Güçlü ve dengeli toplumlar, ortak değerlere, ortak kurumlara, ortak kurallara  dayanırlar.

Temel hak ve özgürlükler başta olmak üzere, ortak değerlere dayanmayan toplumlarda, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşmaya dayanan güçlü  bir demokratik kültür oluşmaz. Demokratik yönetimlerde, ortak değerleri paylaşan, farklı dinler, farklı ırklar, farklı renkler bir arada yaşarlar. Bu yüzden bütün darbeler, demokratik güvenliğe, düzenlenen intihar saldırıları olmuşlardır. 

Demokratik kurumları ve kuralları içselleştiremeyen ülkeler, darbelerden kurtulamazlar. Temsili demokrasiden, katılımcı demokrasiye geçemezler. Çünkü demokratik kültürü geliştirmeyen ülkeler, otokratik kültürü zenginleştirirler. Demokratik ülkelerde ekonomik, siyasal ve kültürel hayatın odak noktasında “Demokrat insan”lar, otokratik yönetimlerde “Dayatmacı insan”lar vardır. Dayatmacıların güç kazandığı ülkelerde, demokratlar güç yitirirler.

Darbelerin ve savaşların birbirlerini izlediği, toplu ölümlerin yaşandığı dünyada, insanlığın demokrasi tarihi, yeniden yazılacaktır ve yeniden yorumlanacaktır. Dünya demokrasi tarihi içinde, “Atina” merkezli, Atina'da uygulanan, insanlar arasında ayrım gözeten, demokrasi yanında , insanlar arasında ayrım gözetmeyen, “Medine” merkezli, Medine'de uygulanan  demokrasi de vardır. Gelecekte Atina demokrasisi değil, Medine demokrasisi önem kazanacaktır. Yirminci yüzyılda Almanya'da, İtalya'da, Yirmi birinci yüzyılda Amerika'da, Atina demokrasisinin ne kadar kırılgan olduğu görülmüştür

İster Avrupa ülkelerinde olsun, isterse Asya ülkelerinde olsun, demokratik kurumları ve kuralları geliştirmede, katılımcı doğrudan demokraside, kusursuzluğu arama süreci, statik  değil, dinamik ve uzun soluklu bir yarıştır. Dünyada demokrasinin çokluk içinde birliği, birlik içinde çokluğu, bir arada tutan, uzun bir tarihi yoktur. Bugün tartışılan demokrasinin, dünyada bir iki yüz yıllık bir geçmişi ya vardır ya da yoktur.Amerika'da ve Fransa'da yönetimlerin değişmesiyle ilk uygulamalar başlamıştır.

Ekonomik bağımsızlıktan daha çok, ekonomik bağımlılığın önem kazandığı, ülkeler arasındaki, uzaklık ve yakınlık farkının, önemini yitirdiği kare dünyada, demokratik yönetimler çok büyük önem kazanmışlardır. Atina'daki ve Medine'deki demokrasi yaklaşımlarıyla birlikte, dünyadaki son iki yüz yılın demokrasi uygulamalarının, karşılaştırmalı olarak araştırılmaları, bütün dünya ülkeleri için, hayati önem taşımaktadır. Dünya barışının en büyük güvencesi, demokratik yönetimler olacaktır.  

Demokrasinin kurumları ve kuralları, insanlığın ortak aklının ışığında, yeniden ele alınmaları ve enine boyuna tartışılmaları, bütün ülkelerde otokratik yönetimlerden, demokratik yönetimlere geçmenin en kritik aşamasını oluşturmaktadır. Yirmi birinci yüzyıl Çin'nin ve Rusya'nın başını çektiği otokratik yönetimlerle, Avrupa Birliği ve Amerika'nın başını çektiği demokratik yönetimlerin, "Soğuk Savaş"larına sahne olacaktır.  Demokratik birikim açısından, Avrupa ülkelerinden geri kalmayan İslam ve Türk dünyasının, kendi demokrasilerini kendilerinin inşa etmeleri, demokratik yönetimlere en büyük katkılarının başında yer alacaktır. Ve kazanan tarafı belirleyecektir. 

Siyasal sınırların yerine, kültürel sınırların geçtiği kare dünyada, Doğu'dan Batı'ya katılımcı demokratik yönetim ve paylaşımcı ekonomik birikim zenginleştikçe, barış yüzyılları savaş yüzyıllarından, çok daha uzun olacaktır. 

Demokratik süreç, kültürel başarıların, ekonomik başarılara, ekonomik başarıların, siyasal başarılara dönüştüğü, karşılıklı etkileşim içinde,  üç boyutlu bir bütünün takım oyunudur. Geleceğin ülkeleri, edebiyatcılarıyla bilinecek, girişimcileriyle büyüyecek, siyasetcileriyle yönetilecek, askerleriyle savunulacaktır.