Herkes okumak zorunda mı?
Çocukların hepsi öğrenebilir, yeter ki onlar için uygun yöntemi bulalım. Bütün çocuklar aynı hızda, aynı zamanda, aynı yöntemle öğrenmeyebilir. Her çocuğun nasıl öğrendiğini, öğrenme stilini, baskın olan zeka türünü keşfetmek bir öğretmen için son derece yararlı olabilir. Öğretmenler derslerini tasarlarken öğrencilerinin öğrenme sitillerini dikkate alabilir. Bu şekilde yapılandırılan bir ders çok daha verimli olabilir. Diğer taraftan öğrencilerin de kendileriyle ilgili aynı farkındalıkta olması gerekir. Her öğrenci kendi kendine öğrenmeyi öğrenmelidir. Okulların en büyük gayesi de bu olmalıdır. En kalıcı, en hızlı, en eğlenceli nasıl öğrendiğini bildiğinde bir çocuk, boşa kürek çekmiş olmaz. Vaktini verimli kullanarak çok daha kalıcı öğrenme gerçekleşebilir bu durumda.
Öğrenmede en önemli unsur dikkat ve konsantrasyondur. Öğrenci, ister kendi kendine evinde ister okulda olsun, derse dikkatini tam olarak verdiğinde çok daha kalıcı ve hızlı öğrenecektir. Dikkatin verilmediği, zihnin başka işlerle meşgul olduğu bir ders ortamında öğrenme gerçekleşmez. İsterseniz saatler harcayın, yüzlerce soru bankası bitirin, sayfalarca kitap okuyun bir faydası olmayacaktır.
Bugün ülkemizde LGS, YKS, KPSS gibi sınavlar yüzünden “sınav ekonomisi” denilen çok büyük bir rant alanı oluşmuştur. Tek gayeleri sınavlara hazırlık yapan öğrencilere yayın satmak olan bu sektör, bir şekilde öğrencileri, velileri, öğretmenleri tuzaklarına düşürmektedir. Aynı dersle ilgili onlarca kitap bitirilmeden sanki başarılı olmak mümkün değilmiş gibi bir algı oluşturulmakta ve öğrencilerin bir yılda yüzlerce kitabı tüketmesi teşvik edilmektedir. Sınavlardan sonra bir kaç metre kitap kulesiyle fotoğraf paylaşan gençleri görmüşsünüzdür.
Amaç kitap bitirmek, amaç sadece daha çok sayıda soru çözmek ya da yayın tüketmek olunca başarı gelmiyor maalesef. Çok dikkatli, zihni berrak, iç motivasyonu yüksek bir öğrenci için çok temel bir, iki kaynak kitap yeterli olacaktır inanın. Sınavlar abartıldığı kadar zor, abartıldığı kadar üst düzey değildir. Başarılı olmak için çok üst düzey zekaya da sahip olmaya gerek yoktur. Çocuklarımızın seviyesi, okuma, anlama düzeyleri, dikkatleri, öğrenme istekleri çok zayıfladığı için zorlanıyorlar. Çocukların büyük çoğunluğunun ders çalışmakla, araştırmakla, öğrenmekle, sormakla, okumakla, gelişmekle ilgili bir gündemi yok inanın. Birazcık kendilerini verseler derslerin ne kadar da kolay ve zevkli olduğunu göreceklerdir.
Ebeveynler büyük bir idealle çocuklarına boy boy soru bankaları, türlü türlü deneme sınavları, dijital yayınlar, akıllı defterler, yeni nesil soru bankaları vb. almaya devam ediyorlar. Çocuklarını o kurstan diğer kursa koşturuyorlar, özel öğretmen tutuyorlar. Kendilerince ellerinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyorlar. Bütün bunlara rağmen birçok çocukta gelişme olmuyor, başarısında yükselme olmuyor. Bazı dershanelerin, bazı öğretmenlerin pazarlama taktiği olarak kullandığı övgü dolu sözlere itibar edilmemelidir. Çocuk üzerinden sağladıkları geliri kaybetmemek için abartılı övgüler yağdırabilirler. Çocuk için gereğinden fazla ümit verici konuşmalar yapabilirler. İleride hayal kırıklığı yaşamamak için onlara fazla itibar etmeyin derim.
