Ömrünü 'dava' diyerek tanımladığı bir fikre adayan pek çok düşünce adamının son yıllarına dikkat kesildiğimde hep aynı duygusal yıkımın izlerini görüyorum. Özellikle de totaliter yönü ağır basan ideolojileri 'dava' olarak belleyen ve çevresine toplanan muhiplerine 'istikbaldeki güzel günleri' anlatan kişilerdeki duygusal çöküşler öfke ve pişmanlık olarak da gözlemlenebiliyor. Ömürlerinin son baharında sadece hayallerinin gerçekleşmemesinden kaynaklanan bir yıkımı değil aynı zamanda savundukları görüşlerin tutarsızlığının yol açtığı çaresizliği fark eden dava öncüleri büyük hesaplaşmayı bir türlü başaramıyorlar.

Özellikle de ülkemizde mebzul miktarda karşılaştığımız 'misyon' liderlerinin dünyevi faydalar için rahatlıkla çıkarcı bir tutum takındığını izlemek durumunda kalan 'düşünce' adamları ya bu ucuz tutuma ortak olup çıkar birlikteliğini büyütüyorlar ya da kenarda durup güçlü özeleştirilerini erteliyorlar.

Okuduğum bazı hatıratlarda cümle aralarına gizlenmiş, satır alalarına iliştirilmiş yanılgıları mücadelenin yorgunluğu olarak anlatanlar aslında ortadaki kocaman hakikata gözlerini kapatıyorlar. Oysa ki, kollektif her hareket kirlenmeye ve yıpranmaya mahkumdur. Hayatın şaşmaz kaideleri bizim tüm direncimize rağmen hükmünü icra ediyor. 

Sıkı dokulu her kollektif yapının galiba son durağı ya pespaye bir çıkarcılığa boyun eğmek ya da içdünyanda yaşadığın hayal kırıklığıyla vedaya hazırlanmaktır. Ü çüncü bir ihtimal de doğal olarak bu ikisinin sentezinden doğuyor. Zaten ahlaki olarak da en sorunlular bu üçüncü ihtimali sürdürenler arasında çıkıyor. Hem hayal kırıklığını yaşayarak vicdan hesaplaşmasından haklı çıkmaya çalışıyor hem de dünyevi nimetleri sonuna kadar sömürerek adaletsizliğin sürmesini sağlıyor. 

Çevrenizdeki gördüğünüz, içinde bulunduğunuz, uzaktan gözlemlediğiniz tüm fikri, dini ve ideolojik gruplara bir de bu perspektiften bakmanızı rica edeceğim. Kimi gruplarda siyasi önder ile fikri önderin işbirliğini, kimi hareketlerde hem dini önder hem fikri önderin tahakkümünü, kimi ideolojilerde ise düşünsel lider ile dini ve siyasi liderin çatışmasına denk geleceksiniz. Kurumsallaşan yapılarda samimiyetsizliği, çatışan yapılarda bitmez tükenmez suçlamaları, tek çatlak sesin dahi duyulmadığı hareketlerde ise devasa ahlaksızlığı bilmemek sadece körlükle mümkündür.

Hukuk, ahlak ve yasalarla teminat altına alınmış kurallar dışında kendi özel kurallarını geliştiren her dini, siyasi, etnik örgütlenmenin nihayetinde ulaşacağı yer devasa bir ikiyüzlülük çukurudur. Orada suçortaklığı ve suistimal ile örtülmeye çalışılan büyük bir ahlaksızlık vardır. Nihayetinde her gönüllünün fütursuzca suistimal ettiği değerler ve her defasında daha da artan bir sömürü ayan beyan ortadadır. O yüzden de 'vergi kaçırmak' kurnaz zihinlerde bir anda 'vergiden kaçınmak' olarak kavramsallaştırılır ve tanımlanamaz gücün desteğiyle meşruiyet kazanır. 

Kurumlar, kuruluşlar ve örgütlenmeler insanlığın ortak mirası kurallar ve hukuk ile kendini bağlı hissetmezse sonunda 'off-shore' inanışlar ve aldatışlar ile toplumun esir alındığı yanılgısına düşülür. Oysa ki, herkes ortadaki büyük ayıbın farkındadır. Kimi işine gelmediği için susar, kimi yeni bir düzeni inşa etmek için isyan eder kimi de yaşadığı büyük hayal kırıklığıyla hatıralarına sığınır. O uzak geçmişte ne kadar samimi, ne kadar hasbi, ne kadar da özveriliydik!.. Dünyayı iyilikle kurtaracak, adaletle yönetecek, imanla ölecektik;