E. Deniz yüzbaşı, yazar, uzun yol kaptanı, akademisyen Dr. Vehbi Kara ile gerçekleştirmekte olduğumuz mülakatın üçüncü bölümünün öznesinde muhatabımızın uzun yol kaptanlığı tecrübesi yer alıyor. 

`src=TCG Gayret Savaş Gemisi denizde canlı kalma eğitimi. Kürek çeken Yüzbaşı Vehbi Kara

Re’sen emekli edildikten sonra bu güruhla nasıl mücadele ettiniz?

Benim gibi ordudan emekli edilmiş askerler sivil toplum örgütleri kurarak ordumuzdaki bu faşist uygulamaya son vermeye çalıştı. 15 Temmuz 2016 tarihinde ABD desteği ile FETÖörgütünün yaptığı darbe teşebbüsünde tankların önüne çıkarak büyük bir yıkımın önüne geçildi.

Halkımız, 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra gittikçe küstahlaşan darbeci general ve amirallerin dinimiz üzerinde kurmaya çalıştıkları baskıyı göğsü ile durdurdu. Darbeci general ve amiraller derdest edilerek -giymiş oldukları üniformayı hak etmedikleri gerekçesi ile- çırılçıplak soyulup hapse gönderildi.

Evlilik sürecimiz işte bu şekilde hem asker iken hem de sivil hayatta faşist darbeci askerlerle mücadele içinde geçti.     

`src=

Kaççocuğunuz var, neler yapıyorlar?

Allah iki çocuk nasip etti. İkisi de yurt dışında yüksek tahsil görüyorlar. Kızım evlenerek İsviçre’ye yerleşti. Sık sık Türkiye’ye geliyor. Oğlum ise Hong Kong’da doktora eğitimine devam ediyor. 

Ve… Uzun yol kaptanlığınız… Uzun yol kaptanı kimdir? Neler yapar? 

Denizcilik mesleği dünyanın büyük bir kısmında standartlaşmıştır. Avrupa’da kullanılan isimlendirme ve tarifler; Afrika veya Asya’nın herhangi bir limanında aynı şekilde kullanılıp uygulanırlar. Bu sayede dünya denizciliği kolayca ticaret gereklerini sağlayabilmektedir.

Ticaret gemilerinde aynı askerlik mesleğinde olduğu gibi rütbe ve sınıflandırmalar vardır. Askerlikten tek farkı bu sınıflandırmaların dünyanın bütün denizci devletlerinde tek bir standarda kavuşturulmuş olmasıdır. Bazı devletlerde askerî rütbeler farklı olsa da denizcilikte dünyanın her yerinde aynıdır.

Örneğin…

Örneğin kaptan ve mühendislerin rütbeleri “yakın yol, uzak yol” diye bir ayrıma tabi tutulmuştur. Bu sefer bölgeleri içinde de üçbasamaklı bir terfî esası vardır. Örneğin Uzak Yol Güverte Zabiti, Uzak Yol Birinci Zabiti ve Uzak Yol Kaptanı gibi… 

Kimler Uzakyol Güverte Zabiti olabilir?

Çalışan ve okuyan herkes! Üniversitelerin “Deniz Ulaştırma İşletme Bölümünden mezun olan öğrenciler gerekli sağlık ve staj zorunluluklarını tamamladıktan sonra “Uzakyol Güverte Zabiti” unvanı ile ticaret gemilerinde çalışmaya başlayabilirler. 

Tabii ki… Yakın sefer bölgelerinde çalışan denizciler çalışma süreleri ve sefer bölgeleri göz önüne alınarak “Uzak Yol” kategorisine geçebilirler. Fakat bunun için çeşitli kurs ve eğitimleri alma mecburiyetleri vardır.

Uzak Yol Kaptanı, Gemi Süvarisi adı da verilen Gemi Kaptanlığını yapabilir. Bu rütbeye ulaşmak için dünyanın her yerinde çalışma süreleri sonucunda sınavlar yapılmaktadır. Bir üst rütbeye geçme hakkına sahip olan zabitler nihayetinde “Uzak Yol Kaptanı” unvanını alarak en son rütbeye terfi etmiş olurlar.

Âlâ…

Deniz Kuvvetleri’nde belirli bir süre sonucunda belirli bir tonaj dâhilinde Gemi Komutanlığı yapan subaylara “Uzakyol Birinci Zabitliği” veya “Uzakyol Kaptanı” yeterliliği verilebilmektedir. 

Sizin durumunuz!

Savaş gemilerinde uzun süre çalıştığım için “Uzakyol Birinci Zabit” yeterliliğinde denizcilik ehliyeti aldım ve sınavlara girerek “Uzakyol Kaptanı” rütbesine kadar ulaşmış bulunuyorum. 

Gemi Kaptanı olmak için bu rütbeler bir zorunluluk olsa da asıl önemli olan denizcilikte yaşanmış tecrübelerdir. Örneğin “Uzak Yol Kaptanı” yeterlilik derecesini almış olsa da bir zabit hemen Gemi Kaptanı olamaz. Gemilerde bir çeşit kaptanlık stajını yaptıktan sonra “Süvari” adı da verilen Gemi Kaptanı olunabilmektedir.

