Pembe bir gazeteye çok ihtiyacım var. Pembe gazete ne demek? İçindeki haberlerin, resimlerin, röportajların, makalelerin, köşe yazılarının yüzde yetmişi iyi, sevindirici, okuyanları mutlu edici olacak. Bu gazete öncelikle Türkiye`nin, sonra dünyanın her yerindeki iyi ve sevindirici haberleri toplayacak. Bazı örnekler vermek istiyorum:

*Şimdiye kadar Türkiye`de ekilip biçilmeyen Güney Amerika menşeli filan meyve veya sebze ekilmeye ve ürün alınmaya başlandı. Türkiye iklimini ve topraklarını çok seven bu bitki tarımını yapanlara iyi bir gelir temin etti. Hayli talep var. İnşaallah ileride ihraçedilecek.

*Dünyanın çeşitli yerlerinden getirilen iki yüz kadar kuş ormanlarımıza, kırsal kesime yerleştirildi. Ü remeye başlayan bu sevimli hayvanlar vatanımıza renk ve ses getirdiler. Etraf kuş sesleriyle çınlıyor.

*İstanbul Beykoz koyunda nesli tükenmiş olan kalkan balıkları yeniden yaşamaya başladı.

*Dünya liseler arası yarışmasında Türkiye`nin lise ekibi, felsefe ve tarih konusunda birinci oldu. Dünya eğitimcileri Türk eğitim sistemine hayran kaldı.

*Müjde!.. Lalecilikte Hollanda`yı geçtik.

*Duayen politikacılarımızdan Feşmekan beyefendi medyaya açıklama yaptı, 'Bundan böyle havaalanlarında VIP kapılarından geçmeyeceğim, VIP salonlarına girmeyeceğim, sevgili halkımla birlikte gerektiğinde kuyruğa girerek seyahat edeceğim' dedi.

*Dünya piyasalarına arz edilen Türk otomobili HIZLI kapış kapış satılıyor. Tasarımıyla havayı kirletmemesiyle, ucuzluğuyla dikkati çeken bu vasıta dünyanın hayranlığını celb etti.

*Filan bakanlık son üçsene içerisinde elli bin küçük işletme açılmasını sağladı. Elli bin aileye ek gelir temin edildi. İktisadi ve ticari hayatta büyük bir canlanma ve kıpırdanma oldu.

*Yurt sathında bin birinci çibörek dükkânı hizmete girdi. Türkiye`nin çiböreği dünyanın her yerinde üretiliyor, kapış kapış satılıyor, çok beğeniliyor.

*Parkta, içinde on altı bin dolar bulunan çantayı sahibine ulaştıran namuslu vatandaş, para sahibinin tüm ısrarına rağmen ödül ve hediye kabul etmedi, ben vazifemi yaptım ismimin bilinmesini de istemiyorum dedi.

*Otuz altı bin nüfuslu filan şehrimizde Fütüvvet teşkilatı kuruldu, bu maksatla dini bir tören yapıldı.

*Kehkeşan ilçesi esnafları bundan böyle bütün satışlarda ambalaj ve kutu darasının düşüleceğini ve o miktarda fazla mal verileceğini karar altına aldı.

*Türkiye, İslamî ve Kur`anî kriterlere uygun idarede Yeni Zelanda`yı geçerek dünya birincisi oldu.

**

Doktor Erhan Özer`in ŞİFA SENDE (elimdeki 18. baskısı) adlı kitabının 185-188. sayfalarında merhum Doktor Aydemir Yalman`ın mektubu yer alıyor. Doktor kansere yakalanmış, uzman meslektaşlarına gitmiş, şöyle yazıyor:

'İçeri çağırıldığımda odada bulunan hiçbir doktor, bırakın geçmiş olsun demeyi yüzüme dahi bakmadı.'

İşte modern tıbbın feci durumu.

Bir doktor kanser oluyor, meslektaşlarına gidiyor, ne geçmiş olsun diyorlar, ne de yüzüne bakıyorlar.

Tıp, insanî bir meslektir. Tıpta, tedavide insanlık olması gerekir.

Doktorlar hastalarına şefkatle, muhabbetle, merhametle yaklaşmalıdır.

