E. Deniz yüzbaşı, yazar, uzun yol kaptanı, akademisyen Dr. Vehbi Kara ile gerçekleştirmekte olduğumuz mülakatın üçüncü bölümünde milletimizin denizciliğe katkılarıyla muhatabımızın Hint Okyanusu’nda batan gemisinin vakıası yer alıyor.

İbrahim Ethem Gören: Vehbi Bey, “milletimizin denizciliğe katkıları”na yönelik tetebbuatınıza müracaat etmek isteriz….

Dr. Vehbi Kara: Denizciliğe Türklerin katkısı oldukça fazladır fakat bu konuda yeterince bir çalışma yapılmamıştır. Örneğin Amiral Zheng He, bunlardan biridir. Dedesi Buhara Türkleri arasında Çin’e gelmiştir. Aynı zamanda Peygamber Efendimizin 31. kuşaktan torunu olup seyyitlerdendir.

Sallalahu aleyhi vesellem…

Enlem boylam cetvellerinin hazırlanması, usturlap gibi zamanın en gelişmiş haritaları ve seyir cihazlarını kullanan dedelerimiz dünya hâkimiyetine denizcilikteki başarıları sayesinde ulaşmışlardır. Maalesef bu husus denizciler de dâhil olmak üzere bir çok kurumumuz tarafından ihmal edilmiş olup bu meyanda yeni yeni bazı çalışmalara rastlanmaktadır. 

Amerika kıtasının keşfi ile ilgili olarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın demeçleri konuya ilgiyi artırmış olsa da bulunduğumuz seviyeyi yeterli bulmak mümkün değildir. Türklerin en önemli hususiyetlerinden bir tanesi İslam’a olan bağlılıklarıdır. Hiçbir millet İslâm uğruna bu kadar çok şehit ve gazi vermemiştir. Kur’ân’da bu husus Rabbimiz tarafından “Ben öyle bir millet göndereceğim ki onlar kâfirlere karşı izzetli ve Müslümanlara karşı da alçak gönüllüdür, onlar Allah’ı sever Allah da onları sever” buyurmaktadır. Tarihte Türklerden başka bu övgü ve senaya mâsadak olmuş başka bir millet görülmemiştir.
Şehit ve gazilerin mühim bir kısmı da denizcilerdir. Araplardan sonra özellikle Türk denizcileri Akdeniz’i adeta bir Türk Gölü’ne çevirerek, insanların serbest bir şekilde ticaret yapmasına ve inançlarını özgür bir biçimde yaşamalarına imkân tanımışlardır. Hâlbuki daha önceki dönemlerde özellikle Hıristiyan korsanlar, çeşitli inançlara sahip bütün sahil şeridinde yaşayan topluluklara zarar veriyorlardı. 

`src=

Fırtınadan daima deniz galip çıkar.

Çaresiz, “Vira Bismillah” deyip yeniden yola çıktık. Fakat dalgalar ile savaşmak mümkün değildi. Zaten fırtınadan daima deniz galip çıkar. Bu nedenle denizle kavga etmeye gerek yoktur. Bu nedenle Somali sahillerine ulaşmak yerine rotayı kuzeye çevirip devasa dalgaların gemiye olan etkisini azaltmaya çalıştım. İyi de etmişim akşama doğru Umman sahillerine yaklaşmış yüksek basınçnedeni ile fırtınanın etkisinden yavaş yavaş kurtulmuştuk. Böylelikle artık asıl rotamıza dönebilirdik. Aden’den su ve Cidde’den yakıt ikmalini yaparak Süveyş Kanalı üzerinden Türkiye’ye geldik. Bu arada cayromuz bozulmuş, emektar pusulamız ile yola devam etmiştik. 

Bundan başka defalarca azgın dalgalarıyla meşhur Hint Okyanusu’ndan geçmiştim. Yine unutamadığım bir başka olay da korsanlar cirit atarken gemi makinasının arıza yapmış olması idi. Hâlbuki Çarkçıbaşına, Kızıldeniz’de iken bakım yapması için demirleyebileceğimi ve çok yakın bir zaman önce bir geminin korsanlar tarafından ele geçirildiğini, bu sularda makinanın çok önemli olduğunu defalarca söylemiştim.

Neler oldu?

