24 Haziran seçimleri geride kaldı. Yeni sistemi kuracak lider ve kadro belli oldu. Siyasi ve ekonomik değişimi gerçekleştirecek iktidar konusunda herhangi bir sürpriz yok. Peki seçimin hemen ardından başlayan kültürel iktidar hedefi için hazır bekleyen bir kadro yapısı ve çevre hareketi var mı? Çok uzun yıllardır seslendirilen kültür ve sanatta geleneği yeniden üretmek ve yerli değerlere yaslanmak mümkün olabilecek mi?

Aslında kültürel ortamlarda hiçbitmeyen tartışmayı yeniden popüler kılan gelişme bir sosyal medya mesajıyla başladı. İktidarı oluşturan siyasi oluşumun düşünce kuruluşu olarak varlığını sürdüren SETA’nın tepe yöneticisi Prof.Dr. Fahrettin Altun’un bir Beyoğlu gezisi sırasında kitapçı rafından paylaştığı fotoğrafa yaptığı yorum önümüzdeki süreçte kültürel iktidar ’çatışmasının daha da büyüyeceğine işaret ediyor.

Türkiye’deki siyaset ve devlet ilişkilerinin verili durumunu vesayetçi yapılar ’tanımlamasıyla kavramsallaştıran AK Parti ve muhafazakâr aydınlar, kültür ve sanat alanındaki mevcut yapıyı ise kültürel hegemonya ‘olarak nitelendiriyor. Hegemonik bir güçolarak demokratik ve çoğulcu yapıdan uzak bu kültürel iktidarın yıkılmasının zamanının geldiğini yine Altun’un paylaştığı seri mesajlardan anlıyoruz.

'Yeter artık! Yerli ve milli bir kültür politikasının vakti gelmedi mi?' diye soran Altun, 'Batıcıların kültürel Hegemonyasına dikkat çekince yer yerinden oynadı. Gördük ki, bunlarınki hegemonya değil, MAFYATİK örgütlenme. Yıllar yılı milletin dilini konuşanların kültürel üretimlerini aşağıladılar. Bizi tek-tipliğe ve kalitesizliğe mahkûm ettiler. Bu çark kırılacak...' diyerek yeni dönemin kültürel misyonunu işaret ediyor.

Prof. Altun’un mesajlarında somut şekilde gördüğümüz kültürel iktidar hedefi kamu desteğiyle inşa edilebilir mi? Ekonomik ve siyasi desteği arkasına alan çevreler kültürel üretimlerini daha güçlü ve kalıcı hale getirebilirler mi? Bu soruya kolaylıkla “evet” yanıtı veremeyiz. Toplum mühendisliğinin bir parçasına dönüşme riski de bulunan bu kültür politikaları sıradanlığın övgüsüne ve vasatlığın inşasına da dönüşebilir.

Geride kalan hafta katıldığım 15 Temmuz Roman Yarışmasındaki gözlemlerim kültürel iktidar hedefinin daha bütüncül düşünmeyi gerektirdiğini anlatıyordu. Bahçelievler Belediyesi’nin düzenlediği yarışmanın jüri başkanlığını yürüten Prof. Dr. Abdullah Uçma, sonuçları değerlendirirken yaptığı konuşmasında yarışmacılara nitelikli roman okumalarını ve çok çalışmalarını öneriyordu. Orhan Pamuk’un Nobel Ödülü sonrası katıldığı bir TV programında yeni romanını anlatırken yüzün üzerinde boş mürekkep tüpünü göstererek harcadığı emeği ortaya koyması Prof. Uçma’nın gençromancılara en önemli tavsiyesiydi.

Kültür ve sanat eserlerinde niceliğin yerine niteliğin değerlendirme ölçütü olarak kabul görmesi kültürel iktidar hedefi için sayısal üretimin yeterli olmayacağını ispatlıyor. İktidarın gelecek vizyonu arasında önemli bir yer tuttuğuna emin olduğumuz kültür ve sanatta yerlilik anlayışı için ihtiyaçduyulan şey ekonomik destekle birlikte özgürlüktür. Son tartışmalarda biraz arka planda kaldığına inandığım entelektüel özgürlüğün bir lütuf değil hak olarak kabul edilmesi ve sanatçıların daha geniş hoşgörü ikliminde sanatsal çalışmalarını yürütmesi zorunluluktur. Yerli ve milli sanat şaheserleri için biraz sabır, çokça destek ve en önemlisi geniş bir özgürlük alanı gerekiyor;