Anadolu'nun asla batmayan güneşi Yunus'un şiirleri, iki dünya medeniyetinin şiirleridir.

Şiir kelimelerle düşünceleri duygulara, duyguları düşüncelere dönüştürme ustalığıdır. Yağmur yüklü bulutlar gibi, düşünce yüklü duyguları anlatmada, hangi dilden yararlanıldığından daha çok, hangi gerçeğin dile getirildiği önemlidir. Güzel olan dil değil, yakalanan gerçektir. Gerçek olan ölümsüzdür, ölümsüz olan gerçektir. Gerçeğin şiirini yakalayan, hayatın şiirini yakalar. Her hayat bir yok oluş değil, bir var oluş öyküsüdür.

Yunus'un şiiri hayatın şiiridir, hayatı yaşanır kılmak için, hayatın içindeki ölümsüz hayatı şiirleştirir. Sınırsız zenginliklerle dolu ölümsüz hayatı, Aziz Mahmut Hüdai ''Sen çıkarsan aradan / Kalır seni yaradan'' dizeleriyle özetler. Onların şiirlerindeki derinlik yalınlıktan kaynaklanır, ne bir kelime eksik, ne bir kelime fazladır. Onlar kalemleriyle değil, gönülleriyle yazarlar. Onlar dilleriyle değil, gözleriyle konuşurlar. Onların dili, hayatın dilidir.

Necip Fazıl'ın ''Yunus Emre Hassasiyeti'' başlıklı konuşmasında vurguladığı gibi: ''Ölmezlik çapının adamları, dünyanın her yerinde aynı kanuna bağlıdır. Kendi asliyeti içinde milli ve bu asliyete erişme nisbetinde beşeri.'' Hayatlar hayatını bulan, şiirler şiirini yakalayan Yunus, yalnızca ''Bizim Yunus'' değil, aynı zamanda ''Onların Yunusu'', bütün ''Dünyanın Yunusu''dur.

Yunus'un şiirlerinin okunduğu ve konuşulduğu yerde, yalnızca dinleyenler değil, dağlarıyla, taşlarıyla, ovalarıyla ve denizleriyle dünya ve herkes susar. Onun şiirlerinin oluşturduğu büyük çekim alanı içinde, konuşulur gibi susulur, susulur gibi konuşulur. Üzümün üzüme baka baka olgunlaştığı gibi, insanlar da, ölümsüz şiirleri okuya okuya, dinleye dinleye olgunlaşırlar.

Sezai Karakoç'un ''Yunus Emre'' kitabında anlattığı gibi, ''Bir yandan Mevlana'nın ışık felsefesi, bir yandan Hacı Bektaş''ın arı insan ocakları, baştanbaşa Anadolu'yu yenilerken başlarında Yunus olmak üzere, gelen büyük şiir ustaları, bütün insanlığı, buldukları eşsiz ustaları, bütün insanlığı, buldukları eşsiz hazineyi paylaşmaya, ölümsüz hayatın şiirini yakalamaya davet ederler. Onların şiiri, bütün insanlığın şiiridir. Onların çağrısı, bütün insanlığa çağrıdır.

Yunus'un sesi, Anadolu'nun sesi olduğu kadar ölümsüzlüğü arayan dünyanın da sesidir. Onun sesine kulak verenler, hayatın şiirini yakaladıkları gibi, iki dünyada da kurtuluşa ererler. Onların peşinden gidenler ''Rüzgâra bir koku ver ki, hırkandan / Geleyim izine doğru arkandan'' diye seslenirler. Ve ilk "İki Güzel İnsan"la başlayan,"Ölümden Sonra Kalkış Günü"ne kadar devam edecek ölümsüzlük kervanına katılırlar.

Bütün insanlığın, bütün insanlığa yaşanır bir dünya armağan edebilmesi için, herkesin Yunus'un şiir dünyasında yok olmayı, göze alması gerekir. Dünyanın hangi ülkesinde yaşarlarsa yaşasınlar, "Bütün insanlar Yunus'ta ölüp, Yunus'ta dirilmeli, yeni bir kimliğe bürünmelidir." diyenlerin sayıları ne kadar artarsa, bütün ülkelerde o kadar az kadar kan dökülür, o kadar az gözyaşı akar.
Ve savaş yılları barış yıllarına dönüşürler.

Yunus'un şiiri, insanın var oluşunun şiiridir.  İnsan sevmeyince sevgili bulunmaz. Dünyada sevmeyen sevilmez.