Tabelaları dikkate almadan seyreden bir şoför bir an gelir, varmak istediği şehirden çok uzakta olduğunu fark eder. Tecrübeli kimselere danışmadan ya da detaylarını araştırmadan iş kuran kimse batar, en azından zarar eder. Bu yanlış tutum ve davranışlar gerek zaman gerekse enerji kaybına sebep olur. Kitap okuma sürecinde izlenen tüm yanlış yollar da barındırdığı riskler açısından bu örneklere benzemektedir. Kitap okuma yolculuğumuz da, bir yönüyle şehirlerarası bir yolda seyretmek gibidir. Tabelalara dikkat etmeyen şoförün yolu nasıl ki gideceği şehre değil bambaşka şehirlere çıkarsa, iyi ve doğru kitaplar okuyanların önerilerini dikkate almayan, herhangi bir kuralı olmayan, belli ilgi alanları edinip o alanda iyi eserleri araştırmayan kimsenin de etkili, verimli okuma yaptığı söylenemez. Bu şekilde hareket eden okuyucu okumaya harcadığı onca zaman, para ve enerjiye rağmen ilim, irfan yolunda ciddi bir mesafe kat edemez.

Kaldırım kenarındaki su birikintisinde yüzen bir nesne denize ulaşamaz. Bir kurala bağlı olmaksızın canının istediğini, istediği anda yiyen biri obezite hastası olur ya da gıda zehirlenmesine yakalanır. Kitaptan kitaba bilinçsizce yol alan okuyucunun ise zihni, bilgi çöplüğüne döner. Ve bilgi zehirlenmesinin sonuçları çoğu zaman gıda zehirlenmesinden daha korkunçsonuçlar doğurur. Kitap okuma yolculuğunda belli kurallara sahip olmayan kimse, açık denizlerde pusulasız yol alan bir gemi gibidir.

Dursun Gürlek`in 'Çınaraltı Kitap Sohbetleri' adlı kitabını okurken, birçok okumamdan farklı deneyimlerim oldu diyebilirim. Elimdeki kitap, başlı başına 'kitabı' ele alan, her sayfası buram buram kitap kokan, her satırında kitap sevgisine kapı aralayan Ali Emiri den Ahmet Mithad Efendi ye Sultan Reşat dan Cemil Meriçe İbni Sina dan Necip Asım Yazıksız a Hasan Sabbah dan Babanzade Naim e uzanan geniş bir tarihsel kesitte, kitap ve kitap kültürü üzerine ilgi çekici, hayret uyandırıcı, bazen de yüzünüzde buruk bir tebessüm oluşturan kısa anektodlardan oluşan bir eser.

Kitabın derinliklerine indiğimizde, yukarıda zikredilen ve edilemeyen nice değerli şahsiyetlerin örnek yaşamlarına ulaşmak mümkün. Akılda kalacak çok sayıda isim, anekdot ve kitaba, kitap sevgisine dair yaşanmışlık olmakla birlikte başlıca iz bırakanları şöylece zikretmeden geçemeyeceğim: Yaşadığı dönemin başlıca mütefekkirleri hatta batılı müsteşrikler tarafından dahi 'kütüphanedeki kütüphane' diye nitelendirilen İsmail Saib Sencer Hocaefendi kitap sevgisini aşılayanlardan sadece biri. İstanbul Fatih`teki zamanın Feyziye Medresesini Vakıflar Nezaretinden 'Millet Kütüphanesi' yapmak üzere isteyen, sahaflarda Divanü Lügati t-Türk`ü keşfedip kütüphaneye kazandıran ve birinci cildine sahip bulunduğu el yazması değerli bir eserin ikinci cildinin peşinden tayinini Yemen`in San`a şehrine aldıracak kadar kitaba sevdalı Ali Emiri.. Türkiye`de ilk defa neşredilen eser olan(İbrahim Müteferrika matbaasında) Divan-ı Lügat-ı Vankulu adı ile anılan sözlük türündeki eseri Türkçeye çeviren Vanlı Mehmed Efendinin fedakârlıkla geçen hayatı ve tebessüm ettiren gayretkeşliği.

