'Tarihin sonu ve son insan'- 'Medeniyetler çatışması' tezleri üzerinden algı oluşturma

Batı medeniyetinin yüzyıllardır sinema filmleri, siyasi propaganda faaliyetleri, kitaplar ve son zamanlarda ise internet ile artık tamamen kurumsallaştırdığı algı yönetimi çalışmaları kendisine büyük kazanımlar sağlamaktadır.

Doğu bloğunun çökmesi ile ortadan kalkan iki kutuplu dünya düzeni yerini tek kutuplu bir dünyaya bıraktı. Muzaffer bloğun tek hâkimi olan ABD kaynaklı bir yönetim anlayışının temelleri atılıyordu. Yüzyıllardır büyük kazanımlar getiren algı yönetimi modern çağda boyut değiştirerek ve yeni kavramlarla süslenerek daha da işlevsel hale getirildi. ABD liderliğinde inşa edilen 'yeni dünya düzeni' yeni paradigmalara ihtiyaçduyuyordu. Dünya`ya nizam ve intizam verme sorumluluğu daha da ileri giderek yetkisini kendinde gören ABD, kalemin gücünden yararlanmanın yollarını çok iyi öğrenmişti. Bu bağlamda çok sayıda teori ve tez ortaya atarak zihinleri bulandırmaya başladı. Medeniyetler çatışması, yaklaşan anarşi, düşük yoğunluklu çatışma, sınırsız dünya, küreselleşme, kontrolden çıkmış dünya, moleküler içsavaş, post-modern savaş gibi teoriler ve tarihin sonu tezi bunlar arasında öne çıkanlardır.

Francis FUKUYAMA, 1989 yazında The National Interest dergisinde 'Tarihin Sonu mu?' başlıklı bir makale yayınladı. Bu makalede, son yıllarda hükümet sistemi olarak liberal demokrasinin meşruluğu üzerine dünya çapında dikkate değer bir mutabakatın oluştuğunu ve aynı zamanda monarşi, faşizm ve son zamanlarda da komünizm gibi rakip egemenlik biçimlerinin liberal demokrasiye yenik düştüklerini iddia etti. Bu tezle de sınırlı kalmayarak fikir yürütmeye devam etti ve liberal demokrasinin muhtemelen, 'insanlığın ideolojik evriminin son noktasını' ve 'nihai insani hükümet biçimini' temsil ettiğini öne sürdü. Fukuyama`ya göre liberal demokrasi 'tarihin sonu'ydu.

Fukuyama`nın 'Tarihin Sonu ve Son İnsan' tezine itiraz niteliği taşıdığı söylenen ve çok tartışılan bir başka tez de 1993 yılında Foreign Affairs dergisinde yayınlandı. Samuel HUNTINGTON imzalı,' Medeniyetler Çatışması' tezi birçok ülkede olduğu gibi ülkemizde de oldukça fazla ilgi uyandırdı ve tartışıldı. Medeniyetler Çatışması tezinde Huntington, yeni dünyada beşeriyet arasındaki büyük bölünme, çatışma ve mücadelenin esas kaynağının öncelikli olarak ideolojik ve ekonomik değil kültürel olacağını öne sürdü. Dünya`yı geçmişte olduğu gibi siyasi/ekonomik sistemlere ve gelişmişlik düzeylerine göre sınıflamanın doğru olmadığını belirten Huntington, bunun yerine uygarlıklara göre sınıflamanın daha anlamlı olduğunu belirtmektedir. Çünkü uygarlık kimliği, gelecekte artan bir önem kazanacak ve dünya yedi-sekiz uygarlık arasındaki etkileşimle şekillenecek. Bunlar Batı, Konfüçyüs, Japon, İslam, Slav-Ortodoks, Latin Amerika ve muhtemelen Afrika uygarlıklarıdır. Huntington`un ayrıca önem atfettiği bir konuda, dünyada İslam`ın yükselişidir. Huntington bunun Batı tarafından dikkate alınması gereken bir konu olduğunu dile getirmektedir. Tezi ile ilgili yaptığı değerlendirmelerin dışında ekonomik olarak güçlenen Çin`in, 19. Yüzyıl Almanya`sına benzer bir güçolarak ortaya çıkmasının ABD`nin çıkarlarına uygun olmadığı ve bununla mücadele edilmesi gerektiğini de ileri sürmektedir.

Huntington`a göre Batı, kendini ve değerlerini korumaya çalışmalı, konumunu muhafaza etmelidir. Huntington`un yaklaşımı aslında sadece gelmekte olan uygarlıklar çatışmasını teorik bazda ortaya koymaktan öte anlamlar ifade ediyor. Doğu blokunun yıkılmasından sonra, Batı ittifakının en önemli varlık sebebi olan 'ortak düşman' ortadan kalkmıştı. Şimdi bu ittifakın sürdürülebilmesi için, kendi aralarındaki çıkar çatışmalarını unutturacak bir yeni düşmana ihtiyaçvardı. Sosyolojide kabul gören bir teoriye göre, gruba karşı dışarıdan bir tehlike belirdiğinde grup kenetlenir. Aksi takdirde grup bir çözülme riskiyle karşı karşıya kalır. Son zamanlarda Batı`nın karşısında seçtiği düşmanlardan biri, bin bir çeşit algı oluşturma faaliyetleri sonucu kamuoyunda şiddetle özdeşleştirme gayreti güttükleri İslam, bir diğeri ise bir milyarı çoktan aşmış nüfusu ve büyüyen ekonomik potansiyeli ile Çin`dir. Her ne kadar birbirinin antitezi gibi görünseler de 'Tarihin Sonu ve Son İnsan' ile 'Medeniyetler Çatışması' tezlerinin ortak noktası algı oluşturma ve dünyadaki güçdengelerini Batı çıkarları doğrultusunda şekillendirme gayretidir.

Diğerlerine oranla daha fazla öne çıktıkları için örnek olarak sunduğum bu iki tez ve onlarcasının algı oluşturmada ve dünya düzeninin şekillenmesinde ne kadar etkili olduğunu birçok olayda görmek mümkündür. Biz kendi açımızdan bakarak iki örnekte bunu çok somut olarak müşahede edebiliriz. Bunlardan birisi, Türkiye`nin on yıllardır AB kapısında sadece ekonomik sebeplerle bekletilmiyor oluşu, bir diğeri ise Batılı siyasilerin söylemleri ve yükselen İslam karşıtlığıdır.