Bendenizi çok üzen, tasalandıran ve düşündüren konulardan biri Müslüman gençlerin, öğrencilerin (nadir istisnalar dışında) iyi yetiştirilmemesidir.

Yetişmek, yetiştirilmek ne demektir?

Her insanda üçboyut vardır: Bilgi ve kültür... Aksiyon, ahlak, karakter... Güzellik, estetik, sanat.

Yetiştirmek, bu üçboyutun kazandırılması, geliştirilmesi demektir.

Bu üçboyutu gelişmiş olan gençne olur?

Şu sıfatları kazanır:

Vasıflı bir insan olur... Güçlü olur... Ü stün olur... Hizmet edebilir.

Bir Müslüman için kültür kaça ayrılır:

İslam kültürü ve genel kültür.

Gençlerimize bu ikisi de yeterli miktarda kazandırılmalıdır.

Kültürlü olmak kolay değildir, çok zor bir iştir. Kültür piş, ağzıma düş zihniyetiyle yan gelip yatarak, sadece ben kültürlü olmak istiyorum edebiyatı yaparak, kültürlü olmanın gereklerini yerine getirmeksizin kültürlü olunmaz. Mutlaka, ehliyetli ve liyakatli üstatlardan, hocalardan, planlı ve programlı şekilde ders okumak gerekir. O dersleri okuduktan sonra çok sıkı sınavlara tâbi tutulacak, kazanırsa her dersten icazet (diploma) alacaktır. Sınavlar çok sıkı olmazsa yine kıymeti yoktur.

Yeni nesillere (kuşaklara) nadir istisnalar dışında ne doğru dürüst İslam kültürü, ne de olması gereken yüksek seviyede genel kültür verilebiliyor.

Kültür edebî lisanla edinilen bir şeydir. Zengin edebî lisan yoksa yüksek kültür de yoktur. Gençlerimize öncelikle zengin yazılı edebî Türkçe öğretilmesi gerekir.

Türk eğitim sistemi bunu öğretmiyor.

Bu konuda paralel ve alternatif bir sisteme de sahip değiliz.

Bugünün Müslüman gencine mutlaka 1920`lerin zengin edebî Türkçesini öğretmemiz gerekir.

Yarım yamalak Türkçe ile yarım yamalak elemanlar yetişir ancak.

Mesleği, branşı, yüksek tahsili doktorluk, mühendislik, tarım, hayvancılık, balıkçılık, sismoloji (deprem-bilim), tekstil, muhasebecilik, hukuk, idarecilik, jeoloji de olsa vasıflı Müslüman gençen az otuz bin (o da yetmez ama...) kelime ve terimlik edebî Türkçe bilecektir.

Fuzulî Divanı`nı okuyup anlamak için edebiyatçı, Türkolog olmak gerekmez. Lise ve üniversite bitirmiş her gencimizin anlaması gerekir.

Eskiden Osmanlı liselerinde mecburî Arapça ve Farsça lisanı okutuluyordu.

Çağımızın Latincesi olan (Linguafranca) İngilizceyi, kültür düşünce felsefe edebiyat kitabı okuyabilecek derecede bilmeyenlerin yüksek kültürlü olma şansları yoktur.

Gençlerimizin aksiyon, ahlak, karakter dersleri de alması gerekir.

Yalan söyleyen, iftira eden, gıybet eden, verdiği sözü tutmayan, emanete hıyanet eden, rüşvet alan, aldığı maaşın veya ücretin hakkını vermeyen, özel işlerde kullanılması yasak olan resmî otomobili özel işi için kullanan, işine geçgiden, işinden erken ayrılan, yapması gereken hizmetleri savsaklayan bir kimse ahlaksız ve karaktersiz düşük bir kimsedir. Müslüman gençler kesinlikle böyle olmamalıdır.

Gençlerimiz mutlaka terbiyeli, nazik, kibar, görgülü olmalıdır. Onlara eski İstanbul Osmanlı İslam görgüsü ve nezaketi kazandırılmalıdır.

Zamanımızda birçok konuda holiganlık, militanlık, taassup (bağnazlık) görülüyor. Gençlerimiz bu ölümcül kusurlardan uzak tutulmalıdır.

Sünnî kökenli bütün gençlerimize Fırka-ı Nâciye Ehl-i Sünnet ve Cemaat Sevad-ı Â zam Müslümanlığı öğretilmelidir. Atom fiziği okuyan Müslüman bir gençbile, emsaline doğru dürüst imamlık yapacak derecede akait, fıkıh, kıraat bilgisine sahip olmalıdır.

Gençlerimizin dinî bakımdan iyi yetişmesi için Tasavvuf boyutları da olması gerekir.

