Okumakta olduğunuz yazı Prof. Dr. Ali Alparslan’ın 2000 yılında Prizren’de Türkologlar Birliği Yayınları nezdinde okuyucularla buluşan Çağımızda Türk Şiirinin Coğrafi Sınırları serlevhalı kitaba ilişkin ilk değerlendirme olma hususiyetini hâiz.
Geçtiğimiz günlerde Ali Alparslan merhumun hayrülhalefi Hattat Hüseyin Gündüz hocamızla gerçekleştirdiğimiz hasbihalde cennetmekânı rahmet ve özlemle yâd ettikten sonra eve geldiğimde üstada dair yeni bir yazı kaleme alma ihtiyacını hissettim ve kütüphanemdeki mezkûr kitabı elime aldım!
Ali Alparslan, yağlı boya portre-A. Sabri Mandıracı
Türk hat sanatının beyefendi şahsiyeti
Türk hat sanatının beyefendi şahsiyeti Ali Alparslan hocamızı 24 Ocak 2006 Salı günü Fatih Camii’nde kıldığımız cenaze namazının ardından Karacaahmet’te ebedî âleme tevdi etmiştik.
Vefâtının üzerinden 17 yıl geçmesine rağmen Ali Alparslan’a yakışan bir kitabın, “armağan eser” hususiyetlerini haiz bir mevkûtenin çıkarılmaması üzücü ve bir o kadar da düşündürücü bir hadise... Bu konuda talebelerine, kamuoyuna, hizmetinde bulunduğu İstanbul Üniversitesi’ne ve dahi Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne vazife düşüyor.
Talîk, celî talîk, dîvânî, celî dîvânî, şikeste ta’lik ve rik‘a hat nevileriyle yüzlerce yazı/levha meşk eden Ali Alparslan’ın eserleri vakitlice iki kapağın arasına alınarak, hatırası, hat sanatına yaptığı hizmetle münasip bir keyfiyette saygı ve hürmetle yâd edilmeli.
Daha fazla bir şeyler yapılabilirdi
Türkiye’nin; bir adım öte dünyanın ilk “Hattat Profesörü” için geride kalan 17 yıllık zaman zarfında daha fazla bir şeyler yapılabilirdi.
Öz sanatlarınıza hamle çapında hizmetleri sebkat etmiş olan şahsiyetlerin isimlerinin üniversitelere, güzel sanatlar fakültelerine, sanat ve kültür merkezlerine verilmesine müteveccih birkaçyazı kaleme yazmıştım. Yakın dönemin büyük sanatkârlarından Hacı Kâmil Efendi, Necmeddin Okyay, Rikkat Kunt, Muhsin Demironat, Beşiktaşlı Nuri Efendi, Macit Ayral, Süheyl Ünver, Hamid Aytaç, Mustafa Halim Özyazıcı, Kemal Batanay, Ali Alparslan, Fevzi Günüçve burada isimlerini yazamadığım pek çok hakikatli usta, böylelikle örnek hayatları ve birbirinden âlâkeyfiyeti haiz eserleriyle rol model olarak gençnesillerin gündemine daha fazla girecektir.
Ali Alparslan, fotoğraf İ. Ethem Gören koleksiyonu
Kültür karakışının yaşandığı yıllarda kamış elinden düşürmedi.
Ali Alparslan, ülkemizde kültür karakışının hüküm sürdüğü yıllarda hat sanatına hizmet etti, kamış kalemi elinden düşürmedi. Bugünkü gençlik ne demek istediğimizi anlamakta zorlanabilir. Ezanın Türkçe okunduğu ve İslami tedrisatın yasak olduğu yıllarda İslam yazısıyla hemhal olmak her kişinin değil; er kişinin kârı idi.
Ali Alparslan, hattatlığı gelir getirici bir meslek olarak görmeyerek, amatör bir ruhla profesyonelce yazdı. Mezkûr profesyonelliğin içerisinde ‘Osmanlı Cihan Medeniyeti’nin güzel ahlâk, liyâkât, irfan, tevazu, haşmet ve sadeliğinin izlerini temâşâetmek mümkündü.
Arı duru yazdı.
Ali Hoca’nın yazısı olduğu gibi, kalemden çıktığı haliyle makyajsızdı. Titrekti, saftı, ölçülü; arı ve duruydu. Tıpkı gönlü gibi, gönül dünyası gibi…
İncinmedi, incitmedi.
İstanbul Üniversitesi’ndeki hizmet yıllarında zaman zaman ziyaretine gittiğim, sohbetine iştirak ettiğim, talebeleriyle meşk ortamında bulunduğum, Ramazan-ı Şerif aylarında birlikte iftar ettiğimiz Ali Alparslan hoca, hezâevliya meşrep bir zattı. Bu cümleden olarak kimseden incinmemiş ve dahi hiçkimseyi de incitmemişti. Alvarlı Efe Hazretleri’nin “Âşık der inci tenden/ İncinme incitenden/ Kemâlde noksan imiş/İncinen incitenden” mısraları Ali Alparslan’ı ve dahi bu yazıya vesile olan Hattat Hüseyin Gündüz’ü tarif ve tavsif etmektedir.