`src=buyurulmaktadır. 

Hac Suresi’nin 65. âyetinin meâli ise şöyledir:  “Görmedin mi, Allah, yerdekileri ve denizde onun emriyle akıp giden gemileri, sizin yararınıza verdi. Ve izni olmadıkça, göğü yerin üstüne düşmekten alıkoyar. Şüphesiz Allah, insanlara karşı şefkatlidir, çok merhametlidir.” 

Tufan ile birlikte Nuh Aleyhisselâm’ın gemi mucizesi insanların denizcilikle tanışmasını sağlamıştır. Kur’ân-ı Kerîm’de da bu durum çeşitli ayetlerle izah edilmiş olup gerçekten de düşünen bir topluluk için bu durum çok ibretlidir. 

Ülkemizin deniz ticaretinden aldığı pay her geçen gün biraz daha artmakla beraber üçtaraftan denizlere açılan bir coğrafyaya sahip olmamıza rağmen Allah’ın bu büyük nimetinden yeterince pay aldığımız söylenemez.  

Akdeniz çanağı gelgit olaylarının çok az olduğu bir denizdir. Akdeniz’de med-cezir en fazla yarım metre olmaktadır. Hâlbuki okyanus kıyılarında gelgit yani eskilerin med-cezir dediği su seviyesinin değişmesi bazen 11 metreye kadar uzamaktadır. Bir defasında Hindistan’da bir limanda 10 metrelik gelgite rastlamıştım. Öyle ki gemimize giriş çıkış için iskele verememiştik. Ancak sahilde bulunan bir vinçvasıtası ile görevlilerin gemiye girip çıkması sağlanıyordu.

Bu durumda med-cezir denizlerdeki büyük fırtınalar gibi tehlike arz eden bir durum…

Evet, öyledir. Okyanus kıyılarında denizcilik, gelgit akıntıları ve “swell” adı verilen sürekli şekilde sahili döven dalgalar nedeniyle çok zordur. Fakat bazen sert fırtınalar yaşansa da Akdeniz ve Karadeniz denizcilik açısından son derece elverişli denizlerdir. Bunun kıymetini ne yazık ki bilemiyoruz. Denizcilik eğitimi veren okullarımızda bu konuda yeterince bilgi verilememektedir.

İstanbul Üniversitesi’nde Mühendislik ve Su Bilimleri Fakültesi’nde altı yıl boyunca denizcilik dersleri öğretmenliği yaptım. Derslerimde öncelikle denizin ve denizciliğin öneminden bahsederdim. Hatta bazı bilgilerin zihinlere iyice yerleşmesi için sınavlarda “Ülkemiz üçtaraftan denizlere açılmaktadır sözü ile neler kastedilmektedir?” sorusunu sorarak farkındalık meydana getirmeye çalışmışımdır. 

Şu sözü hiçsevmem: 

“Ülkemiz üçtaraftan denizlerle çevrilidir” veya “üçtaraftan denizlerle kuşatılmışız.”

Sanki büyüyüp gelişecektik de denizler bize mani olmuş gibi hatalı bir düşünce sistemi ile yetiştirilmekteyiz. Hâlbuki Bosna-Hersek devleti bir kilometrelik sahil şeridi sayesinde yüzden fazla ülke ile denizden komşu olabilmekte ticaret ve diğer alanlarda işbirliği yapabilmektedir.

Allah’ın bize vermiş olduğu son derece güzel denizler sayesinde ülke kaynaklarımızı geliştirebilir, halkımızın refah seviyesini arttırabiliriz. 

Daha başka nedenleri de sayarak denizcilik konusundaki yetkinliğimizin yeterli olmadığını söyleyebiliriz. Maalesef “bozkır toplumu” özelliklerine sahip bir kültür birikimimiz var. Hâlbuki Hazreti Muhammed Aleyhissalatü Vesselam “Rızkın onda dokuzu ticarettedir” buyurarak ticareti ve en büyük ölçekte ticaret yapılan denizciliği övmüştür.

Yıllarca çeşitli gazete ve dergilerde köşe yazarlığı yaptım. Yazılarımın bir kısmını denizcilik üzerinde yoğunlaştırmamın bir sebebi işte denizciliğin ne derece önemli bir meslek olduğunu ifade etmek içindir.      

`src=

Uzun yol kaptanısınız. 25 yılınız denizlerde; ticaret gemilerinde bu uğraşla geçti. 30’dan fazla ticari gemide görev yaptınız. Mezkûr yılları nasıl özetlersiniz?

Atalarımızın bir sözü vardır: “Çok yaşayan değil çok gezen bilir” diye… Gerçekten de denizci olarak çok bilgi birikimim oldu. Gittiğimiz her ülkenin kendine özgü bir yaşam biçimi ve kültür birikimi olduğunu bizzat müşâhede ettim. Bunu turistik gezilerde tam olarak göremeyebilirsiniz. Çünkü turistik seyahatlerde farkına varamayacağınız birçok olayla bizzat baş başa kalırsınız. İnsanların “gösterilmeye çalışılan yönü” ile değil bizzat gerçek yüzü ile karşılaşırsınız. 

Limanlarda durum nasıl?