Günümüzde, tarikatlar hâlâ yasak ve kapalı (Ne büyük zulüm!) olduğu, herhangi bir denetim bulunmadığı için ortalık bozuk tarikatlarla, sahte şeyhlerle dolmuştur.

Müslüman gençlerin, ucu Resullerin Seyyidine (Salât ve selam olsun ona) ulaşan sahih ve kopuksuz bir icazete sahip bir mürşid-i kâmile veya gerçek şeyhe bağlı olmaları gerekir. Açık ve keskin konuşuyorum: Bu olmazsa kemal olmaz, âhir zaman fırtına ve fitneleri içinde ayakta durulmaz.

Tarikat bozuk, şeyh sahte olursa neticesi felaket olur.

Bütün gençlerimizin sanat kültürü, estetik, güzellik boyutuna sahip olması gerekir.

Cep telefonuna beş bin lira vermiş ama evinin salonunda orijinal hatlı ve tezhipli bir Hilyesi yok. Ne yapayım ben böyle bir adamı? Ne işe yarar o?

Bu yazımı okuyan gençlerden rica ediyorum. Lütfen bir kere daha okuyunuz.

; ; ; ; ; ; ; ; ; ; ; ; .

Alçak din sömürücüleri

Din sömürüsü nedir?.. Dini, mukaddesatı, Kur`an`ı, Peygamberi (Salât ve selam olsun ona), Tarikatı, hocalığı, dinî hizmet ve faaliyetleri alet ederek kendi nefsi için para toplamak, hizmet paralarının bir kısmını zimmetine geçirmek, dini kendi şahsî prestiji ve nüfuzuna âlet etmektir.

İmana, İslam`a, Kur`an`a, Sünnete, Şeriata, Ü mmete ihlâsla, ilimle, irfanla, hikmetle ücretsiz doğru dürüst hizmet edenlere din sömürücüsü denilebilir mi? Kesinlikle denilemez. Onlar gerçek hizmetkârlardır.

Dini ve mukaddesatı alet ederek ikbal, prestij, ün, alkış, sağlayanlar nedir? Onlar da alçak din sömürücüleridir.

Arivistten (ikbal avcısından) hizmetkâr olur mu? Olmaz, onlar baş belası sömürücülerdir.

İmana İslam`a Kur`an`a hizmet etmek için bağlılık gerekir mi? Elbette gerekir. Resulullaha bağlı, biatli, itaatli olmak gerekir.

Bu devirde bu nasıl olur?

Resulullahın varisleri, vekilleri, halifeleri olan ihlâslırasih ulemaya, ihlâslı gerçek şeyhlere ve mürşitlere bağlanarak.

Bunlara bağlı olanlar din ticareti, mukaddesat bezirgânlığı yapmazlar.

Dinin ve Tasavvufun içini boşaltan cahil ve gafil yüzeysel kimseler din hizmeti yapabilir mi?.. Yapamazlar, onların hizmet diye gösterdiği şeyler aslında sömürüdür.

Bütün din hizmetkârlarının önderi kimdir? Â hir zaman Peygamberi Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellemdir.

O bu hizmetler için insanlardan, Ü mmetinden ücret istemiş midir, almış mıdır?.. Kesinlikle istememiş ve almamıştır.

İslam`da hizmetin ana kuralı şudur: Haliq (Yaratan) için yapılan hizmetlerin ücreti yaratıklardan istenmez ve alınmaz.

Zekat parası ile din hizmeti, davet, irşad, tebliğ yapılabilir mi?.. Yapılamaz. Şeriat, zekât parası ile cami inşaatına bile izin ve ruhsat vermiyor.

Din hizmeti paralarını zimmetine geçirenler, çarçur edenler, israf edenler hizmetkar mıdır?... Hayır, onlar hezimete sebep olan beyinsizlerdir.

Müftülerin, imamların, müezzinlerin, vaizlerin, din dersi hocalarının, hademe-i hayratın maaş ve ücret almaları caiz midir?..Taqva ve azimet açısından caiz değildir, lakin müteehhirî n uleması, geçimlerini temin için onlara maaş ve ücret verilmesine fetva ve ruhsat vermiştir.

Onların din hizmetleriyle zengin olmaları caiz midir? Hayır, bu hususta ne eskilerin, ne yenilerin ruhsatı ve fetvası vardır.

Günümüzde İslam`ın ve Ü mmet-i Muhammed`in önündeki en büyük engel ve bela nedir?... Din sömürücüleridir... Cahillerdir... İlimsiz irfansız hikmetsiz bedevî zihniyetlilerdir... Yarı mühtedi münafıklardır... Müslüman postuna bürünmüş insî şeytanlardır.