Bir çocuk kendisi istemediği müddetçe ona kimse bir şey öğretemez. Zorlarsınız, çırpınırsınız, didinirsiniz olmaz. Türlü türlü yöntemler denersiniz; konuşursunuz, motive edersiniz, kızarsınız, seversiniz yine de olmaz. Oluyor gibi gözükür, “tamam şimdi olacak” diye düşünür, ümitlenirsiniz, yine olmaz. Çocukların büyük çoğunluğu çalışıyormuş gibi görünmede çok başarılıdır. Odalarında saatlerce ders çalışıyor görünüyorlar. Zaten birçok ebeveynin de anlayamadığı konu tam da burasıdır. “Çok çalışıyor, çok zaman harcıyor, hiç odasından çıkmıyor” diye düşünüyorlar. Halbuki onların ne kadar da ustaca göz boyadıklarını, büyüklerini, öğretmenlerini ustaca kendilerinin ders çalıştıklarına inandırdıklarını bilmemiz gerekiyor. O esnada zihinlerinde neler olup bittiğini okuyamıyoruz, neler düşündüklerini, hangi hayalin peşinde olduklarını anlayamıyoruz. Ders çalışıyor görüntüsünün altında bambaşka işlerle meşgul olabiliyorlar. Derste öğretmenin gözünün içine bakıyor, öğretmen hadi bu soruyu da sen çöz dediğinde ise başka bir dünyadan uyanır gibi şaşırıp kalıyorlar. Sadece zahirde görülene göre hüküm vermemeliyiz.
Öğrenme son derece bireysel, kişiye özgü bir durumdur. Bu gerçeğin herkes tarafından bilinmesi gerekir. Aksi takdirde daha çok paralar dökmeye, birilerini zengin etmeye, boşa zaman harcamaya devam ederiz. Gerçekten öğrenmek isteyen, çalışmak isteyen öğrenci her türlü kaynağa ulaşabilir. Öğretmenleri de onlara çok daha istekle yardımcı olur zaten.
Sınav ekonomisi kendi kendine oluşmadı. Bu durum bir sonuç elbette. Arz talep meselesi yani. Asıl bakılması gereken yer başka. Asıl problem, herkesin okumaya zorlanması, zorunlu eğitimin on iki yıla hatta 16 yıla çıkarılmasıdır diye düşünüyorum. Buna ilaveten de tek istihdam kapısının devlet olarak görülmeye başlanması da söylenebilir.
Akademik olarak her öğrenci başarılı olmayabilir, bazı öğrencilerin başka alanlarda yetenekleri olabilir. Okumak isteyenlerin, okuma konusunda istidadı olanların sonuna kadar desteklenmesi gerekir. Diğer çocukların da başka mesleklere, sanata, zanaata yönlendirilmesi gerekir. Okumak istemeyen bir çocuğu zorla okula göndermek, zorla derse sokmak, zorla okumasını istemek bir eziyete dönüşmektedir. Hem o çocuk için hem de onun öğretmenleri için dayanılmaz bir işkenceye dönüşmektedir bu okul hikayesi. Bugün okullarda yaşanan birçok olumsuzluğun, birçok disiplinsizliğin arkasında bu neden yatmaktadır: Zorla okula gönderilme gerçeği…
Otuz yaşına kadar tahsille, okumakla uğraşan bir insan artık o yaştan sonra başka işler de yapmak istemeyecektir. Sadece istihdamın ötelemesine yarayan bu zorunlu eğitim uygulamasından vazgeçilmelidir.
Çocuklarımıza hayatta başarılı olacak becerileri kazandırmak çok daha önemlidir. Üretkenlik, girişimcilik, sorumluluk, esneklik, uyum, metanet, liderlik, bilgi okur yazarlığı, teknoloji okur yazarlığı, iletişim ve iş birliği gibi becerileri kazandırmalıyız ki hayatta başarılı ve mutlu olsunlar…