Selvigül K. Şahin, romancı, deneme yazarı, öykü yazarı, ressam, çok yönlü bir kadın Anadolu gibi bereketli .Kısa süre muhabirlik, öğretmenlik yapan Şahin, Bahçelievler ve Bağcılar Belediyelerinin Eğitim ve Kültür Müdürlüklerinde Basın Danışmanlığı görevi üstlendi. Pamuk Şekeri Çocuk Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmenliğini yaptı. Dergilerde yazdı, kitaplar çıkardı. Bereketli edebiyat çalışmalarını resim ile taçlandırdı. 
Selvigül K. Şahin ile resim öznesinde sanatçı kimliği ve sanata dair bir söyleşi gerçekleştirdik: 

Whatsapp Görsel 2024 03 20 Saat 06.49.27 08C27771

Efendim ressam Selvigül Şahin'in resim yapmaya başlama öyküsünü bizlerle paylaşır mısınız?

Merhabalar, öncelikle söyleşi için teşekkürlerimi sunuyorum. Resim ve yazı istidadım ilkokul yıllarından itibaren öğretmenlerimin dikkatini çekmişti. Kasabanın tek ortaokuluna başladığımda çok iyi bir resim öğretmenimiz vardı. Hatırlıyorum yağlıboya tablolar yapardık ki yağlıboya çalışmak kolay değildir. Ortaokulda ve lisede yaptığım yağlıboya tabloları hocalarıma hediye ederdim. Lisedeki resim öğretmenim rahmet olsun benim akademide okumamı isterdi. Teşvik ederdi. Bu arada yine edebiyat öğretmenlerimin teşvikiyle girdiğim kompozisyon yarışmalarında okul birincisi olurdum. Ben resim alanındaki yeteneğimi annemden geldiğini düşünüyorum. Annem kök boyalarla kendi eğirdiği yün ipleri boyar, harmanımıza asar kuruduğunda onlardan rengârenk kilimler örerdi. Çocuk muhayyilemde harmanımıza çile halde asılmış turuncu, sarı, kırmızı, yeşil rengârenk ipleri hatırlıyorum. Annemin de eline fırça ve kalem verilseydi muhtemelen resim de yapardı. Köydeki kızların çeyizini yaparmış, kanaviçeler, danteller işlermiş. Bu da nihayetinde el yeteneğiyle yapılabilecek faaliyetler.

Whatsapp Görsel 2024 03 20 Saat 06.51.52 9C137Da2

Yazmak ve resim yapmak duyguları ifade etmenin en güçlü iki yönü. Her iki yeteneği taşımak, sanatın iki alt dalını harmanlamak hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Resim yapmak ve yazı yazmak, iki sanat alanı aslında birbirini besliyor diyebilirim. Resim yaparken gözlem gücünüz daha farklı alanlara yöneliyor, daha özgün ayrıntılarda konaklıyorsunuz. Yazı yazarken de gözlem yapıyorsunuz ama gözünüzden kaçan ayrıntıların resim yaparken daha iyi ayrımına varabiliyorsunuz bence. Resim yaparken de, gönlünüzden kaçanları yazıyla iştigal ettiğinizde yakalayabiliyorsunuz ve o duygu yoğunluğunu da tuvale aktarmak istiyorsunuz. İş bölümü ve planlama yaparak iki alanda da çalışmak mümkün ben de böyle yapmaya çalışıyorum.
Sanatkârların iki hatta üç alanda birden faaliyet gösterdiklerini, ürünler, eserler ortaya koyduklarını görüyoruz. Birbirini destekleyen, ilham olan, eksiklerini kapatan sanat dallarıyla sanatçı eserlerini inşa ediyor. Benim de böyle oluyor. Resim yapmaya profesyonel olarak daha geç başladım ama hep bende var olan bir sanattı. Atölye ortamım yoktu, vaktim daha kısıtlıydı ve yazıyı öncelemiştim. Son dönemde yazı ve resim çalışmalarımı birlikte yürütmeye çalışıyorum. Güzel de gidiyor hamdolsun. Resim yapmak bedenen yorulsam da beni dinlendiriyor diyebilirim. Yazı yazmak da hayata müdehaleyi, paylaşmayı, sorunlara odaklanmayı, edebiyatın gücüyle kendimi inşa etmemi sağlıyor bir bakıma…

Whatsapp Görsel 2024 03 20 Saat 06.49.27 166F54Df

Bu bağlamda soracak olsam, yazı yazmak ve resimle uğraşmak arasında denge kurmak, zamanı yönetmek sıkıntısı yaşıyor musunuz?