Limanlarda sizin en küçük bir hatanızdan istifade ederek karşılığında büyük paralar kazanmak isteyen insanlarla karşılaşırsınız. Daima gözünüzün açık olması ve işinizi sağlam olarak yapmanız gereklidir. Afrika ve Asya limanları genellikle böyledir. Fakat Avrupa ve Amerika limanlarında düzen ve kurallar denizciler için çok daha kolay ve rahattır. Elbette bazı istisna olan ülkeler de vardır.

`src=

”Ömrümün yarısı denişlerde geçti.”

Çok farklı gemi ve denizde yıllarca çalıştım. “Ömrümün yarısı denizlerde geçti” desem kimseyi yanıltmış olmam. Her sefer ve yolculuktan yeni bilgi ve tecrübeler edindim. Bazen aynı limana defalarca kez gitmiş olsam dahi yeni insanlarla ve olaylarla karşılaşabiliyordum.

“Altı Ayda Altı Kıta”

Bu nedenle anlatabileceğim çok husus vardır. Dileyen okuyuculara Kitapyurdu Yayınları’nda çıkan “Altı Ayda Altı Kıta” isimli kitabımı tavsiye ederim. Bu kitapta dünyanın çevresini dolaştığımız bir deniz seferinde karşılaştığım olayları anlatmıştım. Okuyan arkadaşlarım çok beğenmişlerdi. Bu vesile ile ilginçbir hatıramı anlatayım:

Lütfen…

Şu anda Rusya ve Ukrayna arasındaki savaşta defalarca el değiştiren Herson (Kherson diye yazılır) limanına üçüncü defa gitmiştik. Ukrayna devletinin liman görevlileri gemi evraklarının kontrolü için gemimize gelmişlerdi. Heyet Başkanı “kesinlikle görevlilere sigara gibi hediye ve ikramlarda bulunmamamızı” özellikle tembihlemişti. Bu durum beni çok rahatsız etmişti. Çünkü Ukrayna ve Rus limanlarına sayısız defa gidip gelmemiz hasebiyle liman görevlilerini iyi tanırdık. Bu kişilere sigara ikram ederek dostluğumuzu pekiştirmiştik.

Fakat ne olmuşsa olmuş bir şikâyet üzerine Türk gemilerinden hediye alınması mezkûr  sefer esnasında yasaklanmıştı. Oldukça tedirgin olmuştum. Her defasında hiçbir ceza ödemeden Ukrayna ve Rus limanlarına uğramıştım. Fakat Sovyet döneminden kalma denizcilik kuralları nedeni ile “bu sefer büyük bir ceza alabiliriz” endişesine kapılmıştım.

Neler oldu?

Liman Heyeti bütün evrakları inceledi ve herhangi bir olumsuz durumla karşılaşmadan yükleme faaliyetine başlayabilmemiz için gerekli evrakları imzaladı. Fakat ben hâlâbüyük bir tedirginlik yaşıyordum. Nihayet sayısı on kişiden fazla olan bu Heyet gemiden ayrılırken bir görevli “Kaptan, bizim sigarayı acentaya ver” deyince birden bire derin bir “oh” çektim. Zira alışılageldiği üzere Ukrayna limanlarında daima rahatlıkla denizcilik işlerini yapabiliyorduk. Kurmuş olduğumuz dostane ilişkiler sayesinde gemimize ağır para cezalarının verilmesini önleyebiliyorduk. İşte defalarca yanaştığımız bu limanda karşılaştığım böylesine farklı bir durumu hiçunutamadım. Özellikle savaş esnasında Herson şehrini duyduğum zaman bu hatıra yeniden gözümde canlanıyor.

Seferlerinizden bir sefer bağlamında uzun yol kaptanının ve maiyetindekilerin görev ve sorumluluklarına, yaptıkları hizmetlere değinelim…

Denizcilik, Yaratıcımıza yakınlık, iman ve inançmesleğidir. Denizcilik kendine has kutlu özellikleri olan asil bir meslektir. 

Denizcilik Nuh Aleyhisselâm’ın mesleğidir.

Denizcilik Nuh Aleyhisselâm’ın mesleğidir. Asalet soydan değil, iyi huydan ve temiz ahlâktan gelir. İşte denizcilik de böyledir, nezaket ve centilmenlik mesleğidir. Temizlik, intizam ve gönye mesleğidir. Örf, âdet ve görgü mesleğidir. Üstün fedakârlık ve vefâgerektiren soylu bir meslektir.

Denizcilik yüksek ahlâk ve fazilet mesleğidir.

Denizcilik, Sancak gezdirdiği için şerefli bir meslektir. Denizcilik yüksek ahlâk ve fazilet mesleğidir. Yurt dışında güzel vatanımızı onurlu bir şekilde temsil etme mesleğidir. Denizci iyi bir yurttaştır. Gittiği ülkelerde ülkesini temsil ettiğini unutmaz. O bilinçle hareket eder.

Denizcilik liderlik mesleğidir.

Denizcilik kuvvetli bir şahsiyet ve liderlik mesleğidir. Gönülden birlik, beraberlik, sevgi ve saygı mesleğidir. Denizcilik her türlü yeniliği takip etme ve uygulama mesleğidir. Zira “iki günü bir olan, ziyandadır” buyuran şanlı Peygamberimizin (sav) sözleri ile hareket etmektir.