Bir değil tam iki defa stop ettik toplamda bir gün boyunca öyle hareketsiz kalıp Aden Korsanları için kolay bir yem oluvermiştik. Ana makine kaver kapağı değiştirilmiş sonunda makinayı tekrar çalıştırmaya muvaffak olmuştuk. Lakin yaşadığımız stresi unutmak mümkün değildi. Belki de mide rahatsızlığımın sebebi işte bu sularda yaşadığım talihsizlikler olsa gerekti.

Bu hadiselerden nefsinize ne türden dersler çıkardınız!

Bu olaylardan kendimce çıkarılacak dersler şunlardır. Demek ki bu dünya bir imtihan dünyasıdır. Cenâb-ı Allah, insanlara bazen musîbetler verir, “Bakalım sabır edebiliyor mu?”; bazen de büyük nimetler verir, “Bakalım şükretmesini biliyor mu?”

‘Gemisi batan’ kaptansınız! Hint Okyanusu’nda geminiz nasıl battı? Sizin için de “Başına Seydi Ali halleri geldi” cümlesini kurabilir miyiz?

Kâtip Çelebi; şimdilerde kullanılmayan eski bir deyimden bahseder ve  “Başına Seydi Ali halleri geldi” sözünü büyük Türk denizcisinin maceraları ile anlatır. İşte Umman Denizini geçerken benim de başımdan bahsettiğiniz gibi “Seydi Ali Halleri” geçmişti. Her ne kadar 2009 yılından sonraki seferlerle ilgili olsa da bu tehlikeli Hint Okyanusu’nda özellikle de “Yaz Musonları” başladığında çok dikkatli olmak gerekir. Zira bir defasında Hindistan’ın güneyinde gemim batmıştı. Şükür bütün personelim sağ olarak kurtulup yuvasına döndü lakin bir gemi kaptanı için yıpratıcı etkisi çok büyük olan bu hadiseyi yaşamış oldum.

`src=
Osmanlı deniz haritası. Seydi Ali Reis'in Umman Denizi'ndeki rotası.

Düşmana büyük zararlar vermiştir lâkin Muson fırtınaları Seydi Ali Reis’e daha ciddi sorunlar yaşatmıştır. Öyle ki Yaz Musonlarında meydana gelen şiddetli lodos fırtınaları gemileri ile beraber bu kahramanları Hindistan kıyılarına kadar sürükleyecektir. Bazı gemileri fırtınada batar. Yine de elde kalan gemilerle sahile ulaşır. Fakat gelin görün ki gemiler öylesine yıpranmış ve hasar almıştır ki deniz yolundan Süveyş’e gelmenin imkânı kalmamıştır.

Müslüman Hint Devletlerinin yöneticileri ile görüşmeler yaparak Osmanlı Devleti ile diplomatik ilişkiler kurar. Bu devlet yöneticilerinin mektup ve hediyelerini alarak karadan İstanbul’a doğru yola çıkar. Fakat yolda başına gelmedik iş kalmaz. Savaşlara katılır. Defalarca denizcileri ile birlikte ölümden döner. Fakat Allah’ın izni ile dört yıl sonra İstanbul’a dönmeye muvaffak olur.

`src=

Donanmasını kaybettiği halde Piri Reis’in aksine Padişah’tan iltifat görür. Başından geçen olayları kitap haline getirir. İşte insanın başından geçen türlü türlü musibetlerden dolayı uzun yıllar boyunca “Seydi Ali halleri” deyiminin kullanılması bu büyük denizci için kullanılmıştır.

Seydi Ali Reis’in başına gelenlerin bir kısmına da ben şahit olmuştum. Gemimiz Hindistan açıklarında orta kesiminden yırtılmıştı. Personeli tahliye ederek sağ salim kurtarmıştım lakin kısa bir müddet sonra gemimiz yırtılan bölgeden ikiye ayrılarak bölünmüş ve Hint Okyanusu’nda batmıştı.

Mürettebatınızın biiznillah sâhil-i selâmete çıkışını da konuşalım…

Uzun bir müddet Hindistan’da kalmış ve sigorta işlemleri için beklemiştik. Sonunda hem gemi hem de yük sahibi de sigortadan parasını almış zarardan kurtarmıştı. Hatta gemi sahibi 30 yaşını geçmesi nedeniyle hurdaya ayrılma zamanı geldiği için kârlı dahi sayılabilirdi! 

Hadisenin size yansıması!

