini bâninin intisap ettiği Kemal Ahmed Dede`dir. Yenikapı Mevlevihane`si asitane olarak kullanılmıştır.

Dünyada 300`e yakın mevlevihane içinde sadece 14`ü asitane. Bir tekkenin asitane olabilmesi için tıpkı manastırlar gibi kentin karmaşasının dışında, geniş araziler içinde bulunması şart. Asitanelerde 'Aşçı Dede' unvanı taşıyan dedeler, Mevleviliğe ilk giren kişiyi kapıda karşılayıp ona musiki, din, dil, matematik ve cebir eğitimi veriyor, nefsini kırması için belirli işlere gönderiyor, zamanı geldiğinde çilehaneye sokuyor. Bu dedenin işi yemek pişirmek değil, bir nevi insan pişirmek. Bu külliyelerde, eli yatkın dervişler güzel sanatlar eğitiminden de geçiriliyor. Nakış, tezhip, hat, kalemişini öğreniyor. Şiir ise bir Mevlevi`nin gündelik hayatının bir parçası. Hüsn-ü Aşk`ın yazarı Şeyh Galip gibi büyük divan şairleri dervişlerin içinden çıkıyor. Yenikapı Mevlevihanesi`nin başına geçmiş yani postnişin olmuş bütün dedeler, Osmanlı kültüründe derin izler bırakmış divanlar kaleme almış.

Derviş zümrelerinin İstanbul un günlük hayatında son derece etkili oldukları Sultan IV. Murad döneminde, meşihat makamında bulunan Doğani Ahmed Dede nin faaliyetleri padişahı ve saray halkını Mevlevî hâne ye bağlayacak kadar etkili olmuştur. Birçok ilim ve devlet adamın yetişmesinde rol alan Mevlevihane`nin rahle-i tedrisinden geçen Itri, Şeyh Galip, Ali Nutki ve İsmail Efendi tarihimizin önemli simalarından yalnızca birkaçı.

Yenikapı Mevlevî hânesi`nin faal olduğu yüzyıllarda sur içinden Yenikapı Mevlevî hânesi`ne, Yenikapı`dan çıkılıp içleri zamanla bostana dönüşmüş olan hendekler geçildikten sonra doğu-batı doğrultusunda mezarlıklar arasında uzanan ve bugün Mevlevî hâne caddesi adını alan yola girilerek ulaşılırdı. Günümüzde Topkapı`dan Yedikule`ye kara surları boyunca uzanan yolda (10. Yıl caddesi) ilerleyip Mevlânâkapı`nın tam karşısına gelindiğinde sağa dönülerek Mevlevî hâne caddesine girilir. Biraz ilerleyince sağda mevlevî hânenin aşçı dedelerinden Sahih Ahmed Dede`nin Hâlet Efendi tarafından yaptırılan empire üslû bundaki açık türbesiyle karşılaşılır. Yenikapı Mevlevî hânesi`nden uzakta kalan bir parçası olan bu türbenin ardından sağda başlı başına bir mahalle teşkil eden ve Yenikapı Mevlevî hânesi`yle iyi komşuluk ilişkilerinden öte birtakım ritüel bağlar da kurmuş olan Merkez Efendi Külliyesi`ne giden cadde (Merkez Efendi caddesi) ayrılır. Bu sapaktan sonra batıya (ileriye) doğru birkaçyüz adım atıldığında solda (güneyde) önce mevlevî hânenin 'hâmû şân' diye adlandırılan, tekke arsasından Mevlevî Tekkesi sokağı ile ayrılmış büyük hazî resi görülür. Mevlevî hânenin binaları doğuda adı geçen sokakla, kuzeyde Mevlevî hâne caddesiyle, diğer yönlerde ise komşu parsellerle çevrili arsa üzerinde yer almaktadır. Arsanın pahlı olan kuzeydoğu köşesinde cadde ile sokağın kavşağında semâhâne-türbe binasına bağlı hünkâr mahfiline geçit veren hünkâr girişi yükselir. Hünkâr girişinden güneye doğru Mevlevî Tekkesi sokağı boyunca sağır avlu duvarı devam eder. Aynı girişten batıya doğru cadde üzerinde sırasıyla Abdurrahman Nâfiz Paşa Kütüphanesi ve Türbesi, hazî renin ufak bölümünü sınırlayan parmaklık, muvakkithâne, cümle kapısı, sebil, pencereli kısa bir duvar ve selâmlık-mescid-dedegân hücreleri grubunu barındıran yapının kitlesi bulunur.
Çilehaneleri, hayrına yemek dağıtan aşevleri, medresesi ve kütüphanesi ile bir külliyeyi andıran Mevlevihane, Zeytinburnu Kültür Projesi kapsamında restore edilen ve bugünkü hali ile İstanbul`un en önemli yerlerinden biridir.