Denizci her an kendini yeniler ve geliştirmeye çalışır. Çok değişik ve zorlu şartlarda görev yapma zorunluluğu dolayısıyla, denizci her şeyden evvel yürekli insandır. Cesurdur... Çünkü başka türlü denizlere kafa tutamaz.

Denizci yaşadığı ortama, yani gemiye ve çalışma arkadaşlarına karşı merttir. Sözünün eridir. Denizin kendisi de merttir. Yalanı affetmez hemen yüzüne vurur...

Denizci çalışkandır.

Denizci çalışkandır. Tembel denizci bir seferlik yolcudur... Denizci bilgedir. Çok okur. Hatta yazar. Sürekli yalnızlığı, onu tefekkür ummanında bazen engin büyüklüğe eriştirir. Rabbimizin yarattığı tabiatın ihtişamı karşısında kendini aciz hisseder. Bütün bunlar bilgeliğinin elinde onu hoşgörülü ve anlayışlı yapar. İnsanı sever. Zira, Yunus Emre’nin dediği gibi “Yaratılanı sevin, Yaratan’dan ötürü” sözünü iyi bilir. Denizcinin kalbi sevgi doludur. Onu güçlü kılan sevdiklerine olan bağlılığıdır...

Denizci dosttur, arkadaştır.

Denizci dosttur, arkadaştır. Yalan ve iftiradan uzak durur. Sefer dönüşü hep o arar kardeşlerini, dostlarını... Unutulmuşluğunu bilse bile...

Denizci nankör değildir. Milyonlarca çeşit canlıyla paylaştığı denizlerini kirletmez... Onu ibadet yeri gibi temiz tutar. Çevre bilinci yüksektir. Zira temizlik, imandandır.

Yük, bir nevi denizcinin namusudur.

Denizci için emanet kutludur. Gemisi ve taşıdığı yük onun namusudur. Denizci güvenilir adamdır. Binlerce hatta milyonlarca insanı ilgilendiren ticarî yolculuklar sadece onların ellerine teslim edilir.

Denizci paylaşmayı bilir.

Denizci paylaşmayı bilir. Adalet duygusu gelişmiştir. Çünkü denizde hayatın başka türlü olmayacağını bilir. Denizci “adalet kutup yıldızı gibidir, geri kalan her şey onun etrafında döner” diyen Eflatun’u ve “Adalet, mülkün temelidir” diyen Hazreti Ömer’i iyi tanır.

Demir atan denizci  “Bismillah” der.

Denizci varlığının sebebini kavrayarak, hayatın mucizesini anlayarak, her gün şükrederek yaşar. Selâmetini Allah’ın adıyla anarak duâlaştırır. Bunu her gün ve her vardiya değişiminde yapar. Demir atarken, alırken hep “Bismillah” der. Bahriyede çalışanlar top atışlarında Besmeleyi eksik etmezler. Allah’ın ismini daima tekrar ederek onun merhametine sığınırlar.

Hül âsa, denizci farklıdır.

Denizci, ismini her gün kucağında uyuduğu, uyandığı hatta canını verdiği denizden almıştır... Çünkü onunla özdeştir artık. Oysa karada çalışanlara karacı denmez.

Hülâsa denizci farklıdır. Dolayısıyla bu farklılığın önemini algılamak denizci gibi hareket etmek büyük bir sorumluluk gerektirir.

Bir Gemi Kaptanının en önemli görevi; taşımış olduğu yükü ve gemisini sağlam ve salim bir şekilde hedefine ulaştırmaktır. Bu maksatla Kaptana sefer sonrasında Liman Başkanlığınca verilen “Yola Elverişlilik (Port Clereance)” belgesi çok önemlidir. Bu belge verildikten sonra Gemi Kaptanı bütün sorumluluklarını yerine getirmiş olarak limandan serbestçe ayrılabilir. 

Yükünü sağlam ve hasarsız bir biçimde taşıyıp teslim eden bir kaptan hem yük sahibine, hem alıcısına, hem de gemi sahibine hatırı sayılabilecek bir miktarda para kazandırmış olur. 

Elbette Gemi Kaptanı yüzlerce insanın emeğinin bulunduğu böyle bir işi sonuçlandırmış olmaktan dolayı büyük bir haz alır. Bununla birlikte denizciliğin en güzel taraflarından bir tanesi çalıştığı gemici arkadaşlarının evlerine sağ salim ulaştırılmasıdır. 

Uzak yol denizcilerinin çalışma süre ne kadardır?

Genellikle altı ayı bulan çalışma süreleri zor ve yorucudur. Vatan ve sıla hasreti denizcilerin yaşadığı en büyük zorluktur. Günlerce, hatta haftalarca fırtınada seyir yapmak bile insanı bu kadar yorup üzmez. Buna mukabil, insanların ailesine ve vatanına kavuşması bütün zorlukları silip süpürecek derecede büyük olur. 

Denizci özlem adamıdır.

Kısaca denizci özlem adamıdır. Özler, özlenir. Kavuşmanın ne güzel bir şey olduğunu ondan daha iyi kimse bilmez...