Ali Alparslan" dan bir celî şîkeste ta'lik güzeli-Bu da geçer yâ hû, İ. Ethem Gören koleksiyonu< em>
Âlimden geriye eser ve hatıralar kalır.
Âlimden geriye eser ve hatıralar kalır. Ali Alparslan merhum “âvâzını bu âleme Davut gibi sal”masını bilen, ismiyle müsemma muzaffer bir hattattır.
Eserleri, sadece kamış kaleminden neş’et eden yüzlerce levha değil tabii ki. Örnek hayatı da başlı başına bir eserdir. Talebelerininki de hâkezâ. Bugün, ta’lik yazı nev’ine hizmet etmekte olan hattatların önemli bölümü Sami Efendi, Necmeddin Efendi ve Ali Alparslan ekolü üzerinden meşklerini sürdürmektedir.
Öğrencileri Ali Alparslan’ın rahle-i tedrisinde yazı sanatının inceliklerini ve her şeyden önemlisi insanlık sanatını öğrenmişlerdir. Tabii ki herkes o babda nasibine ne kadar düştüyse onu alabilmiştir.
Tilmîz-i Ali Alparslan
Hüseyin Gündüz, Ahmet Sabri Mandıracı, Muhsin Demirel, Tahsin Kurt, Savaş Çevik, Ali Toy, Cengiz Malbeleği, Mahmut Şahin, Ali Rıza Özcan, Selim Türkoğlu, Ahmet Kutluhan, Davut Bektaş, Mehmet Memiş, Muhammed Zekeriyya, Nusret Çolo, Orhan Dağlı, Bijar Arbilly ve Ömer Darma ile birlikte burada isimlerini anma imkânı bulamadığımız pek çok hattat, İstanbul Üniversitesi’nde ve -şimdiki adıyla- Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’nde ve muhtelif tedrisat mekânlarında kendisinden rik’a, ta’lik, şikeste ta’lik ve dîvânî hat nevilerinin inceliklerini meşk eden sanatkârlar, kalemlerini açarken, kamışı hokkaya besmeleyle daldırırken, yazılarının altına “Tilmîzi Ali Alparslan” ketebesini koyarken hocalarını hayır ve rahmetle yâd etmektedir.
Ali hocamızın ruhu talebelerinin yazdığı her bir harfle şenlenmektedir.
Ali Alparslan merhumdan yazı ilmini öğrenen hattatlar bugün Cezayir’den Sudan’a, Bosna’dan Amerika’ya kadar oldukça geniş bir coğrafyada aharlı kâğıtları ta’lik yazı neşesiyle şenlendirmektedir. Bilvesile Ali hocamızın ruhu da biiznillah talebelerinin yazdığı her bir harfle şenlenmektedir.
Şenlendiren insan şenlenen insan olmaktadır.
Şenlendirme mühim bir kavramdır. İnançve iktisat gibi iki mühim temelin kuşatıcı birlikteliği ile yükselen bu kavramla, insan bir yandan şenlendirirken, aslında kendisi de şenlenmektedir. Böylelikle şenlendiren insan şenlenen insan olmaktadır.
‘Çağımızda Türk Şiirinin Coğrafi Sınırları’na mufassal bir nazar.
Böyle bir girişten sonra Ali Alparslan merhumun Miladi takvimin yaprakları 2000 yılını gösterirken T.C. Belgrad Büyükelçiliği nezdinde finansmanı karşılanan Çağımızda Türk Şiirinin Coğrafi Sınırları kitabına mufassalan nazar edelim.
Ali Hoca’nın unutulan üçkitabı!
Ali Hoca’nın mezkûr kitabı kısa bir araştırmadan sonra bulunabilecek kabilden bir eser. Bununla birlikte TDV İslâm Ansiklopedisi’ne “Ali Alparslan” maddesini kaleme alan Muhittin Serin, merhumun hüsn-i hat sanatı eserlerinden Besmele Bahçesi, Esma-i Hüsna; Allah’ın Güzel İsimleri (Boğaziçi Yayınları) kitaplarıyla beraber, Çağımızda Türk Şiirinin Coğrafi Sınırları’nı da (Türkologlar Birliği Yayınları) gözünden kaçırmış!
Eser, gönül coğrafyamızın müstesna vadilerinden Prizren’de neşredildi.
Şimdiki zaman, gönül coğrafyamızın müstesna vadilerinden Prizren’de, Türkologlar Birliği Yayınları’nın edebiyat dizisinin birinci kitabı olarak neşredilen Çağımızda Türk Şiirinin Coğrafi Sınırları’a açılma vaktidir.
İ’lâ-yi Kelimetullah
Ali hoca için bir hüküm cümlesi daha kuralım: Muhatabımız kamış kalemiyle olduğu kadar kitaplarıyla da İ’lâ-yi Kelimetullah hizmetinde bulunmuştur.
