Konya'da Aziziye Camii vardır.
Çarşının, daha doğrusu hayatın ortasında kesme taştan, ihlâsla yapılmış bir ibadethane.
Bir de Tesbihçi Nurettin Usta vardır Konya’da.
Konyalı Duayen Tesbih Ustası Nurettin Küçükokka

Aziziye Camii’nin yakınlarında, Altın Çarşı’da tesbih yapar.
Ben ona “Nurettin Usta” derim. O kendini “Nuri Usta” diye tanıtır.
Aziziye Camii’nin ince minareleri kıvrım kıvrım imâmele dönüşür elinde.
Ateş kehribarı bir tesbihini avucunuza aldığınızda Nurettin Usta’nın elinden, tornasından değil; gönlünden çıktığını zannedersiniz.
Konya’nın tüm kadim eserleri onun dükkânında kâh durak, olur kâh imame… Kâh pul olur, kâh kamçı…
Nurettin Küçükokka imzalı doksandokuzluk bir kuka tesbihten neş’et eden zikrin âvâzı, Mevlana Müzesi’nde murakabeye duran bir dervişin gönül sızısına karışarak Zuhal yıldızına dek uzanır. O esnada Valide Sultan adına tecdiden inşa edilen Aziziye Camii’nin bakır alemine konan bir güvercin “hû” diye ses verir: Hû…
Her bir cami, mimarının hünerini sergiler. Kubbeden mihraba; müezzin mahfilinden son cemaat yerine ve oradan şadırvana kadar mimarın kabiliyetleri, gören gözlere, anlayan bakışlara hafî bir ustalık sırrını fâş eder.
Tesbihler de ustalarından izler taşır.
Her ustanın imâmesi, durağı, tepeliği, pulu, kamçısı birbirinden farklıdır. Bir tesbihte Nuri Usta’nın imzası vardır; diğerinde Alparslan Usta’nın, bir diğerinde de Önder Usta’nın…
Tesbih taneleri arasında dizilen duraklar, nişâneler, pullar; tesbihin başlama ile bitiş noktası arasına konuşlandırılan imâmeler birer sanat eseri gibidir…
Taşların arasından, ağaçların dallarından, meyvelerin çekirdeklerinden, hayvanların boynuzlarından, dişlerinden çıkıp gelen her bir tesbihin ayrı bir hikâyesi vardır. Tıpkı bir zaman içinden yangın geçen Aziziye Camii’nin hikâyesi gibi… Camiin hasret yangınını Sultan Aziz Han söndürür ve validesi adına yeniden inşâ eder.
Tesbih ustaları da ipleri kopup her bir tarafa dağılan, imameleri kırılan, kamçıları çözülen tesbihleri ihyâ eder…
Aziziye Camii’nde imamın ardında uzayıp giden saflara dizilen Nurettin Usta’nın tesbihleri içten dualara karışır!
Muhatabımızın eserleri Abdürrahim Karakoç üstadın Mihriban’ı misali elden ele gönülden gönüle tüm Türkiye’yi dolaşır.
Yar deyince kalem elden düşüyor.
Gözlerim görmüyor aklım şaşıyor
Lambada titreyen alev üşüyor
Aşk kâğıda yazılmıyor Mihriban
Tesbih sanatı günümüzde sayıları gittikçe azalan ustaların ellerinde hayatiyetini sürdürme çabasında…
Tesbih üstadları, ustalarından öğrendiklerini aktaracak, sanatlarını devam ettirecek çıraklarını dört gözle bekliyor.
Konya’da Mevlânâ Müzesi’ni, Karatay Medresesi’ni, Aziziye Camii’ni bir de Nurettin Usta’yı gördüm.  Selçuklu, Osmanlı ve hâsılı Anadolu sanat ve irfanını; Ahilik ve fütüvvet kültürünü topyekûn yaşayan ve yaşatan Nurettin Usta’yı…

İbrahim Ethem Gören/26.01.2024-Yazı No: 563