Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul Finans Merkezi Açılış Töreni'nde konuşuyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasında şunları kaydetti;

Bugün sizlerle ülkemiz ekonomisi ve finans sektörümüz açısından stratejik önemde bir açılış töreni münasebeti ile bir aradayız. Programımızı teşrifleriniz için her birinize ayrı ayrı teşekkür ediyorum. Bu vesileyle bir kez daha artık son 3 gününün içinde olduğumuz Ramazan-ı Şerif-i'nizi tebrik ediyorum. Bu yıl 6 Şubat depremlerinin gölgesinde idrak ettiğimiz ramazan ayını her bakımdan dolu dolu değerlendirmenin gayretindeyiz. Hem yaraları sarmanın hem de bu zor günlerde milletimize umut olmanın müjdeli haberlerle umut aşılamanın çabasındayız.

Deprem bölgesindeki kardeşlerimizi ihmal etmeden yatırım ve kalkınma hamlelerimize hız veriyoruz. Durmak yok yola, yatırıma, hizmete, eser kazandırmaya devam diyerek milletimizi hayalleri ile buluşturmayı sürdürüyoruz. Bugün de Türkiye'yi finans alanında bir üst lige çıkaracak İstanbul Finans Merkezi'nin ilk etabının açılış heyecanını yaşıyoruz. 

Dünyada New York, Londra, Frankfurt gibi asırlık merkezlerin yanında Dubai, Singupur, Hong Kong gibi sonradan bu listeye dahil olan önemli finans merkezleri de bulunuyor. Küresel finansın ağırlık merkezi giderek daha belirgin şekilde batıdan doğuya doğru kayıyor. Bu çerçevede Asya ve Avrupa arasında artan siyasi rekabet ile ülkemizin jeopolitik konumu İstanbul'un önünde yeni fırsat pencereleri açıyor. Ülkemizi yatırım, istihdam, üretim, ihracat ve cari fazla yoluyla büyütme üzerine kurulu Türkiye Ekonomi Modeli ile hedeflerimizi bir adım daha yukarı taşıdık. Tarihi olarak doğu ve batı arasında hem coğrafi hem de ticari köprü görevi gören İstanbul'un günümüzde finansal piyasalar arasında aynı bağı kurma potansiyeline sahip olduğuna inanıyoruz.

İktidara gelmemizden bir kaç yıl sonra bu müjdeyi vermiştik. Demiştik ki, bizler İstanbul'u dünyanın sayılı finans merkezlerinden biri haline getireceğiz ve getirdik. Şimdi de bu işin fiziki şartlarını oluşturduk. Kimlerle mücadele etmedik ki? Kimlerle bu işin kavgasını vermedik ki? Merkez Bankası'nı İstanbul'a taşıyacağız dedik, önümüze çıktılar. Ziraat Bankası'nı İstanbul'a taşıyacağız dedik, önümüze çıktılar. Ne yapmadılar ki, Vakıfbank için aynı şeyi söylediler. Hepsi için aynı şeyi söylediler. Çünkü bunların kadim medeniyetimizden, tarihimizden haberleri yok. Türkiye'de finansın tarihinde neler olduğunu bunlar bilmiyor. Tarihte İstanbul nasıl bu ülkenin bir finans merkezi ise işte şimdi de yeniden bu finans merkezi olma görevini üstleniyor, hayırlı olsun.

