`height=

Şehirlerde dün bugüne bugün de yarına halkının yaşam tarzı, inanışları, örf, âdet ve gelenekleriyle taşınır. Kent sakinlerinin kimlik inşasında yaşanmışlıkların ve dahi âdetlerin

önemli bir yeri vardır.

Şüphesiz İstanbul tecrübe edilmiş yüzlerce, binlerce âdet, inanış ve uygulamaya sahne olmuş. Bizim çabamız İstanbul`un unutulmuş kimi âdetlerini İttifak gazetemizin hoş kokulu satıraralıklarında küçük bir sığınma sahnesi olarak değerli okuyucularımızın gündemlerine taşımak.

Asırlar boyunca bu toprakların insanlarının yaşadıkları, yaşattıkları kuşaktan kuşağa devşirdikleri âdetler İstanbul`a ruh İstanbullulara kimlik kazandırmada önemli roller üstlenmiştir.

Kadim İstanbul`da uygulanagelen binlerce âdet vardır ki bunların bazısı unutulmaya yüz

tutmuş, bazısı da toplumun hafızasında arka plana itilmiştir. Bundan böyle zaman zaman köşemizde İstanbulluların unutmalarına gönlümüzün rıza göstermediği âdetlerimize ayna

tutmaya çalışacağız. Çünkü, bizden önce yaşayıp da ebedî âleme sırlanan yedi tepe`li şehrin güzel insanlarının gönül evlerinde hassas bir kuyumcu maharetiyle geliştirdikleri âdetlerimiz Müslüman irfanının, Türk kültürüyle harmanlanmasıyla ortaya çıkmış nevişahsına münhasır umdelerdir. Sözkonusu umdelere İstanbul`un âdetlerine göz ucuyla dahi bakıldığında sıradan insanların afâkî âlemlerindeki basitliğin, buna mukabil, enfüsî dünyalarındaki incelik ve ihtişamın yansımaları görülür. Adaleti, yardımlaşmayı, vefâyı, diğerkâmlığı omuzlarının üzerinde kutlu bir değer olarak mütemadiyen yükseltmiş bulunan ve her daim Hakk`ın hatırını gözeten insanlarımızın hâlet-i ruhiyelerini tek bir mısraya sığdırmak mümkündür: 'Â yinedir bu âlem her şey Hakk ile kâim/Mir`at-ı Muhammed`den Allah görünür dâim.'

Doğumdan ölüme tahsil hayatından ticaret ve komşuluk hukukuna kadar hemen tüm İstanbul âdetlerinin ortak yönü kanaatimizce ihsandır. İhsan ise kişinin kulluğunu bir adım öte insanlığını sürekli hatırında bulundurarak insan eşref-i mahlukât olarak kalabilmeyi başarmasıdır. Osmanlı Cihan Devleti asırlarında İstanbul`da hayat sürmüş bulunan atalarımızın sırrı ise şüphesiz insan-ı kâmilliklerinde mündemiçtir.

`height=

Görücülük.

Böyle bir girişten sonra Es İstanbul`un evlenme âdetlerinden 'görücü'lüğü teşrih masasına yatıralım.

Osmanlı İstanbul`unda bekâr erkeklerinin evlenmelerinde anne, hala, teyze, kızkardeş gibi yakınlarının payı büyüktü. Evlenme çağına gelen ve aile geçindirebilecek bir meslek, sanat, zanaat sahibi delikanlılar ailesine mensup kadınların baş göz etmesiyle dünya evine giderdi. Bu hususta önce evlenecek olan gencin istekleri gözetilir, bu istekler doğrultusunda münasip bir kız evladı arayışına girilirdi. Böylelikle evlenmeyi murat eden güveyi adayının ailesinin arayışları cemiyet içerisinde duyurulur, dostlar, ahbaplar ya da gençleri baş-göz etmede uzmanlık kazanmış, kendilerine 'kılavuz' denilen kadınlar devreye girerek bu arayışa katkıda bulunur, böylelikle gelinlik çağda, kızı olanların bilgisi arayış içerisindeki aileye ulaştırılırdı. 