“Asra yemin olsun ki” diye başlar Asr Suresi, “sürüp giden zamana and olsun” yemin edilmiş biz zamanda yaşıyoruz. Her ‘an’ çok kıymetli. Ama en çok da kıymetini bilmediğimiz geçip giden zaman. Dönüp baktığımızda nasıl da yılların hızla geçtiğini iç geçirerek anlıyoruz. Yaşadığımın ‘an’ çok kıymetli. Bu ‘an’da biriktirdiklerimiz, ürettiklerimiz, saliha amel olarak inşa ettiklerimiz çok kıymetli. Bizden geriye kalan ve ahrete götüreceğimiz de bu saliha amel olarak yaşadıklarımız. Bu minval üzere şunu ifade edebilirim ki, hakkıyla zamanı kullandığımı söyleyemem. Neşredilmiş kitaplarımız var, yaptığımız tablolarımız var bunlar bizden geriye inşallah saliha bir amel olarak kalırlar. Dengeli olmaya çalışıyorum tabi. Anne ve eş olarak da beraber olduğum ve kaderi ortak yaşadığım dünyada yol arkadaşım olan ailemi de ihmal etmemeye çalışıyorum. Daha önceden de söylediğim gibi ne zaman iyi bir anne oluyorsam iyi bir sanatçı oluyorum. Resim yapmak ve yazı yazmak arasındaki dengeyi kollarken hayatı da ıskalamamaya çalışıyorum.  Çünkü aslolan hayattır. 

Whatsapp Görsel 2024 03 20 Saat 06.49.56 3E23F447

Bu arada Asr Suresi’ne atıf yapmışken,  Mehmet Âkif’insûreyle ilgili manzumesini de anmış olalım: 
“Hâlikınnâ-mütenâhî adı var en başı «Hak»
Ne büyük şey kul için hakkı tutup kaldırmak
Hani ashâb-ı kirâm ayrılalım derlerken
Mutlaka sûre-i ve’l-asr’ı okurmuş bu neden?
Çünkü meknûn o büyük sûredeesrâr-ı felâh
Başta iman-ı hakîkî geliyor sonra salâh
Sonra hak sonra sebât: İşte kuzum insanlık
Dördü birleşti mi yoktur sana hüsrân artık.”

Whatsapp Görsel 2024 03 20 Saat 06.50.41 C1Cc09Ff

Sanatçı kimliğinizin mayası hangi koşullarda yoğruldu, beslenme kaynağınız nedir?

“Yürüyordum, o yolumun üzerindeydi, elime aldım, bir süre yadırgadım, sonra onun hangi iklimin hangi ağacının dalı olduğunun bir önemi kalmadı; artık o benim asâmdı.” diyerek çizgisine dair manidar bir tanımlama yapıyor Hasan Aycın üstadımız. Biz bir dünya yolculuğundayız. Bu yol bizi ait olduğumuz âhiret hayatına an an taşıyor. Dünyaya ait değiliz. Gerçek Sanatkâr olan Yüce Rabbimiz her an yaratmada. Ve onun yaradılışındaki mükemmelliğe, aşkın sanata hayran olarak bakıyor ondan ilham alıyoruz. Yani kendi küçük, aciz, cüzi sanatımızı icra ederken Gerçek Sanatkâr’ın yarattıklarından ilham alıyoruz. Açan rengârenk güllere, sümbüllere, kır çiçeklerine, öten kuşlara bakıyoruz hayret makamında... Bu kuşların yine rengârenk kanatlarına, akan derelere, dipsiz ormanlara, öbek öbek bulutlara aciz bir halde bakıyor ve hayret makamında ilham alıyoruz. 
Hayatı yaşarken, acılar, sevinçler, tüm yaşanmışlıklar da tabi bir sanatçının beslenme kaynakları oluyor. Okuduğu kitaplar, izlediği filmler, gezdiği gördüğü yerler, mekânlar ve daha pek çok etken sanatçıyı besliyor, ona ilham oluyor diyebiliriz. 
Ben öncü yazarları, öncü kitapları önemsiyorum. Hakikate uzanan tüm öncü yazarlarla birlikte ilahi olana, mutlak gerçeğe, Gerçek Sanatkâr’ane denli yaklaşırsak o denli de güzele, iyiliğe, erdeme, soylu bir yaşantıya ve sanata da yaklaşmış oluruz diye düşünüyorum. 

Bir ressam olarak resim sanatı ve tefekkür hakkında neler söylemek istersiniz?