Mirza Gulam Ahmed Kadiyani

Bizimkini dişçi koltuğu gibi sağlam bir koltuğa oturtmuşlar, ellerini ayaklarını sıkıca bağlamışlar. Yanında bir cihaz var. Kablolarla irtibatlamışlar. Yalan makinesine benzeyen bir cihaz. Sonra bir takım kelime ve kavramları söylemeye başlamışlar: İlim; İrfan; Kültür; Edebiyat; Sanat; Derin düşünce... Cihazın ibresi hiçkıpırdamamış. Bir de sismograf gibi bir alet varmış, ondaki çizgi de bir ölünün çizgileri gibi dümdüz, hiçbir titreşim yok. İkinci tecrübeye başlamışlar: Para; Bol gelir; Lüks hayat; Aşırı tüketim; İhtişam; Nefis yemekler; Lüks seyahatler; Lüks konaklamalar; Lüks giysiler; Adam bunları duyunca gözlerinde şeytani şerareler uçuşmaya başlamış, vücudunda çırpınmalar var ama kayışlarla koltuğa bağlı olduğu için fazla hareket edemiyor. Ağzından köpükler saçılmaya başlamış. Bu esnada göstergenin ibresi çılgınca oynuyor, nihayet alet parçalanmış. Yazıcıdaki iniş çıkışlar 7 şiddetindeki bir depremin kayıtlarına benziyormuş. Adam o kadar zorlanmış ki, sonunda iplerini kopartmış para nerede diye bağırmış, aletten de korkunçsesler ve kokular çıkmış ve yanmış...

Ah bu bizimkiler.

***

Mübarek Ramazan da bitti. Oruçtutanlar tuttu, Allah kabul etsin tutmayanlar tutmadı, bir dahaki Ramazan`a tutarlar inşallah. Bazıları oruçtutmazlar ama tutanlardan fazla bayram yapıyorlar.

***

İnternetten bakıyorum, Mirza Gulam Ahmed Kadiyani`nin dini bütün dünyada dehşetli faaliyet yapıyor. Yeni camiler açıyorlar, taraftar topluyorlar. Başlarında bir de halifeleri var. Birçok İslam ülkesi onları Müslüman saymaz, çünkü Mirza Gulam Ahmed`i peygamber kabul ederler. Bir internet sitesinde gördüm, güney Afrika ülkelerinden birinde Sünni bir imam ahmedî olmuş diye yazıyordu. Bu sekt bizde de faaliyet gösteriyor mu bilmiyorum. Gösteriyorsa Diyanet ne gibi tedbirler alıyor, ahmedî ler namaz kılar, oruçtutar, zekât verirler, Kur`an okurlar ama ahir zaman Nebisinden sonra peygamber geldiğini iddia ettikleri için İslam`ın içinde bir fırka olarak kabul edilmez.

***

Hâkim bey duruşma salonundaki hanım avukatlardan birinin çok mini bir eteğin üzerine cübbe giymiş olduğunu görünce, bu kıyafet uygun değildir demiş, tartışma yaşanmış, hâkim bey zabıt tutturmuş ve ondan sonra ne olmuş biliyor musunuz? Hâkim ertesi gün açığa alınmış; Böyle bir şey M. Kemal Paşa zamanında bile olmazdı. Hâkime yapılanın çok ölçüsüz olduğu kanaatindeyim. Bir ihtar cezası verilebilirdi. En ağır cezayı verdiler. Ne günlere kaldık;

***

Daha önce yazmıştım ama tekrarında fayda var: Türkiye`nin Müslüman halkı, Müslüman`ca yiyip içmediği, Müslüman`ca yaşamadığı ve öncelikle İslam tıbbıyla tedavi edilmediği takdirde sağlığına kesinlikle kavuşamaz. Bugünkü gidişatın sonu Türkiye`nin bir hastalar cumhuriyeti haline dönüşmesidir.

***

Milli Eğitim Bakanlığı yurt çapında bir sınav yapmış gazetelerde resmini gördüm, öğrenciler sınav kitapçıklarını okul kapısından çıkınca yerlere atmışlar, ortalık çöplüğe dönmüş. Ben onların yerinde olsaydım sınav kitapçığını hatıra olarak saklardım. İllâ atacaksam çöp kutusuna atardım. Böyle bir savrukluk Japonya`da kesinlikle yapılmaz.

***

Yeteri kadar üretmeden çok tüketen bir toplum iflasa mahkû mdur.

***

Kalkınmakta olan ülkelerde birinci sektör yapı, arazi olur, sermayenin büyük kısmı bunlara bağlanırsa o ülke iktisadî , malî krize girer, çok sıkıntılar çeker.