RECEP İNCECİK-MEHMET POYRAZ/İttifakgazetesi.com

1973’te Roe v. Wade kararı, ABD’deki kadınların anayasal olarak kürtaj hakkını tanımış ve bunu ülke çapında yasallaştırmıştı. Anayasa Mahkemesi’nin geçtiğimiz yıl aldığı kararı ise, kürtajı sınırlamak veya yasaklamak isteyen Cumhuriyetçiler’e ve muhafazakârlara önemli bir zafer kazandırmıştı.

Ülkede kürtaj konusunda gelişmeler son olarak böyleydi.

ABD Yüksek Mahkemesi’nin kürtaj hapına onayın durdurulması talebiyle açılan dava devam ederken, hapa erişimin devam etmesine karar verdiği öğrenildi.

Alınan bu kararla, bir alt mahkeme tarafından ilacın kullanımına getirilen kısıtlamalar geçici olarak durdurulmuş oldu.

Söz konusu karara konu olan ‘mifepriston’ isimli ilaç, hamileliğin ilk 10 haftasında gebeliği sonlandırmak için kullanılıyor.

Karara iki muhafazakar yargıç karara red oyu verirken ABD Başkanı Joe Başkan Biden ve kürtaj yanlısı aktivistler ise mahkemenin kararını memnuniyetle karşıladığını aktaran BBC Türkçe konuyla ilgili haberinde şu ifadelere yer verdi:

“National Right to Life (Ulusal Yaşam Hakkı) isimli kürtaj karşıtı grubun başkanı Carol Tobias, nihai kararın kürtaj ilaçlarının kadınlar için tehlikeli olduğunu teyit etmesini umduğunu söyledi.

ABD'deki kürtaj karşıtı aktivistler, Yüksek Mahkeme geçen yıl kürtajı ülke çapında anayasayla güvence altına alan kararı bozduğundan beri, kürtaj ilaçlarının kullanımını giderek daha fazla yasaklama veya kısıtlama arayışındalar.

ABD'de 3’te 2’si muhafazakar yargıçlardan oluşan Yüksek Mahkeme geçen yıl, kürtajı ülke çapında yasal hale getiren Roe vs Wade (Wade'e karşı Roe) kararını iptal etmiş ve eyaletlere kürtajı yasaklama hakkı tanımıştı.

Mifepriston, iki aşamalı bir sürecin parçası. Şu anda ülkedeki kürtajların yarısından fazlası bu ilaç aracılığıyla gerçekleşiyor. Şimdiye kadar ABD'de beş milyondan fazla kadın tarafından gebeliklerini sonlandırmak için kullanıldı.”

TÜRKİYE’DE KÜRTAJ MESELESİ NASIL?

ABD’de son birkaç yıldır kürtajın yasaklanması tartışılıyor. Ülke bununla ilgili ikiye bölünmüş durumda hatta ABD Başkan Joe Biden dahi işin içinde. Türkiye’de ciddi olarak pek gündeme gelmeyen kürtaj meselesi aslında sessiz ve derin biçimde halk arasında konuşulmakta ve kimileri bu yöndeki tavırlarını almış durumda.

Bu arada ABD ile Türkiye’de neredeyse aynı yıllara denk düşen kürtaj serbestiyeti daha sonra 12 Eylül Darbesi kanunlarıyla yasalaşmıştı. Konuyla ilgili gazeteci ve araştırmacı yazar Abdurrahman Dilipak’a ABD’deki kürtaj konusundaki gelişmeler ile Türkiye’deki kürtaj meselesini sorduk.