İstanbul Finans Merkezi, Türkiye'nin dünya ekonomisindeki yerini güçlendirmek, bölgesel ve ilerleyen zamanlarda ülkemizi küresel bir finans merkezi haline getirmek amacıyla geliştirilen vizyoner bir projedir. İnşasına 2013 yılında başladığımız bu proje ile Merkez Bankamız, kamu bankalarımız ve borsamız dahil ülkemizin lokomotif kuruluşlarını İstanbul'a taşımaya karar verdik. Böylece toplam 65 milyar liralık yatırım değeri ile ülkemizin ve dünyanın en prestijli projesini hayata geçirdik. Bu merkez aynı zamanda çevreye saygılı, doğa dostu, sıfır atık uyumlu vasıfları ile de örnek bir projedir. Türkiye'nin ilk eser sözleşmesine dayalı yeşil kira sertifikasının ihracı ile elde edilen 600 milyon lira değerindeki fonu projemizdeki çevre dostu yeşil binalarla kullanıyoruz. İstanbul Finans Merkezi'miz toplam alanı 1,4 milyon metrekareyi bulan 21 ofis binası ile 100 bin metrekarelik alışveriş merkezi ile, 2 bin 100 kişilik kongre merkezi ile, oteli ve 26 bin 500 araç kapasitesi ile akıllı şehir modeli ile daha pek çok özelliği ile iş dünyasının tüm ihtiyaçlarına cevap verecektir. Yani İstanbul'umuzun Avrupa Yakası'ndan sonra Anadolu Yakası ayrı bir zenginliğe kavuşmuştur.

İstanbul Finans Merkezi yerli ve yabancı finans kuruluşlarının bölgede faaliyet göstermeye başlamasıyla çok geniş bir yelpazede ülkemiz ekonomisine ciddi katkılar sağlayacaktır. Bu merkez 3 kıtanın buluşma noktası olan İstanbul'da yeni bir finansal ekosistem oluşturacaktır. Farklı illerimize ve şehrimizin farklı yerlerine dağılmış olan kurumlarımızın bir araya gelmesi, bu ekosistemin oluşmasının ilk adımıdır. Tüm bunların yanı sıra İstanbul finans merkezi uluslararası sermaye akışını kolaylaştırarak yatırım çekme potansiyelimizi de artıracaktır. Tasarrufları yeni finansal araçlara yönlendirmek suretiyle ekonomiye kazandıracaktır. Büyük alt yapı projelerinin finansmanı ile finansal istikrarın devamlılığını sağlayacaktır. Ayrıca ekonomide öngörülebilirliğin ve istihdamın yükselmesine de ivme kazandıracaktır. İstanbul Finans Merkezi'nin özellikle Findek ve Katılım Finans alanlarında küresel bir üs haline geleceğini düşünüyoruz. Malum geçtiğimiz aylarda yayımladığımız Katılım Finans Strateji Belgesi ile bu konudaki yol haritamızı belirlemiştik. İnşallah yakında Milli Findek Strateji Belgemizi de kamuoyumuz ile ve finans sektörümüz ile paylaşacağız.

Alternatif finans araçlarıı yaygınlaştırırken finansal teknolojiler ve blogzincir teknolojileri ile ilgili çalışan, kendini bu alanda geliştirmek yatırım yapmak isteyen genç girişimcilere de destekleyeceğiz ve onları yalnız bırakmayacağız. Ülkemize tüm bu katkıları yapacak merkezimiz 10 yıllık çetin bir mücadelenin her aşaması zorlukla dolu 10 yıllık bir emeğin ürünüdür. Ama bu merkezin asıl değeri ne kadar stratejik ve vizyoner bir proje olduğu önümüzdeki yıllarda çok daha iyi anlaşılacaktır. İstanbul Finans Merkezi ile Türkiye yıllardır dışlandığı bir alanda artık 'ben de varım' diyebilme iradesi ve cesareti göstermiştir. Türk ekonomisini, finans sektörünün lokomotifliğinde hızla büyütecek bu merkezin ülkemize tekrar hayırlı olmasını diliyorum. Tasarım aşamasından bugünlere gelmesine kadar İstanbul Finans Merkezi'nde emeği geçen Türkiye Varlık Fonu ve Emlak Konut başta olmak üzere herkesi şahsım, milletim adına tebrik ediyorum.

