Kuzey Batı Anadolu’nun bir sahil kasabasında doğmuşum. Gençliğimin özellikle yaz ayları denizde geçti. Kazdağı’nın denizle buluştuğu yerde, o yaşlı mitolojik dağdan denize ulaşan çok sayıdaki akarsuların berrak serinliğini hissederek yüzerdik. Ormanın ve zeytinliklerin bittiği yerde deniz başlardı. Tertemiz suda mırmır ve uskumruları görür, iskeleden bakıp minik balık sürülerini izlerdik.

Maksadım nostaljiye dayalı bir duyarlılıkla, nerede o eski günler diyerek sadece geçmişi anmak değil. Ama günümüzle kıyaslamak için geçmişi tüm detaylarıyla hatırlamak gerekiyor. Denizlerimiz eskiden tertemizdi. Şimdi kirlendi. Deniz kirliliğinin çeşitli sebepleri var. İnsanların denizi kötü kullanmaları, ona hor davranmaları ve pervasızca kirletmeleri. Bütün bunların da doğru düzgün bir kurala, nizama bağlı olmaması da bir başka önemli sorun. 

Daha dün gece, memleketimdeki derelerden birisinin, ilçe belediyesinin sorumluluğundaki arıtma tesisini bir süreliğine devreden çıkarması yüzünden lağımları denize akıtan bir kanala dönüştüğüne şahit oldum. İnsanların fark etmemeleri için herkesin uyuduğuna kanaat getirdikleri bir saatte, sabaha karşı 04.00 sularında yaptılar bunu. Açık penceremden içeriye giren kesif bir kokuyla uyanmışım. Aklımdaki tek düşünce; sabah insanlar erkenden o derenin döküldüğü yerde denize girecekler!

Enerji masrafları fazla geldiği için belediye bunu ara sıra yapıyormuş, komşular öyle söylediler. Bir süreliğine kapatıyorlarmış arıtma tesisini. Kışın daha sık yapıyorlarmış. Yazın da paraları bitince. Niye böyle bir şey yapıyorsunuz dediklerinde, asla öyle bir şey yapmıyoruz diyorlarmış. Gidip gözümle görmediğim için belediye ismi vermeyeceğim. Ama beni uykumdan uyandıran o koku her şeyi anlamama yetti.

Belediye bir kamu kurumu. Okuyucularım bilirler daha önce MHP’nin hazırladığı yüz vilayet yasa teklifi ile ilgili bir yazı yazmış ve bu vesile ile “belediye” isimli yerel yönetim biçiminden artık vazgeçelim demiştim. Müdürlükler kaymakamlıklara karşı sorumlu olsun ve her müdürlüğü merkezi yönetimin ilgili bakanlıklarına bağlayarak yeni bir sistem kuralım. Almanya’da olduğu gibi.

Belediyelerin denizi kirletenlere ceza kesebileceğini ve bu konudaki ilgili kurum olarak yetkilerinin bulunduğunu biliyoruz. Peki, ama belediyenin kendisi denizi kirleten uygulamalar yaparsa ne olacak? Nitekim pek çok sahil beldemizde aynı sorun yaşanıyor. Belediyelerin çözüm bulup halledemedikleri bir deniz kirliliği sorunumuz var. Belediyelerin kendisine ceza kesmesi de söz konusu olmayınca, insan sağlığını tehdit eden kirlilik önlenemez oluyor. Mavi bayrak testleri sezon başında kirlilik başlamadan önce yapılıyor, oysa sezon içerisinde kirlilik standartların çok üstüne çıkıyor ve kontrol edilmiyor. Hastaneler denize girdikten sonra mide bulantısı, ateş ve halsizlik şeklinde tezahür eden rahatsızlıklar yüzünden başvuran vatandaşlarla dolu.

Tek ve net bir sonuçla karşı karşıyayız. Denizlerimiz sahipsiz. Denizlerimize sahip çıkacak ciddi bir kuruluşa ihtiyacımız var. Deniz ticaretinden, deniz ulaşımına, balıkçılıktan deniz kirliğine kadar, Mavi Vatanımız için, uluslararası denizlerdeki haklarımızı daha iyi korumamızda görev üslenecek bir Denizcilik Bakanlığı. Barbaros Hayrettin Paşa’nın evlatlarına yakışacak şekilde denizlerimize daha çok sahip çıkacak, bakanlık seviyesinde bir örgütlenmeye ihtiyacımız var. Denizin hakimi olacak, dosta düşmana karşı her karışına sahip çıkacak, dış denizlerde menfaatlerimizi koruyacak, denizi kirletene, kötüye kullanana, denizlerimizde yaşayan canlılara kastedenlere karşı mücadele verecek.

Üç tarafımız deniz diyoruz ama önemsemiyoruz. Pakistan, Endonezya, Kore gibi pek çok ülkede Denizcilik Bakanlığı var. Kimisi denizcilik ve balıkçılık bakanlığı adı altında kurulmuş. Komşumuz Yunanistan’ın denizcilik bakanlığının ismi ise oldukça manidar. “Denizcilik ve Adalar Politikası Bakanlığı” Hani şu bizim meşhur bir anlaşma sonucunda hediye ettiğimiz adalar. Yunanlılar, Ege Üniversitesi’nin kendilerinden önce Türkiye’de kurulduğunu öğrenince hayıflanmışlar ve ilk fırsatta Ege Üniversitesi isimli bir üniversite kurmuşlardı. Ama görünen o ki Denizcilik Bakanlığı konusunda bizden erken davranmışlar. Bizim Denizcilik bakanlığımızın ismi “Denizcilik ve Mavi Vatan Bakanlığı” olmalı. Biz sahip çıkmazsak başka birileri sahip çıkıyor, zaman kaybetmeyelim.

Unutmadan, arıtma tesislerinin enerji ücretini belediyelere yüklemesek belki kısa vadede faydası olabilir. Sesimizi duyan olursa tabii.