Bittabi bir gemi kaptanı olarak geminin batarken yaşadığım o feci sahneler hâlâaklımdan çıkmıyor. Gemi personelini emniyetli bir şekilde filikalara bindirmiş ve gemide sadece ben kalmıştım. Daha sonra sancak filika iskele taraftan şeytan çarmıhının yanına kadar geldi ve buradan beni de aldı. Artık ikiye bölünen gemimde kimse kalmamıştı ve yavaş yavaş sulara gömülüyordu.

`src=

Âmin… Ecmaîn… Karalar kadar denizlerde de mühim hadiseler, isyanlar yaşanır! Bu bağlamda sizin başınıza neler geldi?

İki yıl önce çalıştığım bir gemide gemiciler maaşlarını alamadıkları gerekçesi ile Mısır’ın Adabiya limanında çalışmayı durdurdular. Gemi sahibi olan Armatör, maddi bir krize girmişti. Sürekli olarak maaşların ödenmesini erteliyordu. Bu nedenle gemi personeli ile gemi sahibi arasında telekonferans yaptım. Herkes açıkça durumunu izah etti.

Gemiciler ve gemi sahibi inat etti ve bir türlü birbirlerini ikna edemediler. Fakat olan, gemi kaptanına yani bana oldu. Gemi sahibi gemiyi terk edip kaçtı. Bütün sorumluluk gemi kaptanı olarak benim üzerime bindi.

`src=MV Canan Arıcan gemisinde 2. Kaptan iken-İran Bender Abbas Limanında

Âlâ…

Mısır Liman Otoritesi, yükün sahibi acente ve gemiciler hepsi birlikte bana yükleniyordu. Sanki bütün suçlu benmişim gibi her türlü saygısızlığı yapıyorlardı. Ukraynalı ve Rus denizciler kendi yaptıkları düzenekle alkol imal ediyor; sarhoş olup birbirleri ile kavga ediyorlardı. Bir defasında kamarama geldiğimde lumbuz camının kırıldığını ve her yerin cam kırıkları ile dolu olduğunu görmüştüm.

Bu kadar sıkıntı içerisindeyken imdadıma ITF yani Uluslararası Ulaşım İşçileri Sendikası Ortadoğu ve Afrika temsilcisi Muhammed Bey yetişti. Öncelikle geminin kulüp sigortasından personelin 4 aylık maaşlarının yatırılmasını sağladı. Bu yeni çıkmış bir uluslararası sözleşme maddesiydi ve Alman sigortacı kısa zamanda herkesin maaşlarını evlerine ulaştırdı. İspanya’da bulunan Muhammed Bey diğer sorunları aşma konusunda da elinden gelen her türlü yardımı yapmıştı. Allah ondan razı olsun.

Âmin…

Gemi personeli isyan ederek hiçbir şey elde edemeyeceğini ve ancak benim sayemde bir çıkış bulabileceğini nihayet anlamıştı. Çünkü Mısır Liman Otoritesi kimseyi dinlemiyor, sadece gemi kaptanını sorumlu tutuyordu. “Madem gemi sahibi yok; o halde bütün hesabı sen vereceksin” diye yakama yapıştılar!

Bu arada Sendika ve Muhammed Bey bir avukat tutarak gemiye gönderdi. Mısır mahkemelerine müracaat ederek gemicilerin alacaklarını alması için avukatımız yardımcı olacaktı. Avukata vekâlet vermek için Süveyş şehrinden binbir güçlükle noter getirmeye muvaffak olmuştuk. Çünkü Mısır devleti, kimsenin gemi dışına çıkmasına müsaade etmiyordu.

Bu arada gemiden ayrılıp evine dönmek isteyen personeli yurduna dönmeleri için Mısır devleti ile uzun bir mücadeleye giriştim. Sendikamızın Mısır temsilcisi Al Said Shazli bana yardımcı oluyordu. Fakat “gemiciler grev yaptığı için suçişledi” diye Mısır devleti bütün taleplerimizi geri çeviriyordu.

Mecburen, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) ile temasa geçtim. MLC, yani Denizcilik Çalışma Sözleşmesi’ne göre “kontratını tamamlayan bütün denizciler, Liman devleti tarafından yurda dönmelidir” hükmünü uygulaması için Mısır Liman Otoritesi ve Süveyş Kanal İdaresi başta olmak üzere en az 20 adrese mesajlar çekmeye başladım. “Mısır’ın, imza attığı bu sözleşmelere uymak zorunda olduğunu” dile getirmeye çalıştım.

`src=