Türk musikisinin son büyük üstadı Prof. Dr. Alâeddin Yavaşça üstadımıza rahmeti vesile kılarak hazırladığımız vefeyât dosyasının ikinci ve son bölümünde Prof. Dr. Ahmet Hakkı Turabi`nin ve Op. Dr. Turgay Yücel`in şahitlikleri yer alıyor. 

İbrahim Ethem Gören: Ahmet Hakkı Bey, garî k-i rahmet olsun, üstad Alâeddin Yavaşca ile teşrik-i mesainiz nasıl başladı?

Prof. Dr. Ahmet Hakkı Turabi: İbrahim Ethem Bey, bugün rahmet-i Rahmân`a tevdi ettiğimiz Alâeddin Yavaşca hocamız hakkında konuşmayı arzu ediyorum. Prof. Dr. Alâeddin Yavaşça Bey, bizim 1.400 yıllık -isterseniz buna İslam mû sikisi deyiniz, isterseniz İslami Türk mû sikisi deyiniz- geleneksel mû sikimizde, özellikle Mızıka-yı Hümâyû n`un kurulmasıyla beraber 1826 tarihinde Mehterhane`nin lağvedilip Mızıka-yı Hümâyû n`un kurulmasıyla beraber Batı müziğinin tesiri çerçevesinde Dede Efendi`nin bile artık bu işin tadı kaçtı' deyip Hicaz`a, Hac seyahatine çıkmasıyla başlayan bu süreçte, gerek Zekâi Dede, gerek Hacı Â rif Bey ve ismini sayamadığım pek çok bestekârın aslında meyvesi olan bir üstattır... Türk musikisi alanında hem bestekârımızdır hem de aynı zamanda ses sanatçısıdır, icrâkârıdır. 

Şimdi, gerek icracı olarak ve de gerekse Sadettin Kaynak üstattan beslenen ve de gerekse İstanbul da talebelik yıllarından beri başlayan ve büyük üstatlardan aldığı icra tavrını, klasik üslubu en güzel bir şekilde son yıllara kadar -rahatsızlandığı son yıllara kadar- devam ettiren ve bu husustaki çabası, gayreti her daim taptaze bir şekilde hayat bulan çok önemli bir sanatçıyı, çok mühim bir mücadeleci ruhu kaybettik. 

`height=

Prof. Dr. Ahmet Hakkı Turabi

'Alâeddin Bey`le yolumuz iki noktada kesişti.'

Alâeddin Bey le bizim yolumuz iki noktada kesişti. İlki 1992 yılındadır. O tarihte Marmara Ü niversitesi İlahiyat Fakültesi ne Türk Din Mû sikisi Anabilim Dalına Araştırma Görevlisi olarak göreve başlamıştım. O yıl Sayın Profesör Doktor Mustafa Fayda hocamın önerisi          -sadece öneri olarak da kalmadı- ve aynı zamanda teşvikiyle -fakiri özellikle bu Türk mû sikisiyle ilgili gerek yetişmem hususunda, gerek dini mû siki tavrı, icra tavrı ve klasik Türk müziği icra tavrıyla yetişmem hususunda- ve gayretleri neticesi olarak fakiri İstanbul Teknik Ü niversitesi Türk Müziği Devlet Konservatuarı`nda özellikle Bekir Sıtkı Sezgin merhum üstadın ve Profesör Doktor Alâeddin Yavaşça Bey in icra-yorum derslerine katılmamı tavsiye etmişti. Mustafa hocam bunun için ön görüşmeleri de sağladı. Ve fakir de o yıl bu derslere katılarak her iki hocamızın da bu anlamda rahle-i tedrî sinde bulunma şerefine nâil oldu. 

Daha sonra benim Ü rdün seyahatim akabinde doktora tezine başlamam bu derslerimizi inkıtaa uğrattı. Bununla birlikte bilhassa o günü hiçunutamam ve bunu özellikle anlatmak isterim. 

`height=

Necip Gülses, Melihat Gülses, Osman Akbaş, Prof Dr Alâeddin Yavaşca, Ayten Yavaşca, Tülin Korman, Prof. Dr.   Ahmet Hakkı Turabi, Prof. Dr. Hüsamettin Olgun

Tabii ki, buyurunuz Ahmet Hakkı Hocam.

'İbn Sina`nın Kitabü`ş-Şifa`sında Mû siki' isimli doktora tezimi bitirdim. 

Tarih?

Sene 2012. Bu tezimiz oldukça da zor bir tezdi. Zor bir süreçten geçti. Tez bittikten sonra jürinin teşkil edildi.