Tefekkür, sözlük manasıyla; evreni, varlıkları, doğayı, yaratıkları, kendini ve Allah'ı düşünmek; Allah'ın yarattığı varlıklardan, evrendeki düzenden ders çıkarmak olarak tanımlanıyor.
Sanatçı daha önce de söylediğim gibi Gerçek Sanatkâr’ın, Yüce Yaratan’nın yarattığı her bir şeye bakarak tefekkür eder, tezekkür eder ve hayret makamında acziyet duyarak eserlerini inşa eder. Tabi bu inanan bir sanatçı için geçerli. Diğer türlü inanmayan, ilahi olanla arasına mesafe koyan sanatçı ise kendisini adeta tırnak içinde‘yaratan” olarak görür, eseri karşısında kendisini ilahlaştırır. 

Önceki söyleşilerimde de belirttiğim gibi, istidatlar da Yüce Rabbimiz tarafından kula lütfedilmiş hasletlerdir. Bize armağan edilmiş ve hiçbir zaman hiçbir şekilde o eğer vermeseydi sahip olamayacağımız hasletler için övünme ve kibir duyamayız, duymamalıyız. Tefekkürümüz şükür makamında olmalı. Tam da burada son dönemde Ressam Cemal Toy hocamın bir makalesinde okuduğum bir anekdotla teslim olmuş sanatçının da sınırını, durduğu yeri görmekteyiz. Michelangelo, ‘Musa Heykelini’ (1513-1515) ortaya koyduğunda, olağanüstü muhteşem bir eser meydana getirdiğini düşünerek “Konuş, Ey Musa!” diye yaptığı heykele adeta haykırarak elindeki çekici fırlattığı söylenir. İroni yüklü bir hâl ile Batılı sanatçının sanatı karşısındaki durumunu bu olay net olarak ortaya koymaktadır. Tam da bu sesleniş işte mümin sanatçıya sorumluluklarını ve durması gerektiği yeri hatırlatır. Böyle bir sesleniş ancak haddi aşmak, sınırları zorlamak, adeta tırnak içinde ‘yaratma’ noktasında Yaratıcı ile kendini eşlemek anlamına geliyor. Tüm bunlardan beri olarak sorumluluk bilincini kuşanmış halde yaşarken oluyor her şey. Savaşların tam ortasındayız. Dünya dönüyor, hayat bir şekilde yaşanıyor. Ama işte bu yaşantı içinde sizin duruşunuz nedir, bu duruş nasıldır bu çok önemlidir. Tefekkür duraklarında içselleştirerek kavi ve sağlam bir duruşla sanatınızı icra etmeniz önemlidir.

Whatsapp Görsel 2024 03 20 Saat 06.49.27 166F54Df
Gerek ülkemizde, gerek dünyamızda yaşanan toplumsal sıkıntılara bir sanatçı olarak duyarlılıklarınız var. Duygularınız tuvale yansıdığı kadar sergilerde de çeşitli kampanyalar ile destekleriniz oluyor. Deprem, Gazze bunlarla ilgili çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

Sanatın iyileştiren, onaran gücü var gerçekten. Yaşadığımız çağ büyük acıların da yaşandığı bir çağ. Ne yazık büyük bir soykırıma şahit oluyoruz. Üzerinden daha bir yıl geçti yine büyük kayıplar verdiğimiz Anadolu’muzun kadim şehirlerinde meydana gelen depremle bağrımız yandı. Onulmaz acılara gark olduk. Bu acılar yaşanırken bir sanatçı olarak “ben ne yapabilirim” diye düşündüm. Maddi anlamda büyük destekler gerekiyordu yıkılan şehirlerimize… Tabi herkesin kendine göre bir durumu, kazancı var ama vesile olabilirim diye düşündüm. İlk olarak sosyal medyada eserlerimi açık artırma ile deprem yararına satışa çıkardım. Çok güzel karşılıklar oldu. Fatih Belediyesi’nde, Belediye Başkanı Sayın M.Ergün Turan’ın büyük destekleri ile gerçekleşen ilk kişisel sergimin gelirinin yarısını deprem bölgesine bağışlamak nasip oldu. Biz güzel, yardımsever, insanlıkta öncü, hâmi olmuş bir milletin evlatlarıyız. Sanatımızla bu güzellikleri de ortaya çıkarma fırsatımız oldu. Sonrasında kıymetli hocalarım İlhami Atalay, Cemal Toy ile ortak yardım projelerine katılmak nasip oldu. 
Gazze’de yaşananlar da yüreklerimizi dağlıyor, insanlığımızdan utanıyoruz. Ama ümidimizi kaybetmemeliyiz çünkü inanan insanlarız. Rabbim yollar açacaktır. Bu gün acılar yaşayan coğrafyaya yarın cennetler bağışlayacaktır, onların vesilesi ile bir uyanış başladı hamdolsun. Gazze için de Kudüs tabloları yapmak nasip oldu. Kermeslerde, açık artırmalarda bunlar da yardım olarak satıldı. Tarifi imkânsız bir sevinç yaşıyor insan kardeşlerine yardım etmeye vesile olunca. Kalıcı olan da bu zaten. Verdiklerimiz, bağışladıklarımız asıl onların sahibiyiz. Şu zor zamanlarda her daim vermeli, açı doyurmalı, yetimi gözetmeli, özellikle Gazze’ye elimizden geleni yapmalıyız. 