Kitabı okurken yüzeyden mana derinliğine inmeye zorlayan nice bölümlerden biri şöyle 'Kelimeler de insanlar gibidir. Onlar için de asalet söz konusudur. İnsanlar yaratılışlarındaki güzellikleri, karakterlerini ve meziyetlerini muhtelif zamanlarda ve çeşitli mekânlarda &ndash şu veya bu vesile ile- gösterdikleri gibi, kelimeler de mana hazinelerine dalarak yeni renklere ve şekillere bürünürler. Mütefekkir kelimesini ele alalım tefekkürde bulunan, derin düşüncelere dalan, eşyanın içyüzüne nüfuz etmek için çaba harcayan, hadiselerin seyrine bakarak sağlıklı neticeler elde etmek maksadıyla gayret gösteren, ulvi manaları süfli manzaraların arasından çekip çıkarmak için uğraşan, didinen, kimselere 'mütefekkir' denir. 'Düşünür' sözü hiçbir zaman bu mefhumu karşılamadığı gibi, bu manayı da ifade etmez. Kişinin mütefekkir olması için aklını iyi kullanması, gönül dünyasını dalgalandırması, tecessüs ve tahayyül kuvvetlerine hâkim olması gerekmektedir. Düşünür, dar kalıpların ifade aracıdır. Mütefekkir ise, okyanuslarcasına bir mana derinliğine sahiptir.'

Kitaptaki yazılar birbirinden bağımsız görünmesine rağmen hepsini bir araya getirdiğimizde ortaya 'tepeden tırnağa kitap' çıkıyor. Kitaba dair her şey 'Telaffuz Faciası, Ü slup yine Ü slup, Tashih Hataları, Kâğıt Medeniyeti, Kitap Okşayan Adam, Söz Gümüşse Ü slup Altındır' ve daha birçok yazı.

Yazar, 285 sayfalık kitaba 203 yazı sığdırmış. Dolayısıyla yazıların kitap içerindeki hacmi ortalama yarım sayfa ile 2 sayfa arasına tekabül ediyor. Yazıların kısa olması da sıkılmaya meydan vermeden birinden diğerine geçişi sağlıyor. Ağırlıklı olarak yaşanmış olaylardan oluşan, nüktesi bol yazılar, okuyanların kendisinden bir şeyler bulabileceği bir yakınlık ihtiva ediyor. Her gün, her yerde karşılaştığımız sıradan insanlarla Ali Emiri gibi, İsmail Saib Sencer gibi insanların aynı toplumun birer üyesi olduğunu ve aynı kültürel atmosfere doğduğunu görmek şaşırtıcı. İnsan, aynı toplumda yan yana yaşayan insanlardan bir kısmının bu atmosferi ciğerlerinin en ücra köşelerini doldururcasına teneffüs ederken, bir kısmının ise kitaptan, ilim, irfandan bihaber, adeta havasız nasıl yaşayabildiğine hayret ediyor.

Bir kitabı okurken, sonrasını da düşünmeden edemiyorum. Ve kitabın arka kapağına, o kitabın içinde geçen ve bende okuma isteği uyandıran kitap adlarını ve yazar isimlerini not ediyorum. 'Çınaraltı Kitap Sohbetlerinin' son sayfasına geldiğimde fark ettim ki kitabın içinde, not aldığım sayfada hiçboş yer kalmamacasına okunacak kitap ve yazar adıyla doldurmuşum. Aldığım notlardan Necip Asım Yazıksız-'Kitap', Samiha Ayverdi: 'Abide Şahsiyetler', Fuad Köprülü: 'Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar' İmam-ı Gazali:'Kimya-i Saadet', Süleyman Nazif: 'Çal Çoban Çal''Batarya ile Ateş', Tahirü`l Mevlevi:'Cengiz ve Hülâgü Mezalimi' Eşref Edip:'Yetmiş Muharririn Yazıları', Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır:'Hak Dini Kur`an Dili', Ahmet Cevdet Paşa:'Mecelle', Salah Birsel: 'Yaşlılık Günlüğü', Zeki Pakalın: 'Son Sadrazamlar ve Başvekiller', ve bu eser vasıtasıyla ben de kitaplarına karşı daha bir ilgi uyandıran isimler Mehmed Ali Ayni, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Akseki, Abdülaziz Mecdi Tolun, Ahmet Mithat Efendi, Şehülislam Mustafa Sabri Efendi, Tarihçi İsmail Hami Danişmend, Nihad Sami Banarlı, Babanzade Ahmed Naim Bey, İbnülemin Mahmud Kemal Bey ve daha satır aralarına gizlenmiş niceleri.

Gündüz gazetelerin magazin sayfaları, akşamları tekrar tekrar okunan ve izlenen günlük haberlerin yeni baştan tekrarları, gece ise sığlığın zirve noktası televizyon dizileri ile yoğrulan ve sığlaşan zihin dünyası; Yukarıdaki isimlerin hiçgeçmediği, duymaya, tanımaya imkân olmayan bir yayın akışı. Bunun sonucunda da yaşadıkları ile şekillenen ve dünyayı aldığı şekilden ibaret zanneden günümüz insanı. Sunulandan farklı dünyaların varlığından haberdar eden bir kitap Çınaraltı Kitap Sohbetleri.