 

'Küçük hanımı görmeye geldik!'

Münasip bir aday bulunduğunda kız tarafına görücüye gidilir, 'küçük hanımı görmeye geldik' diyerek kapının tokmağını tıklatan görücü heyetini evin en büyük hanımı güler yüzle kapıda karşılayarak evin misafir odasına buyur ederdi. Bu esnada gençkız hazırlanırken genellikle yeşil elbiseler giymeyi tercih ederdi. Görücülere gümüş tepsiler içerisinde kahve ikram eden hizmetçiyle birlikte odaya giren gelinlik kız uygun bir yere kemâl-i edep ve hürmetle oturur, yerinden kalkmayan görücüler, karşılarında bir iskemleye oturan hanımefendiyi bir yandan süzerken diğer yandan ailesiyle sohbet ederdi.

Görücülükte âdet olan bir kahve içimi oturmaktı. Görücü heyeti hanımefendiyi beğenmişse bu durumda kahveler ağır ağır yudumlanır, bu esnada sohbet koyulaştırılırdı. Şayet hanımefendi için bir düşünce hâsıl olmamışsa bu durumda kahveler hızlıca içilerek müsaade istenirdi. Kızın beğenilmesi durumunda evden ayrılırken ziyaretlerinin olumlu geçtiğine dair ipuçları verilerek müsaade istenirdi. 

Kız anası, akşam eve gelen beyine durumu bildirir, böylelikle kızın babası da erkek tarafını ve damadı araştırmaya başlardı. 

Ziyaretten birkaçgün sonra erkek tarafının evinden en yaşlı hanım ya da &ndash varsa- görücülüğe aracılık eden kılavuz kız tarafına giderek söz ve nişan için gün talebinde bulunulurdu. Bu esnada kız tarafı da erkek tarafını ve damat adayını araştırmış olurdu. Araştırmalara bazen istihare süreci de eklenir, kız tarafı damat hakkında olumsuz haberler almışsa istihare devreye alınarak kızlarının verilmeyeceği dolaylı olarak söylenirdi. 

Allah`ın emri Peygamberin kavli; `

Evlilik için her iki tarafın da mutabık olması halinde damadın babası, ailelerinden birkaçkişiyle birlikte kız evine giderek, hanımefendiyi babasından Allah`ın emri, Peygamber Efendimizin kavli ile isterdi. Kızın babası uygun bulursa erkek tarafına içeri mi dışarı mı diye sorardı. Evliliğin 'İçeri olması' damadın içgüveyliği olarak kız evine gelmesi demekti. Bu konu da halledildikten sonra kıza mihir verilirdi. 

Mihir, mihr-i muaccel ve mihr-i müeccel olarak ikiye ayrılırdı. Mihr-i müeccel nikâh bedeli olarak hanımefendiye erkek tarafından verilen altın ya da para cinsinden bir hediyeydi ve bu hediye kızın akranlarının aldıkları mihir bedelinden az olmazdı. Fazlası ise erkek tarafının yapacağı bir ihsandı. 

Dî ni nikâhtan önce erkek tarafının kız tarafına nişan takımı denilen hediyeler göndermesi âdettendi. Nişan takımlarının gözdesi genellikle içinde güzel kokuların, ıtırların, misk ü anberin bulunduğu, kadifeden işlemeli zarif çekmecelerdi. Çekmecenin içerisine değerli mücevherlerle süslü nişan yüzükleri de konurdu. Kurdelalarla süslenen çekmeceler, içinde gelin hanımın elbiselik kumaşlarının ve sair hediyelik eşyalarının bulunduğu bohçalarla, şekerlemelerin, lokumların, mevsim meyvelerinin ve en güzel çiçeklerin yer aldığı tablalarla birlikte kız evine yollanır, nişan merâsiminde yüzükler takılarak taraflar birbirlerine yemek ikramında bulunurdu. Nişan ile düğün arası pek fazla uzatılmaz mümkün olan en kısa sürede düğün merâsimi icra edilirdi. 

YARIN: ESKİ İSTANBUL`DA DÜ ĞÜ N