Jüride kimler vardı?

Dr. Nuri Özcan hocam danışman sıfatıyla jürideydi. Gerek Dr. Nuri Özcan hocamla ve de gerekse Prof. Dr. Mustafa Fayda hocamla birlikte istişare ederken özellikle Profesör Doktor Alâeddin Yavaşca Bey in, Profesör Doktor Selahattin İçli Bey in isimleri gündeme geldi. Profesör Doktor Muhittin Serin Bey ve Profesör Doktor Mustafa Fayda hocalarımın da dahil olmasıyla birlikte beş kişilik bir jüri heyeti teşekkül etti. Bu jüriye aynı zamanda hem misafir olarak da hem de yedek üye olarak Profesör Doktor Mustafa Tahralı hocam da katıldı. 

Çok sağlam` bir jüri teşkil edilmiş. Heyecanlı mıydınız?

Bittabi; Yıllarımı vererek çalışmayı nihai noktaya getirmiştik. Ama ilk çalışmalar olması hasebiyle  oldukça heyecanlıydım. 

Sonra;

2002 Ramazan-ı Şerif ayında, bir akşamüstü saat 16:00`da Marmara Ü niversitesi İlahiyat Fakültesi nde jürimizle buluşmak üzere randevulaştık. 

Tezinizi önceden takdim etmiş miydiniz?

Ben bizzat tezlerimi hem Selahattin Bey e hem de Alaattin Bey e fakültelerinde, konservatuvarda bizzat teslim ettim.

Sonra aradan birkaçhaftalık bir sürecin geçmesiyle beraber ben hocalarımı gittim arabayla fakültelerinden aldım. Daha sonra da fakülteye, bizim fakültemize intikal ettik. Tabii jüri savunmaya geçerken jüride bir başkan olur, jüri başkanı olur ve o sınavı yönlendirir, sevk eder. Bu çerçevede başlamadan önce Mustafa Fayda Hoca bir söz aldı ve o jüride herkesin hem yaşça büyüğü hem de sanat anlamında üstadı olan Alâeddin Bey e başkanlığı üstlenmesini rica etti. 

Heyecanınız ziyadeleşmiş olmalı!

Tabii bu benim heyecanımı da ifade ettiğiniz gibi daha da perçinledi, ziyadeleştirdi. Bu çerçevede çok korkarak girdiğimiz bir sınavda Alâeddin Bey başkan olarak sınavımızı yönetmeye başladı. 

Alâeddin Bey evvelemirde kelâma nasıl başladı?

Şöyle başladı söze; 'Efendim, biz üstatlarımızdan hep duyardık' dedi ve sözlerine şöyle devam etti. 'Gerek el-Kindî `nin ve de gerekse bilhassa Müslüman bir Türk düşünürü olması açısından ve Batı nın 'filozofların prensi' olarak tanıdığı ve bize de tanıttığı İbn Sina`nın müzikle ilgili risaleleri olduğundan bahsetmişlerdi. Ve bu risalelerde bilhassa müzikle ilgili teorik ve pratik konulara girmelerinden dem vururlardı ve biz de hocalarımızı, üstatlarımızı hayretle dinler ve bundan etkilenirdik; '

Alâeddin Hoca konuşmasının o yerinde hocalarından bahsetti ve bu arada duygulandı. Ve o arada gözleri yaşardı. Yaşlı gözlerle, ağlayarak konuşmasını şu şekilde sürdürdü. 'Bu kitapların dili özellikle Arapça olması hasebiyle nasıl biz bunları anlayabileceğiz? Bin iki yüz yıl ötesinden, bin yıl ötesinden sesleniyorlar, nasıl anlayacağız? Acaba bunları, böyle ileride gençler çalışır mı? Çalışmaz mı?' diye bunları düşünürken bir de baktık ki, değil konservatuvarda ülkemizin en güzide ilahiyatında, Marmara İlahiyat`ta Türk Din Mû sikisi Anabilim dalında bu çalışma yapılmış ve &ndash fakiri kastederek- harika bir tercüme yapmış delikanlı. Baştan sona hem tercümeyi okudum hem de inceleme kısmını okudum. Hem metni okudum, hem inceleme kısmını okudum, Delikanlı inceleme kısmında da mükemmel tahliller yapmış ve İbn Sina nın gerek müzik düşüncesini, gerek müzik felsefesini, gerekse müzik teorisiyle, nazariyatıyla ilgili konuları ortaya o kadar güzel koymuş ki hayran kaldım ve çok duygulandım. Her bir sayfasını ağlayarak, gözyaşı içerisinde okudum ve Cenab-ı Allah a şükrederek okudum. İnşallah bunun devamı da gelir. Bunun inşallah devamı da Farabi olur.' 

