`height=

Ü AK tarafından 25.01.2022`de yayımlanan karar olumlu-olumsuz çok ses getirdi. Akademik yayınlarla ilgilenen ve takip eden değerli akademisyenlerimizin görüşleriyle yazı serimize devam ediyoruz:

Prof. Dr. Zekeriya YERLİKAYA / Kastamonu Ü niversitesi, Eğitim Fakültesi

'Konu ile ilgili, bundan önceki yazı dizilerinde, bazı akademisyenlerimiz önemli görüşler beyan etmişlerdi ve o görüşlerin çoğuna katıldığımı ve işin teknik boyutundan ziyade, bazı tespit ve önerilerimi içeren genel bir değerlendirmeyi bu yazıda yapmak istediğimi baştan ifade etmek isterim.

Avcı/yağmacı dergiler şeklinde tabir edilen, ayrıcapredatory dergiler olarak da bilinen bazı dergiler sadece ülkemizde değil diğer ülkelerde de son yıllarda bir sorun olarak görülmeye başlanmıştır. Son dönemlerde yapılan bu tür tartışmaları doğru bir zemine oturtabilirsek, bu alanda ülkemizde yapılan bilimsel araştırmaların neticesinde üretilen yayınların kalitesinin ve sayısının artırılması için gelişmeleri bir fırsata dönüştürebiliriz. 

İnternet vb ileri teknoloji kitle iletişim teknolojilerinin ülkemizde kullanılmaya başlandığı ve akademide araştırmaya başladığım 1990`lı yıllarda bu tür tartışmalar yoktu. İlerleyen yıllarda, bilim ve teknolojideki araştırma ve gelişme faaliyetleri de büyük ivme kazanmıştır. Bu gelişmelerin neticesinde de, bilimsel bilginin üretim hızı ve miktarı da katlanarak artmıştır. Gelişen iletişim teknolojilerinin etkisiyle, araştırma sonuçları basılı ortamlardan ziyade e-dergi, e-kitap vb elektronik araçlarla yayımlanmaya başlanmıştır. 2000`li yıllardan bu yana bu değişim çok hızlı bir şekilde devam etmektedir. 

Mevzuat noktasında bu değişim hızına, zaman zaman ülkelerin ayak uydurmakta zorlandığı kanaatindeyim. Mevzuatın ve uyulması gereken standartların yetersiz olduğu, bir yerde de kaliteli hizmet ve ürünün ortaya çıkması zordur ve ayrıca bazı suiistimallere de kapı aralandığı kanaatindeyim.  

Araştırmaya ilk başladığımız zamanlar (1990`lı yıllar), danışman hocalarımızın bizden beklediği etki değeri yüksek dergilerde araştırma sonuçlarımızı yayımlamak, dergilerinde hedefleri ve kriterleri de yaygın etkisi yüksek olabilecek özgün çalışmaların sonuçlarını yayımlamak idi. Bugün gelinen noktada bu durumdan uzaklaşıldığını düşünüyorum.

Makale yayımlama süreçlerinde tartışılan bu tür dergiler arasında, bilimsel olarak dünyada etki değeri çok iyi olan, makale değerlendirme süreçlerini şeffaf ve akademik usule uygun olarak yürüterek kuruluş amacına hizmet eden dergiler de az değildir.

Bilim insanlarımızdan bir kısmının bu tür dergilere yönelmesinin birçok sebebi olabilir. Bizim ülkemizde yapılan bilimsel araştırmalardan elde edilen ve etki değeri yüksek dergilerde yayımlanabilecek kalitede olanbilimsel çalışmalarının sonuçlarının da, yabancı dil sorunu, yayımlama süresi vb nedenlerden dolayı etki değeri düşük dergilerde yayımlanarak belki de hak ettiği değeri alamadıklarını düşünüyorum.

Kanaatime göre, Doçentlik başvurularında ve üniversitelerin atama kriterleri de akademisyenlerin üzerinde yoğun bir yayın baskısı oluşturmaktadır. Bu kriterler çağın ve ülkemizin gerçeklerine uygun bir şekilde gözden geçirilmelidir. Yayınlarla evrensel bilgiye katkı ile birlikte, üretilen bilginin toplumsal sorunların çözümüne ve bu bilginin patentleştirilerek endüstriyel uygulamaya katkısını da sorgulamalıyız ve dikkate almalıyız.

Ü niversitelerin atama kriterleri yönergelerine, iki yıl gibi kısa bir sürede sözleşmesi yenilenecek olan insanların önüne çok ağır şartlar (kabul süresi en az bir yıl süren makale vb) koyarsanız insanları etik olmayan durumlara sürükleyebilir veya bu durumlara kapı aralayabilirsiniz. Akademide zaman zaman tartışılan etik sorunlardan sadece çalışanlar sorumlu değil birçok durumda yöneticilerin de sorumluluğu olduğu kanaatindeyim.