Denizci duygu adamıdır.

Denizci duygu adamıdır. Şairlerin kıskanacağı, Allah’ın yaratmış olduğu en güzel manzaralarını o görür. Denizlerde ilk defa o yaşar, görünen ve bir daha dünyada görünmemek fakat ahirette canlanmak üzere kaybolup giden güzellikleri yine denizci temâşâeder.

Denizcilerin kullandıkları kendilerine özgü birçok deniz âleti var… Bunlardan, ‘serdümen metal mayk’a, pusulaya, ‘cayro’ya ve nazar edeceğiniz sâir âlet üzerinde konuşalım…

Denizcilerin kullandıkları kendilerine özgü birçok deniz âleti vardır. Bir kısmı 2 bin yıl öncesinden keşfedilmiş olup bazıları ise daha henüz 5-10 yıl önce bulunmuştur. Örneğin pusula ve cayro, daha sonra da cayrodan geliştirilen otoplot yeni bulunmuş seyir yardımcılarıdır.

Daha önce çalıştığım bazı gemilerde otoplot arızası vardı. Gemi ve uçakların önemli bir parçası olan otoplot; düzgün çalışmadığı zaman bu sefer elle kumanda edilmek zorunluluğu vardır. Bu yüzden bir kişi devamlı olarak dümenin başında bulunur.

Bu meyandaki tecrübeleriniz…

Bir defasında Çanakkale boğazını geçip Ege denizine açılınca otoplotumuz arızalandı. Gemiyi elle kumanda ettim. Akabinde otoplotumuzun ayarlarını kontrol ettik ve sonunda problemi çözdük. Bu sayede 24 saat boyunca bir gemicinin köprüüstünde devamlı vardiya tutmasına gerek kalmadı. Bir kişiden tasarruf ederek geminin diğer işleri için adam artırılmış oldu. 

Otoplot bir Gemici kadar işe yarar!

En az bir Gemici kadar işe yarayan otoplottan ve Amerikalı denizcilerin takmış olduğu isimle bu önemli seyir yardımcısından, Metal Mayk’tan bahsetmeden olmaz. Onun hikâyesine geçmeden önce şu otoplot denilen seyir yardımcısını bir hatıram ile birlikte anlatayım.

Lütfen…

Denizdeki gemilerin pusula ile yön bulduklarını zannederiz. Bu doğru değildir, zira gemiler kısaca “cayro” adını verdiğimiz elektrikli pusula ile yönlerini bulurlar.

Cayro gerçek kuzeyi gösterir.

Cayro pusula, bildiğimiz pusuladan farklı olarak gerçek kuzeyi gösterir. Bulunduğumuz mevkideki coğrafî etkilerden (variation) ve gemi bünyesindeki manyetik alandan (deviation) etkilenmez. Bu haliyle klasik pusulanın pabucunu dama atmıştır. Fakat aklınıza gemilerde binlerce yıldır kullanılan pusula olmadığı falan gelmesin. Bütün gemilerde pusula bulundurmak Uluslararası Denizcilik Örgütü (IMO) kurallarına göre mecburidir. Zaten birazdan anlatacağım bazı seyirlerde niçin pusula bulundurmak gerektiği anlaşılacaktır.

Yıllarca önce Güney Kore’den gemi teslim almak üzere yola çıkmıştık. Gemimizi teslim aldıktan sonra 40 günlük yolu boş geçmemek için yine Kore’den demir saçyükledik ve Türkiye’ye doğru seyrimize başladık. Singapur’a kadar gayet güzel bir seyir yaptık. Burada kumanya ve yakıt ikmalini yaptıktan sonra yeniden seferimize devam ettik. Acele de ediyorduk, zira Yaz Musonlarına yakalanma ihtimali vardı. Nitekim Aden Körfezi’nde yani Hint Okyanusu’nun hemen bitiminde Arabistan Yarımadası’nın güneyinde Muson fırtınalarına yakalandık. Bu süreçte Somalili korsanların etrafında cirit attığı Sokotra Adası’nın kuzeyine demirlemek zorunda kalmıştık, fakat fırtınanın biteceği yoktu. Mayıs ayı bu fırtınaların başlangıçzamanıydı ve bütün yaz boyunca devam edecekti. Çaresiz “Vira Bismillah” diyerek demir aldık ve adanın saçak altından çıktık. Çıkar çıkmaz da fırtınanın göbeğine düştük. Fırtına her geçen saat daha da etkili olmaya başlamıştı. Üstüne üstlük cayromuz da arıza yapmıştı. Bu sefer yine emektar pusulamıza iş düşmüştü. Pusula ile yola devam ettik.

Hay Allah… Sonra…

Fırtına ile boğuşmak yerine poyraz rotasına dönmeyi denemeye karar verdim, zira denizle kavga etmeye gelmezdi. Rotayı kuzeye çevirince fırtınanın etkisi hafifledi ve süratimiz de artmaya başladı. Sabah saatlerinde ise Arabistan kıyıları görünmeye başlamıştı ve fırtına kıyıya yaklaştıkça etkisini yitiriyordu. Yeniden Kızıldeniz rotasına döndük ve Aden Limanı’ndan su ikmalimizi yaparak Süveyş Kanalı’na kadar geldik. Kanaldan cayro çalışmadan geçmemiz mümkün değildi. Onarımını beklemek ise günlerce sürebilirdi. Bu nedenle kanal kılavuz kaptanlarına fark ettirmeden kanalı emektar pusulamızla geçtik ve Türkiye’ye vardık. Ancak İzmir’de, cayronun onarımını yapma imkânını bulabilmiştik.

