Yıllarca yere yaydığım bir ÅŸiltede yattıktan sonra evimi baÅŸtan ayaÄŸa yeniletmeye karar verdim. Bir komÅŸum bana canı gönülden yardım etmenin yanı sıra inÅŸaat süresince kalacak bir yer de verdi. Evi köyün farklı bir bölgesinde, nehrin kıyısında. Bu bölge, köyün 1880’lerin sonunda ecdadımızın ilk gelip yerleÅŸtiÄŸi noktası; buraya gelmeleri de geri çekilmekte olan Osmanlı İmparatorluÄŸu’nun verdiÄŸi ödünlerden bir diÄŸerinin neticesi. SavaÅŸ patlayana kadar bu meseleye pek kafa yormamıştım. ÇoÄŸumuzun (hakikate isabet etmeyen bir ÅŸekilde) “savaÅŸ” olarak adlandırdığı süreç boyunca tanıdığım en çetin ceviz kiÅŸiler köyün o bölgesindendi.
Srebrenitsa kuÅŸatması sırasında bir ara, [BirleÅŸmiÅŸ Milletler’in (BM) “güvenli bölge” ilan ettiÄŸi] anklavda, basit suçları itiyat edinmiÅŸ birkaç kiÅŸiyle talihsiz bir sürtüÅŸme yaÅŸadım. Tercüman olarak sahip olduÄŸum “imtiyazlı” konumum sayesinde, güvenli bölgedeki “otorite benzeri ÅŸeye” gidip ÅŸikâyette bulunabildim. Mesele çözüldü ve sonuç olarak ondan sonra beni rahat bıraktılar. Birkaç hafta sonra, savaÅŸtan önce komÅŸu olduÄŸumuz ve hepsi benden birkaç yaÅŸ büyük kiÅŸilerden oluÅŸan bir grup ziyaretime geldi. BM ajanslarından biri için çalıştığım yer olan ÅŸehrin postanesinde yanıma yaklaÅŸtılar ve lafı hiç eÄŸip bükmeden, yardım istemek için yabancılara gitmeyi tercih etmemden dolayı kendilerini ihanete uÄŸramış hissettiklerini söylediler. Bana onların koruması altında olduÄŸumu ve gelecekte benzer bir ÅŸey olursa önce onlara söyleyeceÄŸimi söylediler. Hayatımda bu hadiseden ne önce ne de sonra öyle duygulanmışımdır.
Srebrenitsa’nın düÅŸüÅŸünün, yani BoÅŸnak soykırımının doruk noktasını oluÅŸturan hadisenin 25. yıldönümünü idrak ettiÄŸimiz bu günlerde, Temmuz 1995’ten önce güvenli bölgede kaybedilen tüm hayatları daha fazla düÅŸünüyorum.
Savaşın ilk yılında, Srebrenitsa kuÅŸatmasının en kendine mahsus hallerinden birini, büyük sivil grupların yiyecek bulmak için geceleri çatışma hattından geçerek köylerine dönmesi oluÅŸturur. Onları sık sık pusuya düÅŸüren Sırplar birçoklarını öldürmüÅŸ yahut sakat bırakmıştı. O gece baskınlarında ölenleri kimse saymadı. Bazıları yakalandı ve barbarca muamele gördü. ArkadaÅŸlarım, komÅŸularım ve akrabalarımın çoÄŸu -babam da dahil olmak üzere- artık düÅŸman bölgesi olmuÅŸ yerlere yönelik bu “gecelik gezilere” katılmıştır. Babamın yakalanma ihtimaline karşı yanına aldığı küçük siyah bir el bombasını kavramış duran hali gözümün önündedir.
Temmuz 1995 olayları tarihi, sosyal, siyasi veya askeri bir vakumda gerçekleÅŸmiÅŸ deÄŸil. Raphael Lemkin’den alıntılayıp söyleyecek olursak, “varlığımızın her veçhesine yönelik bir saldırıya uÄŸradık”. İleri yaÅŸlarından dolayı köyü terk edemeyen yaklaşık bir düzine yaÅŸlı erkek ve kadın, bir arada kaldıkları bir evde canlı canlı yakıldılar; kalabalığın getireceÄŸi zannedilen emniyet ve tesellinin peÅŸinde o evde toplanmışlardı. Köylerimiz baÅŸtan ayaÄŸa yaÄŸmalandı ve sıklıkla yerle bir edildi. Geçim kaynaklarımız, evimiz barkımız, mallarımız ve geleceÄŸe yönelik bütün istikrar veya ümit kaynaklarımız ellerimizden sökülüp alındı. YaÅŸamayı seçmek, ormanda hayatta kalmaya çalışmak demekti. Günlük yaÅŸamımızın belirleyicisi olan belirsizlik artık tam bir bütünlük arz ediyordu. İnsanlar sadece aynı dehÅŸet, yıkım ve kayıp tecrübelerini tekrar tekrar yaÅŸamak için, emniyet ve barınma umuduyla köyden köye gidip durdular. Kırsal doÄŸu Bosna, daha Srebrenitsa’daki soykırım operasyonu baÅŸlamadan önceki üç buçuk yıl boyunca tecavüze uÄŸradı ve yaÄŸmalandı.