Malumunuz ülkemiz 14 Mayıs tarihinde yapılacak bir seçim sürecinin içinde bulunuyor. 27 gün sonra sandıklara gidecek hem kendimizin hem evlatlarımızın hem de Türkiye'nin geleceğine dair çok kritik bir karar vereceğiz. Sadece adaylar, sadece siyasi partiler ve ittifaklar arasında değil aynı zamanda 2 farklı anlayış arasında da mühim bir tercih yapacağız. Biz milletimizin tercihinin son 21 yıldır olduğu gibi yine eser, hizmet ve yatırım siyasetinden yana olacağına inanıyoruz. Ülkemizin son 21 yıldır inatla, sabırla ve istikrarla yürüttüğü ekonomik kalkınma yolculuğu kesintiye uğramayacaktır. Özellikle 2002 öncesi Türkiye''yi bilen insanlarımız mücadele ederek, gerektiğinde bedeller ödeyerek elde ettikleri demokratik ve ekonomik kazanımlarından geriye gidişe asla müsaade etmeyecektir. 14 Mayıs'ta inşallah bir kez daha milli irade tecelli edecek, aziz milletimiz bismillah diyerek Türkiye Yüzyılı'nı başlatacaktır.  

Ömrünün 40 yılında meydanların nabzını tutan, meydanların dilini okuyan bir siyasetçi olarak Allah'ın izniyle sandığın renginden en ufak bir şüphe duymuyorum. Sonuçtan bağımsız olarak burada bir hususu daha ifade etmek isterim. Seçim dönemleri siyasetçilerin, siyasi partilerin ve ittifakların kantara çıktığı günlerdir. Bugünler bir nevi herkesin heybesinde ne varsa ülkenin geleceğine dair ne tür hedefi ve vizyonu varsa ortaya döktüğü zamanlardır. Millet bu dönemde siyaset kurumuna kulak kesilir, vaatlerini ölçüp tartar, herkesin çapı, kapasitesi ve ufku hakkında bir kanaat edinir. Böylece gelecek 5 sene boyunca kim ve hangi zihniyet tarafından yönetileceğine karar verir. Seçim tarihinin ilan edildiği günden bu yana bu geçen süre hem ülkemiz ekonomisi ile hem de muhalefetin durumu ile ilgili bazı gerçekleri gözler önüne sermiştir. Üzülerek ifade etmek isterim ki, muhalefetin Türkiye'yi yönetebilecek, ülkemizi hedeflerine, milletimizi de hayallerine ulaştıracak hiçbir vizyonunun olmadığı bu arada ortaya çıkmıştır.

Bu süreç aynı zamanda 2002 öncesinde ülkemizin neden geri kaldığını, neden ülkemizde hizmet ve eser kıtlığı yaşandığını, neden milletimizin yıllarca yokluğa, yoksulluğa, işsizliğe mahkum edildiğini de göstermiştir. Tespitlerimizi haklı çıkartacak pek çok vahim örnek var. Her şeyi bedave verme, batılı tefecilerden 300 milyar dolar dilenme, IMF reçetelerine teslim olma gibi gerçek dünya ile ilgisi olmayan sayısız abuk sabuk vaadi burada konuşmaya değer bulmuyorum. Düşünebiliyor musunuz? 300 milyar dolar İngiltere'den getirecekmiş. Demekki tefecilerle görüştü anlaştı. Onlar ona havada karada sözler verdiler. O da o sözleri aynen geldi buraya aktarıyor. Şimdi burada finans sektörünün ileri gelenleri var. Acaba sizler böyle bir şeye inanıyor musunuz? Böyle bir şey olabilir mi? Mümkün mü? 20 yıl bu ülkede Başbakanlık yaptım, Cumhurbaşkanlığı yaptım fakat böyle bir safsata, böyle bir yalan dolan hile dünyanın hiçbir liderinde görmedim. Fakat bu zavallı ne yazık ki, hayatında bir SSK var ki, SSK'yı bu batıran değil mi? Rahmetli Savaş Ay, hayatta olsaydın da tekrar bunları şöyle bütün millete gösterseydin. O hastanelerimizin hali neydi? O hastanelerimizde vatandaşlarımın hali neydi? Şimdi ise şehir hastanelerimizde biz dünyaya meydan okuyoruz. Şehir hastanelerimizle elhamdülillah dünyadan gelen liderler bu hastanelerimizi gördüğü zaman hayran kalıyor. Fakat bay bay Kemal, yap-işlet-devret nedir bunu bilelim diyor. Ben öğrenemediysen ne yapayım bir de senle mi uğraşacağım. Biraz azmin, kararlılığın varsa aç kitapları karıştır. Yap-işlet-devret nedir öğren. Bunlar bakkal hesabı yapacak kadar ekonomi ve matematik bilgisi olan herkes bunlarla ekonominin idare edilmeyeceğini çok iyi görüyor.