Ali Alparslan hoca kitabın önsözünde ecdadımızın Orta Asya’da yaşarken zaman içerisinde Asya’ya ve akabinde Avrupa’ya yayıldıklarından bahisle “12. yüzyıldan itibaren Anadolu’ya yayılan Türkler, Bizans hudutlarına kadar ilerlediler ve her bölgede başka topluluklarla karşılaştılar. Buna, Doğu Avrupa ülkelerini de kattığımız zaman yerleşim bölgesinin bu geniş sınırları içinde, Türkçede ses ve kelime bakımından, yerine göre az; yerine göre çok farklar meydana geldiği görülür. Orta Asya’dan uzaklaştıkça farklar çoğaldı. Bugün de durum böyledir. Anadolu Türkleri, Âzerîleri anlamakta zorluk çekmemesine mukabil, Türkmen ve Özbekleri zor anlamakta fakat Kazak ve Kırgızları anlayamamaktadır. Hele Sibirya’nın Kuzeydoğu bölgesinde yaşayan Yakutlar ise âdeta başka bir dil konuşmaktadır” cümlelerini kurduktan sonra aynı lehçeyi konuşan bir memleketin bazı şehirlerinde bile ağız farkı varken; birbirinden uzak coğrafî bölgelerde yaşayan aynı milletin konuşmalarındaki farkların tabiiliğine işaret ediyor.
99 sayfalık hacme sahip kitapta Kosova ve Makedonya Türk Şiiri, Romanya’da Türk Şiiri, Bulgaristan’da Türk Şiiri, Batı Trakya Türk Şiiri, Gagavuz Türkçesi Şiiri, Karay Türkçesi Şiiri, Başkurt Türkçesi Şiiri, Karaçay-Malkar Türk Şiiri, Tatar Türkçesi Şiiri, Âzerî Şiiri, Kıbrıs Türk Şiiri, Kuzey Irak (Kerkük) Türkçesi Şiiri, Türkmenistan’da Türk Şiiri, Özbek Türkçesi Şiiri, Afganistan’da Türk Şiiri, Kırgız Türkçesi Şiiri ve Kazak Türkçesi Şiiri, Yakut (Saka) Türkçesi Şiiri, eskilerin, ‘efradını cami ağyarını mâni’ tarzda ele alınırken mezkûr Türk illerinin şairlerinin birbirinden güzel şiirleriyle birlikte ele anılıyor.
Dil yaşayan bir varlıktır!
Malum olduğu üzeri dil, nesiller boyunca yaşayan bir varlıktır! Lehçeler de öyle… Dil üzerinde coğrafya; ilgili coğrafyaların yerleşik ahalisinden, azınlıklara kadar pek çok unsurun tesiri görülür.
Kitabında Türk lehçelerinin mahallî dil, kültür ve coğrafî tesirler ile birlikte ses, kelime ve yapı itibarıyla birbirlerinden farklılaştığına dikkat çeken Ali Alparslan, halen başka milletlerin hâkimiyeti altında yaşayan Türklerin, dil bakımından da o milletlerin tesiri altında kaldıklarına vurgu yaptıktan sonra “hürriyetlerine yeni kavuşan Türk devletlerinin şiirlerinde Rusça kelimelerin bulunduğu gibi, ‘İran Azerbeycanı’ndaki de Türkçe ve Farsçanın tesirindedir. Bulun dışında Balkan yarımadasında konuşulan dilimizde de Yugoslav, Romen, Bulgar, Yunan ve hatta Arnavut dillerinin tesiri görülür” cümlesini kuruyor.
Haydar Baba’ya Selâm
Türk milletinin şair, edip, yazar ve mütefekkirleri el’an Çağatay, Azerî ve Anadolu Türkçesiyle eser vermeye devam ederken, Hüseyin Gündüz hocamıza şifa; Ali Alparslan hocamıza ve Şehriyâr’a rahmet niyazıyla “Haydar Baba’ya Selâm”ı Âzeri lehçesine âlâbir örnek göstererek yazımıza nihayet verelim.
Heyder Baba ildırımlar şahanda,
Seller, sular şakkıldıyub ahanda,
Kızlar ana sef bağlıyub bahanda,
Selâm olsun şovketüze, elüze,
Menim de bir adım gelsün dilüze.
(…)
Heyder Baba kehliklerün uçanda,
Kol dibinnen dovşan galhub gaçanda,
Bahçalarun çiçeklenüp açanda,
Bizden de bir mümkün olsa yâd ele,
Bizden de bir mümkün olsa, yâd eyle,
Açılmıyan ürekleri şâd ele
(…)
Bayram yeli çardahları yıhanda,
Novruz güli, gar çiçeği çıhanda,
Ağ bulutlar köyneklerin sıhanda,
Bizden de bir yâd eliyen sağ olsun,
Derdlerimiz goy dikkelsün dağ olsun.
(…)
İbrahim Ethem Gören-Yazı No: 498