En bereketli tarafı yeni sorunlar yaratıp bu sorunlara da çözüm olarak yeni sorunlar önermek olan güzel ülkemizde, yakın tarih tartışmalarını dahi gölgede bırakan yıkıcı bir meselemiz var Suriyeli mülteciler;

Resmi açıklamalarda 'düzensiz göçmen' tanımıyla da ifadelendirdiğimiz Suriyeli mültecilerle ilgili bu topraklarda ne söyleniyorsa ihtiyatla yaklaşmalısınız. Başta devlet kurumları olmak üzere her gruptan, her siyasi meşrepten seslendirilen kanaatler baştan aşağı yanlış olabilir. Mülteci sorununa çözüm öneren her grup iflah olmaz önyargılarla zehirlenmiş durumda;

Herhalde ilk bilmemiz gereken şey ülkemizdeki Suriyeli mülteci sayısıdır. Bugüne kadar üzerine ittifak edilen bir rakama tesadüf edemedim. İçişleri Bakanlığına bağlı Göçİdaresi sitesinde rakamlar yayınlanıyor. Yıllar içerisinde değişen rakamları neredeyse doğru kabul eden yok. Verileri güvenilir bulmayanlar her defasında farklı rakamlar zikrediyor. Suriye savaşının başladığı günlerde ilan edilen açık kapı politikasıyla birlikte kurulan kamplar ise çoktan fonksiyonunu tamamladı. Türkiye`nin her yerine yayılan Suriyeli göçmenler, T.C. vatandaşları gibi seyahat özgürlüğüne sahipler. Kağıt üstünde olmasa da, fiiliyatta durum bu.

Suriye savaşıyla başlayan ve bölgeyi yangın yerine çeviren sorunlar Türkiye gibi Lübnan, Ü rdün ve Irak`ta da ciddi mülteci sorununa yol açtı. O ülkeler de kısıtlı kaynaklarıyla sorunu çözmeye uğraşırken Türkiye`deki benzer durumlarla karşılaştılar. Suriyeli göçmen sorununu yaşamayan ülkeler arasında ise Suudi Arabistan ile İsrail`i başta saymak gerekiyor. Suriye ile en geniş sınırlara sahip ülkelerden biri olan Suudi Arabistan, ne Suriyeli muhalifleri ağırlıyor ne de göçmenleri ülkesine kabul ediyor. Zaten göçmenler için en son göçülecek ülkeler sıralamasında Arabistan`ı görüyoruz.

Avrupa ülkeleri başta Yunanistan ve İtalya olmak üzere Suriyeli göçmenler sorunuyla karşı karşıya kaldılar. Özellikle Yunanistan`a bağlı Ege adalarında önceki yıllarca binlerce göçmen hiçde insani olmayan koşullarda yaşamlarını sürdürmek zorunda kalıyorlardı. Almanya`nın öncülüğünde Avrupa ciddi bir planlamanın söz konusu olduğu mülteci politikası uyguladı. Önemli ölçüde Suriyeli göçmeni ülkesine kabul eden Almanya, sosyal politikalarla entegrasyon sağlayabilme çabası içerisine girdi. Çokça eleştirilen Merkel, Suriye`den kabul ettiği göçmenlerin eğitim ve kültür durumunu dikkate alıyor.

Batı`nın göçmen siyasetini ikiyüzlü bulup eleştirmek mümkün. Macaristan gibi bazı ülkelerin göçmen karşıtı uygulamalarına sesimizi de yükseltebiliriz ama sonuçitibariyle Avrupa ülkeleri, kendi ülkelerinin güvenlik sorununu önceleyerek bir politika geliştirdiler ve bu dalgadan en az zararla çıktılar. Kanada gibi 15 bin civarında mülteciyi kabul eden uzak ülkeler ise sesi çok çıkan STK`lar ile gönüllülerden bolca alkışı kapmış durumdalar.