Cayronun arızalanması otoplot dediğimiz cihazın da çalışmasına mani olmuştu. Bütün bu arıza süresinde dümeni ele alarak kullanmak zorundaydık. Hâlbuki açık denizde dümen daima otomatik pilot ile yönlendirilir, serdümen kullanmaya gerek kalmaz.

Bir şeyin kıymeti ancak olmadığı zaman anlaşılıyor. Yıllar önce yine cayromuz arıza yapmıştı ve bir ay boyunca Pasifik’te pusula ile seyir yapmak zorunda kalmıştık. İşte, bir geminin en önemli âletlerinden birisi, anlatmaya çalıştığım bu cayrodur.

Cayro ilk olarak 1908 yılında kullanılmaya başlanmıştır. New York’lu Elmer Ambrose Sperry adlı bir kişi tarafından tasarlanmıştı. Sperry’nin cayro pusulası, manyetik kuzey yerine gerçek kuzeyi gösteriyordu ve daha önemlisi artık çelik materyalden yapılan gemilerden ve âletlerinden etkilenmiyordu. Kendi yatay ve dikey ekseninde serbestçe dönebilecek şekilde monte edilen bir disk, kâidesi nereye taşınırsa taşınsın konumunu ve yönünü değiştirmiyordu. Bu gerçekten çok önemli bir buluştu ve zamanla bütün gemilerde kullanılmaya başlandı.

Amerikan Donanması bir adım daha ilerleyerek “Metal Mike” adını verdikleri cayro kumandalı otomatik dümen sistemini geliştirmişti. Artık serdümen yerine gemiyi kullanan Komutan, rotayı kolayca düzeltebiliyordu. Bu hâli ile insan hatası da ortadan kaldırılmıştı ve Metal Mike serdümenden daha iyi performans gösteriyordu. Zamanla otoplot bütün gemilerde, hatta uçaklarda kullanılmaya başlandı.

İnsanın aklına “Kanal ve boğazlardan geçerken otoplot kullanılır mı?” sorusu geliyor. Kesinlikle kullanılmaz. Zira dar su geçitlerinde otoplot gerekli manevrayı yapmakta çok geçkalmaktadır. Neticede bu âlet de bir kul yapısı, emniyetli olmadığı düşünülerek daima otoplot yerine cayro pusulanın başına serdümen geçer ve dar kanallar Metal Mayk olmadan insan kontrolünde geçilmiş olur.

`src=Dr. Vehbi Kara ikinci kaptan olduğu dönemde bir ticaret gemisinin başüstünde

Denizler, Allah’ın bize verdiği büyük nimetlerdendir.

Denizler, Allah’ın bize verdiği büyük nimetlerdendir. Dünya ticaretinin yüzde 75'i hâlâdenizler aracılığı ile yapılıyor. Rızkın yüzde 90’ı da ticarette olduğuna göre denizlerin önemi daha bariz biçimde ortaya çıkmaktadır. Yüzbinlerce tonluk gemiler deniz üzerinde yüzmekte ve küçük bir parmak hareketi ile yol almaktadır. Bu kadar büyük kütlelerin nizam ve intizam altında hareket etmesi ancak Cenab-ı Allah’ın takdiri ve yardımı iledir. İşte burada intizam sırrı ortaya çıkmaktadır. Meselâ, büyük bir gemi, en küçük bir oyuncak gibi çevrilebilir.

Cenab-ı Allah, Rahmân Sûresi’nde “Denizlerde dağlar gibi kurulmuş akıp giden gemiler Onun varlık ve birliğine, kudret ve rahmetine işaret eder. Rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz” buyurmaktadır. Gerçekten de insan düşünüp tefekkür ettiğinde insanlara verilen nimetlerin ne kadar çok olduğunu anlıyor. Pusula ve cayro gibi cihazlar insanların yarattığı değil; keşfettiği cihazlardır. Allah dünyayı, elektrik ve atomları bu keyfiyette yaratmasa idi mümkün değil bu cihazlar çalışmazdı. Nasıl ki dünya hareket ettikçe manyetik alan meydana geliyor ve pusulamız manyetik kutup noktasını gösteriyor, aynı şekilde elektrik enerjisi de cayroyu hakiki kutup noktasında sabit tutuyor.

Bazı insanlar, hatalı bir yolu seçerek sadece bir isim takmakla yetinmekte; Allah'ı düşünmemeye çalışmaktadır. Bu durum ise nimetleri adileştirip basitleştiriyor. Aslında basitleşen insanlardır. Verilen nimetlere karşı şükretmek yerine nankörlük ederek Yüce Yaratıcımızı unutmak ne büyük hatadır…

Denizdeki zamanla karadaki aynı mıdır? Dünya, denizcilere nasıl tur bindirir!

