Hızır Çelebi`den bu yana yerel hizmetlerin görülmesindeki en yetkili isim olan belediye başkanları için tanımlar değişse de galiba her şey yerli yerinde; Şehremanetindeki mütevazı makamında kendisine bağlı görevlilerin işlerini gözden geçiren şehremini bugünleri görseydi, en çok personel politikasındaki keyfiyete ve siyasi tercihlere şaşırırdı.

Yerel yönetimler şehirleşmeyle güçkazandı ve modern toplumların inşa sürecinde de siyasi bir kimliğe dönüştü. Osmanlı İstanbulunda şehremini için siyasi bir tercih söz konusu değildi. Çünkü toplum henüz siyasetin bir öznesi değildi. Tanzimat ve peşinden gelen Meşrutiyet ile parlamenter rejimi tanıdık ve önce iktidarın paylaşımında ardından ise bürokrasinin tercihlerinde siyasi etkilerin neler olabileceğini gördük. Henüz başlangıçaşamasındaki Daireler ile şehri yönetmeye çalışan belediye reisleri, Cumhuriyetin ilk yıllarında da bağımsız bir yapıya kavuşamadı.

Atatürk döneminde yapılan yerel seçimlerde yeni kurulan muhalefet partisinin dikkat çekici bir başarı göstermesi henüz çok partili sistem denemeleri yapan rejim için tehlike sinyali olarak algılandı. Parti kapatmayla sonuçlanan bu dönemde halkın tercihleriyle seçilen Samsun Belediye Başkanı, tüm ısrarlara rağmen Cumhuriyet Halk Partisine geçmemiş ve görevden alınmıştı. Aslında bu olayı Türkiye`de belediyecilik tarihi açısından ilk siyasi kriz olarak kabul edebiliriz. Uzun süre valilik ile belediye başkanlığının içiçe geçtiği cumhuriyet döneminde yerel yönetimlerin güçlendirilmesi demokrasinin önem kazanmasının peşinden geldi. Sınırlı bütçeye sahip belediyelerin her geçen gün yetkileri artarken dünyada esen hava da, kararların merkezden değil yerelden verilmesi yönündeydi. Batı ile entegrasyonu artan Türkiye`nin yerel demokrasiye dönük düzenlemeleri, büyükşehir yasaları, merkezin yetkilerinin devredilmesi ortaya seçilmiş kralları yani bugünün belediye başkanlarını doğurdu.

Denge ve denetim mekanizmasının Belediye Meclisleri ile kurulmaya çalışıldığı belediyelerde, belediye meclisini de yöneten başkanlar görev dönemi bitene kadar çok güçlü bir şekilde icranın başında yer alıyor. Sınırsız yetkiye sahip belediye başkanlarının her geçen gün artan şehir rantını tek başına belirleyebilme gücü ciddi bir zaaf oluşturmaya başladı. Vergilendirilmeyen şehir rantı belediyelerin çevresinde siyasi bir dükalığın da inşasını getirdi. Milletvekilliğini bırakıp belediye başkanlığına soyunanlar, belediye başkanı seçilmek için milyonlarca lira harcama yapanlar, hür türlü siyasi gücünü kullanarak belediyeyi etkilemeye çalışanlar hep bu dönemde görülmeye başlandı.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Çankaya`ya doğru sıralanan elçiliklere arsa komisyonculuğu yapan siyasilerden günümüzde imar rantı peşinde koşan yerel siyasilere gelmiş bulunmaktayız. Rant büyümüş, model değişmiş ama siyasilerin iştihası hiçson bulmamış. Yerel demokrasiyi güçlendirmek için çıkılan yol, yerel rantın siyasiler eliyle paylaşılmasına dönüşmüş ve Yağma Hasan`n böreği misali belediyeyi elinde bulunduranlar beş yıl boyunca istedikleri gibi at koşturmayı sürdürmüşlerdir.

Son yerel seçimlerin ardından başlayan kadrolaşma tartışmaları, belediye başkanlarının yakın akrabalarına kadroları dağıtması yerel yönetimler modelimizin çoktan değişmesi gerektiğini ortaya koymaktadır. Artan işsizlik ve iflas eden istihdam politikalarının neticesinde yerel yönetimler adeta ülkenin en önemli istihdam kapısı olarak görülmeye başlandı. 1970`li yıllardan 2000`li yıllara kadar devam eden verimsiz KİT`lerde yaşadığımız olumsuzlukları bu defa belediye şirketlerinde görüyoruz. Belediyelerdeki personel sayısı gün geçtikçe artıyor. Sınırsız ve kontrolsüz bir şekilde artan personel sayısı bir kez daha duvara çarpacağımızı gösteriyor.

Personel politikası demişken yandaş siyasilerin, parti teşkilatının ve yakın akrabaların belediyelere yerleştirilmesi anlamına gelen bu modeli 31 Mart seçimlerinden sonra yaşanan iki önemli hadise netlikle ortaya koyuyor. İBB`nin tekrarlanan seçimleri sırasında belediye personelinin İmamoğlu aleyhine düzenlediği mitingde açıklamayı okuyan Murat Kazanasmaz adlı personel geçtiğimiz hafta içerisinde işten çıkartıldı. Siyasi anlamı için çok şey söylenebilir ama dönemin bir simgesi olması açısından Kazanasmaz`ın iş akdinin feshi unutulmayacaktır. Siyasileşen belediyeler için her gelen yönetimin bu tür kararlar alacağı ve bunu da bir hak olarak göreceği kesindir.

Bir diğer örnek vaka ise Bergama Belediyesinde yaşanıyor. CHP`den Ak Partiye geçen bu ilçede ise kültür müdürlüğü bünyesindeki bir personel istifaya zorlanıyor ve bodrum katındaki temizlik deposuna atanıyor. Yani büyükşehir belediyesinde de ilçe belediyesinde de hatta belde belediyesinde de daha ağır sindirme girişimlerine daha çok şahit olacağız. Galiba biz siyaseti de belediye yönetimini de yerel demokrasiyi de çok yanlış anladık;