Bizim gibi milletimizde muhalefetin içine düştüğü traji komik durumu kah gülerek, kah da siyaset kurumu adına üzülerek takip ediyor. Çünkü bu millet çok değil daha 25,26 sene önce meydanlarda 2 anahtar vaadi ile dolaşanların, kendini elindeki anahtarlardan da ettiğini unutmaz. Bu millet sabah akşam ahkam kesen, IMF çantcılarının ülkeyi geride bırakacak vaatlerini çok iyi bilir. Ülkeye geride milyarlarca dolar borç takarak nasıl ortadan kaybolduğunu unutmaz.

Biliyorsunuz ama olur ya belki unutmuş olabilir siniz. Şimdi şu malum 7'li masanın etrafında olanlar var ya onlardan bir tanesi de ismini vermeyeceğim Davos'tayız ve Davos'ta o zaman IMF'nin başındaki kişi ile bir ara çıktık onla bir görüşme yapıyoruz. Kendisine dedim ki ikide bir adamları gönderiyorsunuz ve bunlar Türkiye'yi idare etmek adına konuşuyorlar. Taksitlerinizi alıyor musunuz? Alıyorsunuz, ama Türkiye'yi idare edemezsiniz Türkiye'yi idae etmek bana aittir ona siz asla müdahale edemezsiniz. 23,5 milyar dolar o zaman IMF'ye borcumuz var. 2013'e kadar biz ödemelerimizi yaptık, bitirdik ve 2023'ten sonra bizim IMF ile artık ilişkimiz kalmadı.

Peki daha sonra ne oldu? Daha sonra şu anda CHP'nin sözcüsü olan zat ve bir de ortağı olan bir ara Hazinenin başında olan zat birlikte bunlar gittiler kapalı kapıların ardında otelde oturup bunlarla IMF adına pazarlık yaptılar. Bize de tavsiyede bulundular. IMF'den destek almadan bu işi yürütemeyeceksiniz diye. Niye? Ekonomide sıkıntı varmış. Biz gayet iyi yolumuza devam ettik ve ediyoruz. Bunların işi gücü olduğu için ve o zaman bizim aynı zamanda Mekez Bankamızın da döviz rezervi 27,5 milyar dolardı. Başbakanlığım döneminde döviz rezervini 135 milya dolara kadar da çıkardık. 2013'ten sonra IMF ile ilişiğimizi kestik, Merkez Bankası'nın döviz rezervi devamla arttı. Şu anda da zaten ihtiyacımız yok. Bu millet ülke hazinesi tam takır olduğu için IMF'den alınan borçlarla nasıl memur, emekli maaşlarının ödendiğini unutmaz. Memur maaşlarının nasıl ödendiğini hatırlayın. Kimin dönemiydi bunlar? İşte bu CHP'nin bunların dönemleriydi, SHP'nin dönemleriydi. Bunlar bu millete çok çile çektirdiler çok. Ama bu millet bugün afaki vaatlerle ortalıkta dolaşanların geçmişte SSK'yı nasıl batırdığını, ülkeyi nasıl soyup soğana çevidiğini asla unutmaz. Bu millet 1990'lardaki popülist söylemlerin nasıl Türkiye'yi ekonomik bir çöküşe sürüklediğini asla unutmaz. Hiçbir zaman da unutmayacaktır. 

Bu millet 1990'lardaki popülist söylemlerin nasıl Türkiye'yi ekonomik bir çöküşe sürüklediğini asla unutmaz. Hiçbir zaman da unutmayacaktır.