Dünyada pek az kişinin yaşayabildiği ilginçbir hatıramı paylaşmak isterim.

Dinliyorum üstadım…

Ticaret gemileri ile sefere çıktığımın ikinci yılıydı. İkinci Kaptan olarak atandığım bir gemiye, İstanbul Boğazı geçişinde katılmıştım. Gemimiz, Panama Kanalını geçerek sırası ile Kostarika, El Salvador ve Guatemala’ya gidecekti. Akdeniz ve Atlas Okyanusunu 15 günde geçerek Panama’ya geldik. Burada 3 havuza girerek deniz seviyesinden yaklaşık 100 metre yükseklikte suni bir göl olan Gatun gölüne çıktık. Yarım günlük bir kanal geçişinden sonra yine 3 adet havuza girerek bu sefer Pasifik sularına indik. Yükümüzü planlanan limanlara tahliye ettikten sonra, boş olarak Kanada’nın Vancouver limanına hareket ettik. Buradan yüklediğimiz sülfür maddesini Malezya’ya götürecektik. İşte anlatacağım ilginçyolculuk da böylece başlamış oldu.

Denizde zaman karadakinden farklıdır.

Denizde zaman karadakinden farklıdır. Eğer batıya doğru gidiyorsanız günler uzamaya, doğuya doğru gidiyorsanız kısalmaya başlar. Her 15 derecede bir, saatlerinizi 1 saat ileriye veya geriye almak zorundasınız. Aksi takdirde yerel saat adını verdiğimiz bölgenin kullandığı saatten farklı bir saati kullanmak zorunda kalırsınız ki, bu durum işlerinizi bir hayli güçleştirecektir. Bu nedenle batıya giderken iki günde bir defa saatlerimizi geri alıyorduk. Yolculuğumuz süresince bir günümüz ortalama 24,5 saat sürüyordu.

Bütün insanlar bir günü 24 saat olarak yaşıyorken bizim yarım saat fazla geçirmemiz tuhaf bir durum meydana getiriyordu. Fazladan yaşadığımız bu saatlerin bir telafisi olmalıydı ve Kanada’dan ayrıldıktan bir hafta sonra bunun bedelini ödemek zorunda kaldık.

Nasıl bir bedelden söz ediyorsunuz!

179 Derece Batı Boylamının sonuna gelmiştik. Haritalarda “Gün Değiştirme Çizgisi” adı verilen 180 Derece Boylamı yazıyordu ki, bu boylamı geçerken gemi jurnaline bir gün ilave etmek zorunda kalmıştık. 

Günlerden salıydı fakat ertesi gün çarşamba olması gerekirken bir gün sonrasını yani perşembe gününü yazmıştık. Anlaşılan her gün fazladan yaşadığımız yarım saatlerin bir bedelini bu noktada ödüyorduk. Sonunda çarşamba gününü hiçyaşamadan yolumuza devam ettik.

Devam ediniz lütfen…

Malezya’da gemiden ayrılarak İstanbul’a döndüm. Jules Verne’nin “80 Günde Devri Âlem” romanına nazire yaparcasına 77 gün sonra evime geri gelmiştim. Fakat evime döndüğümde takvime göre 78 gün geçtiğini görüyordum. Gerçi, Jules Verne’nin romanında yolculuk 81 gün sürmüştü çünkü romanın kahramanları hep doğuya gitmişlerdi. Biz ise Macellan’ın rotasında gitmiş yani dünyayı batıya doğru kat etmiştik. 

Mürettebatımla birlikte Macellan ve denizci arkadaşları gibi bir gün az yaşadık. Hâlbuki roman kahramanları ise bir gün fazla yaşamışlardı. Eğer dünyayı bir defa kat ederseniz siz de bu durumu yaşarsınız. Üstelik gemide çalıştığım için maaşımı da 78 gün olarak almıştım. Kısaca söylemek gerekirse bir gün daha az yaşamış ve çalışmış olmama rağmen fazladan hayat defterimize 1 gün ilave edilmişti.

İşte bu yolculuğumun diğer seferlerden farklı olmasına bu “Gün Değiştirme Çizgisi” neden olmuştu. Haritalarda “International DateLine” adı verilen bu çizgiden geçen her yolcu, takvimini 1 gün öncesine veya sonrasına almak zorunda kalır.

Ben “böyle bir şey yapmayacağım” diyemezsiniz, zira bulunduğunuz ülkenin tarih ve zamanına uymak zorundasınızdır. Aksi takdirde her şey karışacaktır.

Dünyanın yuvarlak olduğunu test ettiniz bu durumda…

Evet, dünyanın yuvarlak olduğunu böylece test etmiş oldum. Gerçekten de yuvarlakmış! Eğer İstanbul’a döndüğümde yaşadığım gün sayısı İstanbul’dakiler ile aynı olsaydı “dünya yuvarlaktır” denilemezdi. Zira dünyayı enine doğru bir defa dolaşan bir insanın 1 gün daha az yaşaması gereklidir.

`src=

Dünya bize bir tur bindirdi.