Kimilerine göre 4, kimilerine göre 5 milyon Suriyeliyi yıllardır misafir eden Türkiye ise en sert eleştirilerle karşı karşıya; Hatta dışarıdan yöneltilen eleştirilerin haricinde içeride yaşanan toplumsal gerilim ve her an çatışmaya dönüşebilme riski ciddi bir tehdit olarak dikkat çekiyor. Türkiye, bu defa da Suriyeli göçmenler noktasından parça parça olmuş durumda. Neredeyse ter toplumsal grup bir diğerini suçluyor. Suriyeli göçmenlerin ülkelerine dönmesini isteyenlerin dinsel ve mezhepsel kökenleri sorgulanıyor. Her şartta göçmenlere sahip çıkılmasını savunanların ise hainlikleri ilan ediliyor. Bu şartlar altında ise toplumsal bir mutabakat sağlanamadığı gibi uygulanacak herhangi bir mülteci politikasının da meşruiyeti bulunmuyor.

Suriyeli göçmenler sorununu, bir taraf ağızından düşürmediği 'ümmet ve ensar-muhacir' kavramlarıyla tamamen dini bir meseleye dönüştürürken diğer bazı kesimler ise sokakta bir Suriyeli görmeye dahi dayanamıyor. Geniş bir toplumsal kesim ise ne olursa olsun Suriyeli göçmenlerin artık ülkelerine dönmeleri zamanı geldiğine inanıyor.

Almanya gibi bir kurallar ülkesi dahi 1960`larda bir kaçyüz bin Türk işçiyi ülkesine kabul ederek başlattığı projenin üzerinden 60 yıl geçtiğinde dahi entegrasyon sorunundan bahsediyorsa, Türkiye`nin bir anda ülkesine gelen 5 milyon mülteciyi ne barındırabilme ne de entegre edebilme imkanı bulunuyor. Bunu dünyada başarabilecek herhangi bir ülke de yok. Zaten kısıtlı ekonomik ve sosyal imkanlara sahip Türkiye`nin büyük bir bölümü riskli ve dezavantajlı gruplardan oluşan Suriyeli mültecilere gerektiği ölçüde yardım elini uzatabileceğini düşünenler yanılıyor. Büyükşehirlerde kendi riskli gruplarına yeteri kadar sosyal yardımlar yapamayan, mevcut sosyal hizmet uzmanlarıyla çocuklarını ve kadınlarını koruyamayan bir ülkenin çok daha ciddi riskli gruplara dönük politika geliştireceğini düşünmek tutarlı görünmüyor.

Türkiye`nin 'açık kapı' politikası kararı aldığı ilk günden itibaren entegrasyon diye bir derdi olmadı. Bugüne kadar bu yönde bir işaret vermedi. Göçpolitikalarında etkili olan bürokratların dini hamasetle bu sorunları görmezden gelmesi affedilecek bir durum değildir. Dini kimliğin tüm sosyal sorunları çözeceğine olan inancın vahim bir şekilde çöktüğünü görüyoruz. Geniş toplumsal kesimlerin yükselen seslerine kulaklar tıkandı ve çözüme dair kimse elini taşın altına koymadı. Bugün için sorun o kadar büyümüş durumda ki, toplumsal bir çatışmanın yaşanmaması hakikaten mucize; Sadece göçmenler ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları arasında yaşanmıyor sorunlar; Göçmenlere yönelik yaklaşımlar Türk vatandaşları arasında da ciddi çatışma alanı yaratıyor. Bu çatışma alanı mezhepsel ayrılıkların kaşınmasıyla daha da büyütülmeye çalışılıyor.

Suriyeli göçmenlerin sorunlarını miting düzenleyerek seslendirmeye başladığı bugünlerde herkesin şapkasını önüne alıp düşünmesi gerekiyor. En çok da düşünmesi gereken hiçkuşkusuz bugüne kadar ki, göçmen politikasına yön verenler; Bu kaosun sorumluluğunu üstlenip, bilimin ve tecrübenin ışığında bu soruna çözüm aramaktan başka çıkış yolu yok; Halkın desteğini alarak açıklanacak yol haritası büyük bir ciddiyetle uygulanmak zorunda; Tüm Türkiye, kendisinden kaynaklanmayan bu devasa sorunun kendisinin özverisiyle çözüldüğünü görmek ve geleceğe daha güvenli şekilde bakmak istiyor;