Bu durumda heyecanınız da gitmiş olmalı?

Gitmez mi! O günkü o konuşmayı hiçunutamam. Zira bu konuşmadan sonra hem jürinin, hem de benim özellikle tez ile ilgili gerek endişelerim, gerek 'jüri nasıl bakar nasıl, ne der?' bununla ilgili kafamdaki bütün soru işaretleri gitti. 

Sonra neler oldu jüride?

Alâeddin Bey sonra Selahattin Bey e sözü verdi. Selahattin Bey de aynı şekilde övgü dolu sözler ifade etti. Teşekkür etti. Birkaçnoktada, özellikle müzik teorisi, dörtlü ve beşli aralıklarla ilgili tespitlerimizden dolayı bizleri tebrik etti.

Daha sonra gerek Muhittin Serin hocamız gerek Mustafa Fayda hocamız ve gerekse diğer hocalarımız da tebrik ettiler ve o gün yaklaşık iki saat süren bir doktora jürimizde oy birliğiyle Doktor unvanını verdiler ve elhamdülillah ben bu unvanı Alâeddin Yavaşca  Bey in ilanı ile aldım. Bu da benim için hayatımda hiçunutamadığım bir gün oldu, unutamadığım bir onur ve şeref oldu. 

Tabii daha sonra jürimiz dağıldı. Az önce de bahsettiğim gibi Ramazan günü, bir de kış ramazanı, iftar da erken saatlerde; Biz hocalarımızla beraber 'buyurun iftara gidelim, yemeğe gidelim' dedik. Selahattin Bey rahatsızlığından dolayı özrünü beyan etti,
evine gitmek istedi. Alâeddin Beyin de iftarı hanımefendiyle evinde açma âdeti ve sözü varmış. O da evine bırakılmasının daha uygun olacağı yönündeki görüşüyle bizlerden izin istedi. Tabii ben de o pür heyecan ile hemen hocalarımızı aldım.
Her ikisini de evlerine bıraktım. Ellerini öptüm. Hayır dualarını da alarak kendileriyle vedalaştık. 

Jüri ile başlayan süreçdaha sonraları nasıl devam etti?

Bu çerçevede gerek Selahattin hocam ile -vefât edene kadar- gerekse Alâeddin Hocamla -vefât edene kadar- münasebetlerimiz devam etti.

Daha sonra Erzurum İbrahim Hakkı Hazretleri ile ilgili Erzurû mî İlahiler isimli kitap çalışmamız ve beraberindeki albüm çalışmamızda da Alâeddin Yavaşca hocamdan bizzat Hicaz makamındaki 'Ey Yaradan Allah' sözleriyle, kelimeleriyle başlayan ilahisi konusunda müsaade istedik, albümü okuyabilme okuma anlamında. 

Müsaadeyi hemen aldınız mı?

Şöyle; Hocam 'bir şartla' dedi. 'Hay hay efendim, buyurun' dedim. O da 'yayınlanmadan önce bana dinletmeniz şartıyla' dedi ve ekledi: 'Bazen böyle izin alınıyor, sonra da eserde değişiklikler yapılıyor' dedi. Ben de 'hay hay' dedim. Albümü yayına vermeden önce ses kaydını yapar yapmaz hocama dinlettim. Hocam da onayladı. Hatta özellikle İbrahim Hakkı Divanı ndan tashih ederek -güftesini sadece -tabii ki asla beste değil, haşa ve kellâ- güftesini tashih ettiğimiz haliyle kendisine arz ettik. O da bundan ziyadesiyle memnun oldu.

Daha sonraları;

En sonda da 2011-2012 yıllarında da güzel birlikteliğimiz oldu. Alaeddin Bey bir dönem de bizim de içinde bulunduğumuz Amasya Altın Elma Beste Yarışması`nda jüri üyesi olarak katılmıştı. Orada da güzel bir birlikteliğimiz oldu. 

O şimdi sevdiğiyle beraber;

İnşallah o şimdi sevdiğiyle beraber, sevdiğine kavuştu. Bizim itikadımız, inancımız odur ki Rabb im inşallah bizlerde uyandırdığı heyecanla duygu ve dünyasıyla ve bir olan Cenab-ı Allah`a davet çerçevesindeki gayretleri ve teşvikleri çerçevesinde kabrinin de bir cennet bahçesi olacağına, olduğuna itikadımız tamdır. 