 Dünya Kadınlar Günü ile ilgili değerlendirmeleriniz, vermek istediğiniz mesaj nedir?

Modern ve post modern dağılmaların yaşandığı, acıların, soykırımların meydana geldiği çağımızda adeta insanlık tükeniş duraklarında soluklanmakta. Toplumsal travmaların ve tükenişlerin yaşandığı bu çağda kadın misyonu ne olmalıdır? Nasıl bir sesleniş ve dokunuşla insanlığın dertlerine derman olabilecek, toplumun yaşam damarlarına hangi diriltici nefesini gönderecektir kadın?

ABD'nin New York kentinde 1857 yılında dokuma işçisi 40. 000 kadın daha iyi çalışma koşulları talebiyle tekstil fabrikasında grev yaparlar. Bir süre sonra polis fabrikayı basar ve içeride işçilerin çoğu kilitli kalır. Arkasından arbede olur ve yangın çıkar. Fabrika önüne kurulan barikatlardan işçi kadınlar kaçamaz ve yanarak can verirler. Çoğu kadın 120 işçi can verir. Oldukça acı bir geçmişi vardır 8 Mart Kadınlar Günü anmalarının. Hak ve özgürlük arama yolunda kurban olan canlar. Kadınların ezilmişliği, sömürüsü, düşük ücretle adeta köleleştirilmesi. Buna başkaldıran kadın hareketi.

8 Mart Dünya kadınlar günü dünyanın her yerinde ve ülkemizde kutlanmakta. Doğrusu, kadınlar gününün; anneler günü, sevgililer günü, babalar günü gibi algılanıp tüketim odaklı kutlanması ne derece manidardır? Bizim kültürümüzle ne derece ilintilidir bunu da düşünerek anma toplantılarını ve yapılan tüm faaliyetleri farklı bir perspektifle kendi kültür değerlerimizle anlamlandırmamız gerektiği düşüncesiyle 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'ne bakmamız gerektiği düşüncesindeyim.

Acı ve yaralı bir geçmişi olan bu anma artık değişik kesimlerde her kadın toplumunun anlayışına göre kutlanmakta. Bir grup işçi kadının hak arama adına yaptıkları başkaldırı ve direniş bizim gündemimizde nasıl yankı bulur? Nihayetinde bizim kültürümüze ve değerlerimize ait olmayan bir kutlama ve anmayı, kendi öz değerlerimize harmanlayarak bu günün kadın sorunlarına ve kadın dünyasındaki yankısına dokunmak manasında bir çok yerde toplantılar düzenlendi. Kadınlar Günün 'den ilham alınarak, içinde bulunduğumuz toplumda münevver ve aydın ve sanatçı kadın olmanın sorumluluğunu yaşamaya çalışan duyarlı bir farkındalıkla, kadınların hak ve hürriyetleri, iş yerlerindeki konumları, anne ve eş olarak yüklendikleri misyonlarını sorgulayan pek çok programlar tertip ediliyor. Bunun yanında pek çok şölenler, programlar, konserler düzenleniyor. Bu konserlerdeki ruh halini doğrusu çok merak ediyorum. Kitleler halinde daha çok orta halli ve gelir seviyesi düşük kadınları, kadınlar matinesi gibi konserlere davet ederek, onların hayal bile edemeyeceği büyük meblağları şarkı icra eden sanatçılara ödeyerek yapılan kutlamalar. Yanarak can veren hemcinslerinin acılarından ilhamla yapılan tüm kutlamalar, onların ezilmişlikleri, yok sayılmaları ve sömürülmeleri hikâyelerinden devşirilmiştir ama kutlama yapan kadınlar ne yazık ki bundan bi haberdirler. Bununla birlikte bu anmayı referans alarak, kadınların bilinçlenmeleri, daha duyarlı ve kimliklerini inşa noktasında yapılan programları. Yine erkek egemenliğiyle, ezilen, sömürülen, tacize uğrayan kadınların varlıklarını anlamlı bir şekilde duyumsatmak, toplumda kadının önemsenmesi ve tanınması noktasında yapılan tüm çalışmaları manidar bulduğumu ifade etmeliyim.