Temmuz 1995’teki soykırımla ilgili gerçekleri tespit eden yargı süreci, “antiseptik” bir mahiyet arz etmesinden dolayı, doÄŸu Bosna’nın kırsal nüfusunun tabi tutulduÄŸu kıyım ve katliamın tam mahiyetini ve boyutlarını ihata etmekten çok uzak kalmıştır. YaÅŸanan ÅŸiddet, kaosun veya “eski nefretlerin” bir tezahürü deÄŸil, Bosnalı Sırp liderliÄŸi tarafından alınan siyasi kararın özenle sahneye konulmasının bir sonucuydu. Mayıs 1992’de Radovan Karaciç tarafından önceki Ekim ayında kurulan ayrılıkçı “meclis”, Bosna ile Sırbistan arasında bir sınır teÅŸkil eden Drina nehri hattının temizlenmesini “stratejik hedeflerinden” biri olarak kabul etti; o Drina nehri ki Bosnalı Sırp liderliÄŸindeki bazı isimlerin ifadesiyle “iki dünya arasında bir sınır” idi. Bu yönerge, Bosnalı Sırp liderliÄŸinin “yabancı” ve “bizatihi düÅŸman” bir nüfus olarak gördüÄŸü BoÅŸnakların, ülkenin demografik çoÄŸunluk oluÅŸturdukları o kısmından temizlenmesiyle uygulanabilirdi. Bu hedefe ulaşılması için, Sırbistan’ın gizli servisleri ve Yugoslav Ulusal Ordusu (JNA) yerel Sırp nüfusa sürekli olarak silah tedarikinde bulundu ve doÄŸu Bosna’ya yaptıkları saldırılar sırasında onları çeÅŸitli ÅŸekillerde destekledi.
Her hafta yüzlerce kiÅŸi öldürülüyordu. Bazıları iÅŸkence ve cinayet için inÅŸa edilen müstakil kamplarda tutuldu. Kadınlar tecavüze uÄŸradı, genellikle terk edilmiÅŸ BoÅŸnak köylerinde ya da karma köylerde bulunan tutuldukları özel evlerde hamile kalana kadar tecavüze uÄŸradılar. DiÄŸerleri, tedhiÅŸ edilip ellerindeki avuçlarındaki her ÅŸey alındıktan sonra, acımazca sürüldüler. Srebrenitsa’daki soykırımın içinde gerçekleÅŸtiÄŸi genel durum ve ÅŸartlar iÅŸte böyleydi. Bize reva görülen ve infaz anımıza kadar her türlü imkansızlığa raÄŸmen karşı koyduÄŸumuz dehÅŸetler bunlardı. Üç buçuk yıl süren ve meÅŸakkatleri çok ağır bir mücadeleden sonra, bizi nihayet Temmuz 1995’te gelip yakalayan kötülük iÅŸte buydu.
Srebrenitsa soykırımının 25. yıldönümünü anma törenleri, önceki yıllara göre çok büyük bir deÄŸiÅŸiklik arz edecek. Bu yılki etkinliÄŸi organize ederken benzeri görülmemiÅŸ zorluklarla karşı karşıyayız. Sadece dünyanın sıradan faaliyetlerinin çoÄŸunu durma noktasına getiren son salgın deÄŸil, aynı zamanda soykırım inkârının son derece yaygın olduÄŸu ve aÅŸikare düÅŸmanca bir ortam da bu zorlukların arasında. Yine de bu yılki mesajımız açık: Srebrenitsa’nın düÅŸüÅŸünün ve Temmuz 1995’te trajik bir ÅŸekilde kaybedilen hayatların yasını tutuyor ve Srebrenitsa’yı BoÅŸnak soykırımının sadece ağırlık merkezi olarak kabul ediyoruz. Fiziki, kültürel ve manevi varlığımıza yapılan bu saldırıdan saÄŸ kurtulan bizler, bu deneyimi bizim için baÅŸkalarının tanımlamasına izin vermeyeceÄŸiz.
Yenileme çalışmaları yavaÅŸ yavaÅŸ sona ererken, kendi evime taşınmakla ilgili alışılmadık bir heyecan hissediyorum. Åžimdikinin yerinde olan ve taşınmamı müteakip birkaç ay sonra yerle bir edilen evden Mayıs 1992’de çıkmıştım. 2001’de geri dönen dedemin içinde vefat etmesinden bir yıl sonra eve geri taşınmıştım. Åžahsi travmamın büyük bir kısmını simgeleyen bu yerde kendimi umutlu ve belki de huzurlu hissetmem garip. İnanıyorum ki bu, 1990’larda ufukta bizim için ne olduÄŸunu biliyor olmamla ilgili bir his. KaybolmuÅŸ olmamız gerekiyordu.
Mütercim: Ömer ÇolakoÄŸlu
[Dr. Emir Suljagiç, Srebrenica Soykırım Anıtı Merkezi’nin müdürüdür; Uluslararası Saraybosna Üniversitesi (IUS) Uluslararası İliÅŸkiler Bölümü’nde yarı zamanlı öÄŸretim üyesi olan Dr. Suljagiç, ayrıca iki kitabın da yazarıdır: “Ethnic Cleansing: Politics, Policy, Violence-Serb Ethnic Cleansing Campaign in former Yugoslavia” ve “Postcards from the Grave”]
“GörüÅŸ” baÅŸlığıyla yayımlanan makalelerdeki fikirler yazarına aittir ve Anadolu Ajansı’nın editöryel politikasını yansıtmayabilir.
İTTİFAK - AA