Zamanın telaşlı adımlarına inat, yüreğinde sessizce büyüttüğü kelimeleri bir araya getirdi Türkan Sezer. Okudu, düşündü, yazdı… Ve gün geldi, bu yolculuk ilk meyvesini verdi: Zümrüd-ü Anka.
Birkaç yıl önce yazı hayatına adım atarken, kaleminin güçlü olacağını biliyordum. Kendisini düzenli yazma konusunda teşvik ettiğimde, içindeki ses zaten hazırdı. Şimdi o ses, cesurca ve samimiyetle bir şiir kitabına dönüştü.
Bir ilk kitabın şiir olması başlı başına cesaret işidir. Çünkü şiir, günümüzün gürültülü dünyasında en çok geri planda kalan, en az okunan ama aslında en çok ihtiyaç duyulan türdür. Kalpten kalbe kurulan o görünmez köprüyü şiirden daha iyi kuran bir başka dil yoktur. Bu yüzden Zümrüd-ü Anka sadece bir kitap değil, aynı zamanda büyük bir karşı duruş, bir edebi başkaldırıdır.
Şair, insanın iç dünyasına, kainata, maneviyata ve arayışına dokunan zarif imgelerle yürümüş bu menzilde. Kitaptaki şiirler; samimi, sade ama derin bir dille hayatın anlamına, ruhun serüvenine, inanca ve sevdaya temas ediyor. Tıpkı şu dizelerde olduğu gibi:
“Sahi, nereye gidebiliriz bu saatte,
nereye kadar gidebiliriz?
Ne kadar haberdar isek kendimizden?
Ne kadar duyabiliyor isek kalbimizi,
O kadar genişliyor evrendeki yerimiz.
Gönlündeki güneş:
doğdu mu bu sabah?
Sahi kaç bulut yola çıktı,
kaç güzel niyet buldu seni bu sabah?”
Bu mısralar; sorgulayan, hisseden, arayan bir ruhun kaleminden dökülmüş. Her biri bir dua gibi, bir fark ediş gibi. Kalbimizin sesini işitmeye çağırıyor bizi.
Geçtiğimiz günlerde Türkan Hanım’la bir araya gelip kitabını bizzat kendisinden teslim aldım. Aynı sofrada oturup hem kitabı, hem şiiri hem hayatı konuştuk. Sohbetimiz, tıpkı şiirleri gibi samimi ve içtendi. Bu kıymetli buluşmadan kalan anı, zihnime bir sulu boya resmi gibi kazındı…
Kitabın sonlarına doğru yer alan bir başka şiirden şu dizeler ise sonsuzluğa bir selam niteliğinde:
İşte sen:
İki kanatlı Zümrüd-ü Anka
Yedi iklime teşekkürle
Sonsuzluk iklimine yol almaya bak.
Buralar inan özlemle kalacak
Sevda iklimine göç ederken özgürce
Leyleklere selam eyle...
…
Bahar’ın gelişiyle özgür bıraktım
Gönlümdeki kuşları;
En cesuru ise sözcüm oldu:
Sevgili Zümrüd-ü Anka.
Bu yüzden inanıyorum: Şiir var oldukça insan kalacaktır. Ve bu kalemin taşıdığı o dürüst, samimi, insani ses hepimize iyi gelecek.
Cesur yüreklere, kelimelerin izinde yürüyen Don Kişotlara ihtiyacımız var. Onları desteklemek boynumuzun borcudur.
Teşekkürler sevgili Zümrüd-ü Anka,
Hoş geldin şiirin zarif kanatlarıyla…