Dilipak bir başka açıdan meseleye yaklaşıp İTTİFAK okurları için şu açıklamalarda bulundu:

“ÇALIŞAN KADIN ÇOCUK DOĞURMAK İSTEMEDİ ÇÜNKÜ İŞİNİ KAYBEDEBİLİRDİ”

“Şair şöyle dedi: ‘Bir hayata çattık ki, hayata kurmuş pusu’. Bu ‘Öjenik Hareketi’ olarak bilinen Malthusçu bir dünya görüşünden kaynaklanan bir düşünce tarzı. Önce ‘Doğum Kontrolü’ diyorlardı. ‘Ana-Çocuk sağlığı’ diye işe başladılar, kadına şiddet maskesi ile gelip aileyi ifsat ettikleri gibi. İş nüfus kontrolüne dayandı. ‘Bakabileceğin kadar çocuk yap,’ dediler. Kadın çalışma alanına girince emek arzı arttı ve emek maliyeti düştü. Çalışan kadın çocuk doğurmak istemedi çünkü işini kaybedebilirdi. Kariyerini kaybedebilirdi. Doğum kontrol hapları ile gıda, kozmetik, konfeksiyon, yaşam tarzı, kültür, dans ve spor üzerinden kadınların çocuk yapma kapasiteleri düşürüldü. AIDS de bunun için caydırıcı bir unsur olarak kullanıldı. Bir yandan da üstün ırk arayışına girdiler. Premetüre doğumlar, genetik risk grupları çocuk yapmasın diye çıktılar ortaya. Oysa bunun testleri bile bu riski artırıyordu ve tabi bir seleksiyonla zaten bu tabii olarak dengeleniyordu. Oysa alkol, uyuşturucu, sentetik gıdalar, stres ve çevresel faktörlerle anne ve çocuk için giderek artan bir risk söz konusu idi.”

“Z KUŞAĞINI BİYOLOJİK DENEK OLARAK KULLANACAKLAR”

“Zaten bugün TransHumanizm projesi ile insan nesline karşı bir savaş açılmış durumda. ‘Ötenazi Hakkı’ndan söz ediyorlar. İntiharı yasalaştırmak istiyorlar. ‘60-65 yaş üstünün gaz salınımı yüksek, ekonomiye katkısı düşük, tüketimi fazla, onun için bunların çöp insanlar olarak elemine edilmesi gerek’ diyorlar. İnsanlara çip taktıklarında zaten onlar artık biyonik bir robota dönecek. Onlara Siborg denecek. Onlar bugünden din, ahlak, gelenek ve biyolojik cinsiyetinden bağımsız bir BİREY olarak, GENDER diye tanımlanan bir GENOM olarak isimlendiriliyor. Bizi Biyolojik insan neslinin son örnekleri olarak etiketliyorlar. Bugünkü gençler ise ‘Geçiş kuşağı’ olan “Z Kuşağı” yani alfabenin son harfi ile etiketliyorlar. Yani onları biyolojik denekler olarak kullanacaklar.”

“KÜRTAJ ANA RAHMİNDEKİ BEBEĞİ HEDEF ALIYORDU, BUGÜN ANA RAHMİNİ İŞLEVSİZ HALE GETİRİP…”

“Yani oyun çok büyük. Dünya nüfusunu 500 milyona çekmekten söz ediyorlar. Aslında 100 milyon da yetermiş ama 1 milyarın üzerindeki bir nüfusa kesin olarak gerek yokmuş. Kürtaj ana rahmindeki bebeği hedef alıyordu, bu gün ana rahmini işlevsiz hale getirip, adeta Humanoid, yani insanımsı robotlar üzerinden, insanlardan yumurta, sperm alıp, genetik müdahale ile adeta yeni bir insan yaratma (!?) iddiasındalar. Yeni TeknoDin’e göre, Tanrıya da gerek yok, din’e de, ahlaka da gerek yok hukuka da, gelenek de olmayacak tabiatı ile bir cinsiyette. Böyle bir gelecek için nüfus kimlik kartlarından, unvan, san, anne-baba adı, cinsiyet, din, mezhep, doğum yerini de çıkartım, cinsiyet yerine GENDER diye yazdılar. Hedefleri dünya nüfusunu çok büyük ölçüde imha etmek, ki pandemi bunun bir başlangıcı idi, gıda, sağlık, kozmetik üzerinden saldırıları devam edecek, gerekirse savaş ve terör ya da biyolojik ve siber, kimyasal savaş imkanları da kullanılabilir. Bu savaş sadece ana rahminde başlayıp bitmiyor. Bu savaş her ferdi ve topyekun insanlığı ilgilendiriyor.”

İttifakgazetesi.com

Editör: Mehmet Poyraz