Kadın Kokusu Al Paçino`nun bana göre zirveye ulaşmasını sağlayan bir film. Metot oyunculuğuna iyi bir örnektir aynı zamanda bu film. Metot oyunculuğu bürünmen gereken rolü hayatına almaktır. Yani çekimler bitene kadar sen yoksundur, filmdeki karakter vardır. Yıllar önce Al Paçino`nun bu film yüzünden gözlerinin bozulduğunu okumuştum. Aylarca bir kör olmuştu ve göz sağlığını kaybetmişti nihayetinde;

Kadın Kokusu dendiğinde benim aklıma gelen ilk şey Carlos Gardel`in 'Por uno Cabeza'sı eşliğinde bir restoranın pistinde dans eden bir çift.

Filmin bu sahnesine kadar gördüğümüz şey müstehcen söylemleriyle çevresindekileri utandıran fakat bunların hayatın gerçeği olduğunu da sert teşhisleriyle ortaya koyan ukala bir yarbay. Kimse ona karşı gelemiyor.

Pistte sadece bir dans yok, tango var; Dans etmek mi, tango yapmak mı? Tango dendiği zaman ilk akla gelen 'tutku' oluyor genelde. Ve işin kötü yanı bu kelimeyi hayatına asla geçirememiş insanların tangoyla tutkuyu örtüştürme cüreti. Önce yaşamalısın! Paçino`nun tangosu çok yalın; Hata yapabilirsin diyor ama devam edersin. Biraz da hayata vurgu yapıyor belki. Tango üçadımdan ibarettir. Hocalar böyle söyler tango çok basittir derler. Sadece üçadım;

Tango tüm hayatın özeti gibidir felsefi çerçevede doğum, yaşam ve ölüm. İşte size üçadım! Ama tutku yok. Tutku sadece bir söylemdir. Belki motive edici bir kelime hepsi bu. Tango yaşamı sembolize eder. Maskülen figürlerin içinde o üçadımla neler yapabileceğindir hayatın toplamı.

Tangonun tutkuyla ya da aşkla bir ilgisi yoktur. Stratejiktir. Karşı aks üzerine yürür, en fazla önünü kesersin, sola; birkaçadım ileri, belki bu sefer sağa; Bunu diğer danslardan ayıran da budur. Tüm salon dansları bellidir ama tangonun yeri başkadır. Hep serttir, bir mesafesi vardır, korkutur, cesaret gerektirir; Salınmanın ötesinde içinde doğum, yaşam ve ölüm vardır. Ama hocalar ne der: 'sadece üçadım, hepsi bu' Peki gerçekten hepsi bu mu?

`src=

Filmde bir adamın tango için histerik(isterik) bir şey tezini duyarız ama Paçino noktayı koyar bence histerik olan o. İsterik ya da histerik (ki malum dilimiz çok karışık, galatı meşhurlar bazen kalemimize dolanır) olayları büyütme, aşırı duygusallık vs; İşte tango böyle bir şey valsten daha iri, foxtrot ise tangonun gölgesinde dolanan bir tüy gibi... Tangonun içinde tutku barındırdığını söyleyemeyiz, tutku zaten yaşamsal bir motivasyon. Kanımızda dolaşıyor.

Tangoyla bir harita çizersiniz. Ve çizdiğiniz haritada doğru yol alabilmek sizin hünerinize, zekanıza kalmış. Kadere bağlı biricik adımlar; Önceleri hata yapmamak için korkuyla atılan uzun adımlar zamanla yerini profesyonel küçük adımlara bırakır. İşte yaşamaya başladınız demektir; Tarkovski bu filmi çekseydi eminim şöyle bir cümle geçerdi filmde: 'ölüme doğru atılan adımlar; adımlar güzelleştikçe ölüme daha da yaklaştınız demektir zira bu zamanın hızla geçiyor olduğuna işarettir' evet aynen böyle bir şey söylerdi, aslında söylemezdi sahneleri kafanızda birleştirip bu sonucu siz çıkarırdınız ortaya ve belki bir kamera arkasında Tarkovski`nin saçlarını arkaya sıvarken ki yüz ifadesinde bulurdunuz bu cümleleri. Sanatın hangi dalıyla ilgilenirseniz ilgilenin Tarkovski`nin tedrisatından geçin derim. O ölüm gerçeğini filmlerine, kitaplarına öyle güzel işler ki, dünyayı bir anda avuçlarınızın içinde bulursunuz.

Ve tangoyu sert, tavizsiz emekli bir yarbayla yaşamak güzel bir tecrübeydi elbette; Hepsi bir yana filmde gözlerimi alamadığım tek şey, Paçino`nun gözleri, mimikleri. Yalanması, yutkunması; Nasıl bir gözlem yapmışsa, görme engeli birinin kayıp olan yetisinin yerine neyi koyacağını iyi bilmiş. Tabi ki oyuncu koçlarının da emekleri büyük bu işlerde. Ve karşısında duran, duru güzelliğiyle izleyenleri kendine hayran bırakan oyuncu Gabrielle Anwar; Müziği alıyor, dantelden örülmüş bir şal gibi üzerine doluyor tabi Paçinoyu`da içine alarak. Müziğe de bir anlam yüklersek yaşamsal manada temel motivasyonumuz diyebilir miyiz? Öyle ya, müzik olmadan akslarımız birer odun gibi kalmaz mı ortada;

Paçino filmde agresif öte yandan çok da esprili, yaşamayı iyi bilen ve bir zamanlar elinde bomba patladığı için görme yetisini yavaş yavaş kaybetmiş biri. Kimilerince huysuz, patavatsız kimilerince sempatik ve kadın düşkünü;

Dans sahnesinin sonunda film bizi felsefeye zorluyor yani Michael`in kadraja girdiği andan itibaren. Sadece birkaçsaniye içinde neler neler düşünebilirsiniz; Mesela doğru olanın ne olduğuna dair ve yanlış olan şeyin neden doğruymuş gibi algılandığına; İzlerken derin düşünün.

İnsan kendi doğrusunu dikte etmekten asıl doğruya ulaşamadan göçüp gidiyor maalesef ve bu tip insanların elinde avucunda hiçbir şey olmadığını görmekse en büyük fakirliğe şahitlik etmektir.

Filmi her zamanki gibi yarım bırakıyorum; İzleyin ve siz tamamlayın.

Aşağıda beni etkileyen bir diyalog var. Ve bu diyalog 'karanlıkta yaşayan' emekli bir askerin intihara teşebbüs edişinin hemen ardından gerçekleşiyor:

'Ayakların dolansa bile tangoya devam et.'

'Dans etmemi mi istiyorsun Charli.'

'Aslında gitmek istersin ama bir yanın kalmak ister. Senin de bu duyguya kapıldığın oldu mu hiç?'

                                                                  ***

'Ve çok şey gördüm bunlar gibi çocukların hatta daha gençlerin kollarının parçalandığını, bacaklarının koptuğunu gördüm ama hiçbir şey kesilip atılmış bir ruh kadar tiksindirici olamaz. Bunun protezi yoktur.'

Aydın Kocamusaoğlu na  selam ile