Yeni Dünya Vakfı’nda düzenlenen Enderun Sohbetlerinde Romancı ve yazar olan Şerif Benekçi, ölümünün 10. yılında anıldı. 'Yerli ve Milli Edebiyatımızın Unutulmayan İsmi' başlıklı toplantıya iştirak eden yazarın dostları, yakınları ve okuyucuları, onun edebiyatımızdaki yerine temas ettiler. Toplantının açış konuşmasını yapan Mehmet Nuri Yardım, 'Bugünlerde bazı sözde romancıların Avrupa’da Türkiye’yi şikâyet ettiklerini, ülkemize hakarette bulunduklarını ve sürekli olarak aleyhimizde çalıştıklarını duyuyor, görüyoruz. Bu, onların bozuk tabiatına uygun bir davranış şeklidir. Haklı olarak bu ihanetlere karşı toplumda büyük bir tepki doğuyor. Ama bu karanlık aydınlara kızmak kadar bence yerli ve milli düşünceyi temsil etmiş romancılara, sanatçılara da sahip çıkmamız lâzım. İşte Şerif Benekçi de bu toprağın ruh köküne bağlı gerçek sanatkârlardan, aydınlardan ve romancılardandı. Onu unutturmamak için eserlerini bugün genç nesillere okutmamız gerekiyor. Yeni Şerif Benekçilerin yetişmesini sağlamamız gerekiyor' dedi.

İdealist bir öğretmen

56 yaşında hayata veda eden Şerif Benekçi’nin ilk romanı Şimdi Ağlamak Vakti’nin okuyucular tarafından takdir edildiğine dikkat çeken Yardım, konuşmasına şöyle devam etti: 'Onunla 1985 yılında tanışmıştık. Ben o yıllarda Türkiye gazetesinde çalışıyor ve sanat röportajları yapıyordum. Şerif Bey’in de ilk romanı Şimdi Ağlamak Vakti yayımlanmıştı. Okumuştum, hoşuma gitmişti .İdealist bir öğretmenin yani Orhan Ardıçlı’nın köydeki mücadele dolu hayatını ve başarısını anlatıyordu. Dengi ve kafadaşı olmayan Asu Hanım ile anlaşamaz ve bu aşk yarım kalır. Orhan, köyünün muhtarı ve imamı ile diyaloga girer ve yıllardan beri köyde köylüden kopuk olarak yaşayan bu üç meslek mensubunun bir araya geldiklerinde nasıl büyük başarılara imza atabileceklerini ispatlar. Kendisi de söylemişti. Orhan Ardıçlı aslında Şerif Benekçi’ydi. Yani bir çok romancı gibi ilk romanında kendisini, çevresini, fikirlerini ve ideallerini anlatmıştı.'

Derin felsefî, edebî sohbetlere dalardık

Şerif Benekçi’nin ömrünü topluma ve insanlarına adadığını hatırlatan Yardım, yazarın yaşadığı sürece bu idealizmini kaybetmediğini sözlerine ekledi. Yardım, yaşadığı bir hatırayı da dinleyicilerle paylaştı: 'İstanbul’da Beyazıt’taki bir camide din görevlisiydi. 1985’li yılların ortalarıydı. Bazen gazeteden arkadaşlarla birlikte onu ziyaret ederdik. Hem ruhaniyetli camiinde namaz kılar hem de namazdan sonra caminin küçük bahçesinde derin felsefî, edebî sohbetlere dalardık. Bu toplantılara Olcay Yazıcı, Ahmet Tüzün, Şaban Petek ve bendeniz katılırdım. Bir gün bize şu nükteyi anlattı ve dostların tebessüm etmesini sağladı: 'Geçenlerde dalgınlıkla öğle ezanını, sabah ezanı gibi okumuştum. Sabah okunan ‘Esselâtü hayrün min'en nevm!...’ (Namaz uykudan hayırlıdır!...) bölümünü de ezana eklemişim. Cemaatten gayretkeş birisi telâşla koşup geldi ve itiraz etti: ‘Hoca bu ne iştir? Öğle ezanı, sabah ezanı gibi okunur mu?’Ben sakin bir şekilde ‘Okunur okunur! Nasıl olsa hepiniz ayakta uyuyorsunuz!’ deyince adam şaşırdı, biraz düşündü, sonra da bana hak verdi.'