Yerel seçimler, ülkemizde genel seçim havasında geçiyor. Böylesi bir ortamda yapılacak bir seçimle oluşacak yerel yönetimlerin, il ve ilçelerde halkın yararına işler yapma şansı da giderek azalıyor. Bugüne kadar yerel seçimlerin genel politik çekişmelerin üzerinde tutulması, partiler üstü görülmesi hep halkın yararına sonuç verdi. Çünkü yerel yönetimler, insanımızın yaşam kalitesine ilişkin önemli kamusal hizmetlerin pek çoğunun “yerinde” gerçekleştirileceği yerdir. Yerelde ideolojik tavır ne kadar öncelenirse, yapılması gereken hizmetler o kadar öteleniyor. Toplumun geneline yansımayan politik fayda, zarara dönüşmüş demektir. Cumhuriyetin temel ilkelerine aykırı bir durum.

Siyasi parti yönetimlerinin, adayların belirlenmesinde yereldeki örgütlerinin tercihine güvenerek karar vermesi asıldır. Ama şimdi görüyoruz ki, özellikle muhalefetteki bazı partiler tam tersi bir tavır içerisine girdiler. Adayların ön seçimle partililer tarafından belirlenmesi yerine, merkezden atama eğilimine girdiler. Şimdi muhalefetin bu tavrı yüzünden, yerel yönetim mantığına ters bir seçim süreci yaşanıyor.

Klasik bir politik yorumdur, yerel seçimlerde partiler değil, adayların kişiliği ve vasıfları rol oynar denilir. Hatta bu yüzden partilerin genel seçimlerde aldığı oylarla, yerel seçim sonuçlarının mukayese edilmemesi gerektiği vurgulanır. Şimdi böyle bir şey söz konusu değil. Adayların yereldeki hizmetler bakımından gereken vasıflara sahip olup olmadığı önemsizleştirildi. Bu durum belediyelerden beklediğimiz hizmetlerin olumsuz yönde etkileneceği anlamına geliyor.

Yıllarını yerel yönetimlere vermiş, belediyelerde değişik kademelerde özveriyle çalışmış değerli insanlarımız var. Onlarla yaptığım söyleşilerde en çok yakındıkları sorunların başında, belediye başkan adaylarının partilerin yereldeki örgütlerine sorulmadan, merkezden atanması geliyor. Partinin yerel örgütünden fikir almadan belirlenen adayların seçilmesi, seçimden sonraki süreçte sorunlara yol açıyor. Adayın kazanmasını seçim zaferi olarak gören genel merkez, seçildikten sonra, yani görevi süresince bu kişinin başarılı olup olamayacağını önemsemiyor. İl veya ilçede çok sevilen birisinin adaylığı belki seçimi kazandırıyor, ama belediyecilikle, kamusal hizmetlerle hiç alakası olmayan bir adayın göreve gelmesi halk açısından tam bir hayal kırıklığı oluyor. Bu yüzden yerel adayların ön seçimle olmasa bile, yerel parti örgütlerinin görüşü alınarak belirlenmesi gerekiyor. Bunun aksine davranmak belediye yerel yönetim modelinin aksamasına yol açıyor. Belediyelerdeki alt kadrolar işinin ehli olsa bile, yönetimin yanlış kararları yüzünden asla verimli çalışamıyorlar.

Okurlarım bilirler, defalarca belediye yerel yönetim modelinin rantabl olma döneminin bittiğini, belediyelerin artık halkın lehine işlev görmediğini yazmıştım. Halkımızın belediye hizmetleri ile ilgili yaşadığı sorunlar, geçmiş yıllardaki deneyimler, belediyelere bütçeden ayrılan para ile kamusal yarar mukayesesi, yapılan harcamalardaki rasyonalite artık sorgulanmalı. Ama görüyoruz ki, siyasi partiler belediyeleri halk için hizmet veren kurumlar olarak kabullenmiyor, bunun yerine, politik rant elde etme aracı olarak görmeye devam ediyorlar.

Yasa koyucunun, muhtarların siyasi parti üyesi olamayacağına dair koyduğu kural boşuna değildi. Politik/ideolojik tavrın yerelde etkili olması, en temel yönetim birimi olan köy/mahalle çapındaki kamusal hizmetleri bile aksatabileceği göz önüne alınmıştı. Aynı mantığın şimdi belediyeler için de geçerli olduğunu görüyoruz. Yerel yönetimler, partilerin politik rant aracı olmaktan çıkarılmalı, asli görevleri olan halka hizmete dönmeliler. Adayların belirlenmesinden, bütçe harcamalarına ve hizmetlerin halka ulaştırılmasına kadar olan bütün aşamalarda pek çok sorun var. Yeni bir anayasa sözü edilirken, halkın çıkarlarını önceleyecek, toplumsal yapımıza uygun yeni bir yerel yönetim modeli oluşturulması da gündeme gelmelidir.