Victor Hugo`nun Sefiller kadar yaygın etkisi bulunmayan fakat kendi bağlamında onun kadar kuvvetli bir romanı olan Notre Dame`ın Kamburu`nda zangoçQuasimodo`nun bir bakışta trajik, bir bakışta esrik dünyasında yazar bizi yoğunlaştırmışken, Esmeralda`ya, temiz yürekli ve saf dansçı çingene kızına olan gönül eğilimini de izleriz kamburun. Bir sürpriz var. Başrahip efendi Esmeraldo`ya tutulmuştur. İhtiraslarına bir de çingene kızı belâsı karışmış olan başrahip, karşılıksız aşkın ve tam bağlılığın alışılmadık bir tipolojisi bulunan Quasimodo`ya şahsî düşmanlık beslemektedir. Bu düşmanlığı alttan alta gütmektedir de.

Başrahibin başka bir kilise hizmetlisiyle de sorunu vardır. Bu, bir kilise bürokratı diyebileceğimiz biridir. Onun hülyası başrahibe Jean Gutanberg adında bir Almanın imal ettiği bir kitap basma cihazının önemini kabul ettirebilmekte yatmaktadır. Başrahip kilise tepkisini şiddetli bir biçimde temsil etmektedir. Bu da bizi şaşırtmamalıdır. Olumlu yeniliğe kilise hep direnmiştir. Matbaa cihazının Osmanlı`da kabul görmesi sürecini kendimize karşı kullanmak alışkanlığı kaçıncı yılındadır bilemeyiz ama Müteferrika`nın bastığı kitapların birini bile kitapçıda bulamıyoruz bugün. Bağcıyı döğmek düğümü, üzümü unutturmuştur. Ne Kâtip Çelebi, ne Vankulı lügati, ne ötekiler... Durum hazindir ve budur ama belli ağızlar belli günlerde hep aynı klişeler halinde sözler ettiklerini bir türlü itiraf etmezler.

Başrahip, kilise ruh ve mantığına bir düşmanlık diye gördüğü bu fikirden de onun savunucusundan da nefret halindedir. Az önce Esmeralda`ya skandal tohumu saklayan bir tarzda aşkını itiraf etmiş, gelmiş matbaayı savunanla tartışmaya başlamıştır. Kültür adamını hançerler.

Daha tartışılırken, başrahip, usturupluluk psikolojisini bir büyüklenmeye dönüştürmüş olduğunun farkına varması güçhatta imkânsız bir vaziyette der ki:

Tufandan kurtarılmış kitap bile var bizim kütüphanemizde. Ama kitap halkın uğraşısına terkedilecek bir konu değildir. Biz buna izin veremeyiz!..

Geçen akşam büyük İrlandalı aktör Richard Harris`in temsil ettiği başrahibin sözleri üzerinde düşünürken -sinema eğlencelik değildir sinema bir penceredir- birden o sözle irkildim doğrusu: Tufandan kurtarılmış kitap... Bir bakıma, Cemal Süreya`nın bir şiirindeki eğretileme ile söylersen, 'uçurum tadı' taşıyan bir söz. Vatikanın zindanlarında yankılayacak bir tavır Hugo`dan.

Demek Kitap bu kadar önemli ha!.. Güzel, Müslümanlar zaten hep bunu söyledi, söylemeye de devam ediyor. Kitabın biçimini de onlar verdi. Müslüman kitapseverden önce cild bile yoktu. Romalılar rulolar halinde saklarlardı.

Tufandan kurtarılmış kitap ha!.. Batmış bir kavmin kapanan, batan çağında, sonradan gelen aydınlık karşısında bir tutamak aramak değil mi bu? Umberto Eco da Gülün Adı romanında, Vatikan`da gözlerden gizlenen bir eseri, Aristo`nun saklanan bir kitabını, konu eder. Asıl kahraman o kitaptır. Uyumlu William o saklı kitabın izini sürmüş olur bilmeden. Sonunda entrikayı ortaya çıkarır, ama.

Ne var ki, İsa ruhullah, İsa ruhiddinde bu kadar zorlanmaktalar? Evet ne var? Birşey var. Bir ukde. Düğüm. Eskinin bâtıl yanından kopamamak. Sihir çağlarının kişilere tanrılık vehmettiren aldatan gücüne tutkunluk... Bir hastalık bu.

Kitap hem bu denli vazgeçilmez bir kavram, değer, hem de bunda kutsala karşı olmak, karşı durmak, didişmek, didişe didişe, inadı adeta kurumlaştırmak... Karanlıkçı olmak.

Aydınlık getirmiş olan Kitapla uğraşmalarından da besbelli değil mi?

Ve kurumlaşmış bu kavga doğan masumları da kendine katmak için ne mümkünse yapmak istiyor. Unutulan bir gelişme var. 20. yüzyılın sonunda Hakikatçi çizginin sorguları Batıda Hıristiyanlığı çelişkisine geri göndermiştir. Felsefe, İslâm`ın çekim alanına girmiştir artık.