Türkiye gündeme gelmek uğruna Kıbtiye hakaret olmasın ama güzel bir söz olduğu için aynen söyleyim; Merd-i Kıbti misali Sirkatin söyleyen pek çok çapsız siyasetçi görmüştür. Ama şimdiye kadar ülkemizde hiçbir siyasetçi, 'millet yol mu yiyecek' söze bak. Önünde de profesörler kızmasın prof yazıyor. 'Köprü mü, viyadük mü, havalimanı mı bunları mı yiyecek. Soğandan domatesten haber ver.' Benim Anadolu köylüm onları gayet iyi biliyor ama sen ne soğanın lezzetini bilirsin, şöyle soğanı masaya koyup da vurup dağıtabiliyor musun? Dağıtamazsın onların lüksünü bozar. Ekonomi cahili eser ve hizmet düşmanı olmuş durumdalar. Bırakın ekonomiden anlamayı, bırakın hesap uzmanı olmayı, dünyayı az buçuk takip eden hiçkimse bile böyle bir cümle kurmaz. Bu viyadükleriniz, bu köprüleriniz, bu havalimanlarınız olmasaydı acaba biz Türkiye'nin bir ucundan diğer ucuna nasıl giderdik. Şu üniversitelerimiz olmasaydı. Ne dediler bize, bu kadar üniversiteye ne gerek var. 76,77 üniversiteden 208 üniversiteye çıktık. Niye çıktık? İstedik ki 81 vilayetimizin tamamınd üniversitelerimiz olsun, üniversitesi olmayan ilimiz kalmasın. Bunu başarmak suretiyle artık benim Iğdır'daki, Muş'taki, Ağrı'daki yavrularımız okumak için İstanbul'a gelmeye gerek yok. Ankara'ya gelmeye gerek yok. Ne yapıyor? Hemen Iğdır'da üniversitesine gidip, Hakkari'de üniversitesine gidip orada tahsilini yapabiliyor.

Beni üzen bir şey daha var. Her şeyden önce yol yenebilen, yenerek tüketilebilen bir meta değildir bay profesör. Demekki senin tedrisatında bunları size öğretmediler. İkincisi yol yenmez ama yol sayesinde üretim olur. Üretici mahsulünü satar. Turist seyahat eder. Sanayici ihracat yapar. Nakliyeci malzeme taşır. Yol yenmez ama yol sayesinde yatırım gelir, sanayi gelişir, ülke kalkınır, ekonomi büyür, istihdam oluşur. Elbette yol yenmez ama yol sayesinde 85 milyon hem birbirine kavuşur hem de evine ekmek götürür helal rızık götürür. Yani yol sadece yol değildir. Tıpkı enerji gibi, tıpkı teknoloji gibi, tıpkı inovasyon gibi. Ekonominin, üretimin, sanayiinin belkemiğidir. Biz işte bunun için her fırsatta yol medeniyettir diyoruz.  

Biz bunun için 25 yıldır ülkemizin alt yapısına yatırım yapıyoruz. Beyefendiler şunu bilmesi lazım. Bu domates de, patates de işte bu yapılan yollardan gidiyor. Bu yollar olmasaydı bunları tüketecinin olduğu yere ulaştıramazdın. Biz bunun için 81 vilayetimizi hem birbiri ile hem de tüm dünya ile yollarla, otoyollarla, köprülerle, havalimanları ile, hızlı tren hatlarıyla, limanlarla bağlamaya çalışıyoruz. Eğer bunlar olmasaydı şu 6 Şubat depreminde biz bütün bu ihtiyaçları deprem bölgelerine nasıl ulaştıracaktır? Bir taraftan uçaklarımız çalıştı, bir taraftan tırlarımız çalıştı, bir taraftan otobüsler yolcuları getirdi götürdü. Bir taraftan uçaklarımızla depem bölgesinden depremzedelerimizi ülkenin değişik yerlerine Ankara, İstanbul buralara taşıdık. Hem de ücretsiz taşıdık.

Editör: Mehmet Köşker