Rabb im rahmetiyle muamele eylesin. Merhametiyle muamele eylesin.
Her daim, her gün hocamız dualarımızda yeri olacaktır. Menzili mübarek ola diye bu röportajı da burada noktalamak isterim.

`height=

Genel Yayın Yönetmenimiz İbrahim Ethem Gören ve Prof. Dr. Ahmet Hakkı Turabi ile 14. Amasya Altın Elma Beste Yarışması nın final programında

Teşekkür ediyorum Ahmet Hakkı Hocam. Alâeddin Beye rahmet olsun.

Ben de teşekkür ediyorum İbrahim Ethem Bey.

Büyük bir musiki üstadını, büyük bir insanı, önemli bir tıp doktoruna kaybettik.

Op. Dr. Turgay Yücel

Genel Cerrahi Uzmanı

`height=

Prof Dr. Alâeddin Yavayca, Op. Dr. Turgay Yücel ve Op. Dr. Ferhat Gega 

Dr. Alâeddin Yavaşça Bey Pınarhisar Atököy`deki yazlık evine geldiklerinde zaman zaman başhekimlik hizmetinde bulunduğum Lüleburgaz Devlet Hastanesi`ndeki başhekimlik döneminde ve daha sonra da Özel Medikent Hastanesi`nde muhtelif sebeplerle misafirimiz olmuştur. 

Çok latif bir ses tonu ve akıcı Türkçesi ile renk verdiği sohbetlerini dinlemeye doyum olmazdı hocamızın. 

Bu imtidâd-ı cevre kim bahtın şitâbı var

Mihnet-medâr olan feleğe intisâbı var

Eyler nesim-i subhu bize gird-bâd-ı gam

'Bu rû zgâr-ı bî -mededin inkılâbı var' isimli Lemi Atlı`nın bir şarkısını Cumhurbaşkanı Celal Bayar`ın da bulunduğu bir toplantı ortamında Adnan Menderes`in ricasıyla okuduğunu anlatmış daha sonra da yine Adnan Menderes`in talimatıyla bu yasaklanmış şarkının radyodan da yayımlanma hikâyesini önemle anlatmıştı. Bu şarkının radyolarda okunmasından sonra o güne kadar sadece batı müziğinin icra edildiği radyolarımızda, Türk sanat mû sî kisi üzerindeki örtülü yasağın son bulmuş olduğunu ifade etmişti.

Eşi Ayten Hanım ile çok mutlu bir hayatları vardı. Çocukları yoktu. Bildiğim kadarıyla İstanbul`da avukat olan erkek kardeşinin biri diş hekimi olan evlatlarından başka yakın akrabası yoktu. Kış aylarını İstanbul`da yazları da Pınarhisar Ataköy`de geçirirdi. 

Tıp fakültesi yıllarındaki anıları ilgimizi çekerdi. O yıllarda, devrin seçkin kişilerinin kabul edildiği İbnülemin Mahmut Kemal İnal`ın sohbet ortamlarından büyük feyz aldığından, büyük saygı ifadeleri ile bahseder ve o devrin kültür ve sanat dünyasından tanıdığı kişilerden hatıralarını aktarırdı. İbnülemin Mahmut Kemal İnal`ın Bayezid Mercan`daki konağında mû siki programlarına katılıp sohbetlere iştirak ettiğini ve orada icralarda bulunduğunu, üstadın doktorluk hizmetlerini de üstlendiğini anlatmış idi. Hiçevlenmemiş olan İbnülemin Mahmut Kemal İnal`in kalçasına iğne yaptırırken mahremiyetine inanılmaz derecede itina ettirdiğini, sadece enjeksiyon yerinin görülmesine müsaade ettiğini gülümseyerek anlatmıştı.

Kendisinden bizler de gerek mesleki gerekse kültür sanat açısından çok şeyler öğrendik. Kendisi hakkında övgü ile anlatılacak çok konular var hocamızın.  Hayatının son yıllarında muhtelif ameliyatlar geçirmek zorunda kalmış ve İstanbul`da çok iyi bakım gördüğü bir özel üniversite hastanesinde uzun aylar hatta yıllar süren tedavi süreçleri ile karşı karşıya kalmıştı.  Mal varlığını da tümüyle öğretim kurumlarına bağışlamıştı.

Bizler büyük bir musiki üstadını, büyük bir insanı, önemli bir tıp doktoruna kaybettik. Rabbim rahmetiyle muamele buyursun.