Bizde Macellan’ın yolculuğunda olduğu gibi dünyayı batıya doğru giderek kat etmiştik. “Formula 1” yarışlarına benzetecek olursak, dünya bize bir tur bindirmiş oldu. Bu sayede bir gün daha az yaşamış, güneşin doğuş ve batışını bir gün eksik görmüştük.

Macellan’ın seyrine bakalım…

Macellan, bizden farklı olarak Güney Amerika’nın güneyine inmiş, kendi adı verilen boğazdan geçerek Endonezya sahillerine kadar gelmişti. Bu meşhur Portekizli kaptanın burada talihi yaver gitmemiş, yerliler ile girmiş olduğu çatışmada hayatını kaybetmişti. Fakat denizci arkadaşları seferlerini tamamladılar ve batıya doğru yelken açmışken doğudan, ülkelerine döndüler.

Bugün hâlâMacellan’ın gittiği yoldan batıya doğru ilerleyen gemiler var. Zira, Panama Kanalı belirli bir büyüklükten sonraki gemilere hizmet veremiyor. Panamax adı verilen gemiler de, işte bu kanaldan geçebilecek tonaja sahip gemilere verilen isimdir.

Dünya ile hesabınız mı var!

Evet, İbrahim Ethem Bey, dünya ile bir hesabımın olduğu kanaatindeyim zira o bana iki tur bindirdi. Yıllar sonra bu sefer gemi kaptanı olarak bir defa daha dünyayı batıdan doğuya doğru kat ettim. Bu seferi ise hem bir yazı dizisi hem de kitap olarak yayınladım. Altı Ayda Altı Kıta isimli bu kitabımda daha detaylı bilgiler edinebilirsiniz.

Değerli okuyucularımıza da tavsiye ediyorum…

Bu ilginçyolculuktan bir tefekkür dersi çıkarmak istiyorum. İşte saniyede 30 kilometre hızla hareket eden ve top mermisinden en az 60 kat daha hızlı hareket eden bir macera dolu dünyada yaşıyoruz. Dünyamızın kendi ekseni etrafındaki dönüş hızı ise ekvatorda yaklaşık 20 km. civarındadır. Ses hızının saniyede yaklaşık 0.2 km. olduğunu düşünecek olursak, muazzam bir sürattir bu. Keza top mermisinden de 60 kez daha hızlı hareket ediyoruz. Fakat gelin görün ki, dünya üzerinde yaşayan insanların ne başı dönüyor, ne de okyanuslar, denizler göğe savruluyor. Çok hassa bir denge ve muntazam bir gemi üzerinde hareket ediyoruz.

Bu geminin kazan dairesi yok, lakin çekirdek ve manto adı verilen cehennem gibi erimiş metallerden oluşan bir yapısı var. Bazen gâfil insanları uyandırmak için lavların yeryüzüne çıktığını görüyoruz. Dünyanın büyüklüğüne göre incecik bir tabaka olan yeryüzü kabuğunun insanların yaşayabileceği şekilde korunması, hiçde tesadüf olacak bir şekilde değildir.

Cenab-ı Allah’ın kudret ve tasarrufunda bulunan zeminimiz gemilerin hareket ettiği deniz üstünde değil ama binlerce derece sıcaklıktaki erimiş sıvı metal denizlerinin üzerinde yüzmektedir.

“Vira Bismillah” ve “funda Bismillah” ile kelâma devam edelim…

Denizcilerin sık olarak kullandığı “Vira Bismillah” sözü aynı zamanda bir gazetede yazdığım köşe yazılarımın da başlığıydı. “Vira Bismillah” denizcilik ile ilgili bir kelime olup demir alma işlemi için kullanılır. Balıkçılar da sezona başlarken “Vira Bismillah” demeyi unutmazlar. Bu vesile ile merak edilen bazı denizcilik terimlerinin ne anlama geldiğini anlatmaya çalışayım. 

Lütfen, buyurunuz…

Vira kelimesi “almak, çekmek” anlamına gelir. Bütün denizciler Alman olsun, Rus olsun vira denildiği zaman ne anlama geldiğini bilir. Hatta birçok ülkede bu kelimenin kendi lisanlarında başka karşılığı yoktur. Örneğin Ruslar bizdeki gibi almaya “vira” bırakmaya da “mayna” derler. 

İslam âleminin deniz yoluyla ilâ-yı kelimetullah hizmetlerine de değinelim…

Müslümanlar henüz Dört Halife döneminde denizlere açılmışlar, Sardunya, Sicilya ve Kıbrıs gibi Akdeniz’in en büyük adalarını feth etmişlerdi. Kezâ, Türkler de Anadolu’ya geldikten hemen sonra denizlere açılmışlar, Emir Çaka Bey tarafından büyük bir deniz devleti kurmuşlardı. Fakat ne yazık ki Anadolu Selçuklu Hükümdarı KılıçArslan ile savaşan bu denizci devlet yenilince bizim için denizcilikte bir müddet duraksama yaşandı. Nihayet, Barbaros Kardeşler döneminde yeniden dünyanın en önemli deniz gücüne sahip millet haline geldik.

İbrahim Ethem Gören-Yazı No: 488

-ÜÇÜNCÜ BÖLÜMÜN SONU-

Yarın-Okyanusta gemisi batan kaptan!