Doçentlik ve kadro atama kriterlerinde, sosyal sorumluluk kapsamında yapılan çalışmaların (sanayide danışmanlık, alanı ile ilgili Ar-ge ve üretim yapan firmalarda ortaklık ve proje danışmanlıkları, MEB okullarında akademik danışmanlık, STK larda alanı ile ilgili bilimsel çalışmalar, seminer, konferans, çalıştay vb faaliyetler) doçentlik başvurularının değerlendirilmesinde ve üst unvan atamalarındaki katkısı hak ettiği değeri almalıdır. Bir başka ifade ile, ulusal çapta topluma yapılan katkıların değeri, uluslararası boyutta yapılan makale, bildiri vb çalışmalardan fazla veya en az o çalışmaların değeri kadar olmalıdır.

Doçentlik başvurularında, predatory dergiler ve etik ile ilgili konuların jüri üyelerinde ziyade, Ü AK bünyesinde, ayrı bir komisyon tarafından değerlendirilip sonuçlandırılması, jüri üyelerin görevini de dosyayı sadece bilimsel açıdan değerlendirmekle sınırlı olmalıdır.Böyle bir yaklaşım değerlendirmelerin niteliğini de artırabilir.

2010`lu yıllardan sonra akademide Ar-Ge ile üretilen bilginin yayına dönüştürülmesiyle ulusal ve uluslararası yayın sayısındaki artışla birlikte (her ne kadar yeterli düzeyde olmazsa da) üretilen teknik bilginin üniversite-sanayi işbirliği, teknokentler ve teknoloji transfer ofisleri üzerinden endüstriyel uygulamaya geçirilmesine yönelik güzel çalışmalar yapılmakta, bu alanlarda bir hareketlilik başlamıştır.

Bilim insanlarımızın yoğun işleri arasında, bireysel ve/veya kurumsal olarak bilerek ve kasıtlı olmayan hatalar da yapılıyor olabilir ve bu yoğunluktan istifade edip menfaat devşirmeye kalkan insanlar da olabilir. Bu nedenlerden dolayı yapılan veya bundan sonra yapılacak olan düzenlemeler bu tür tartışmaların sona erdirilmesi açısından da önemli olacaktır. 

Sonuçolarak;

Ü niversitelerarası kurulun bu konu ile ilgili aldığı son kararını doğru ve geçalınmış bir karar olarak buluyorum. Bu konu üzerinde paydaşlardan alınacak geri bildirimlerle süreçiçerisinde daha sağlıklı sonuçlara ve düzenlemelere ulaşılabileceğine inanıyorum.

Yukarıda da ifade ettiğim gibi, bilimsel araştırma ahlakı ve etik kurallar, yağmacı dergiler vb konularla ilgili dosya üzenindeki değerlendirmelerin Ü AK`da bir komisyon tarafından yapılıp, jüri üyelerinin de bilimsel açıdan dosyaları değerlendirmeleri, bu süreçlerin kalitesine olumlu yansıyacağı kanaatindeyim. 

Geçmişte bazı kararların alınmasında belki geçkalındı, geçmişe takılmayalım, bunlardan ders çıkarıp istikbale yürüyelim. Dönemin mevzuatına aykırı hareket edenler ve bir takım organize işlere bulaşanlar için de tatbikî hukuki kurallar çerçevesinde gereği yapılmalıdır. Bilim araştırma ahlakına, etik kurallara bilerek aykırı hareket edenler ve dönemin mevzuat eksikliğinden bu durumları istismar edip, bu durumdan çeşitli maddi menfaatler sağlayanlar süreçiçerisinde zaten deşifre oluyor. Bunlar diğer insanların ve halkın vicdanında da mahkû m olmaktalar.

Bu tür sorunları yaşamak istemiyorsak, yükseköğretim sistemimizi yeniden gözden geçirip, gerekirse yeni bir yapılanmayla, geçmişte yapılan hatalardan ders çıkararak ve bu hatalara fazla takılmadan, manevi açıdan güçlü, ehliyetli ve liyakatli insanlar yetiştirecek ve bu insanların ehliyet ve liyakatlerine göre görevlendirecek bir iradeyi, her alanda daima kaliteyi ve verimliliği esas alan bir sistemi inşa edip uygulamaya geçirmeliyiz. Unutmayalım ki, evrensel değerlere bağlı ve saygılı, ehliyetli ve liyakatli kaliteli insanların yapacakları işler de kaliteli olacaktır.'