Mankurtlaştırma, 'Kendi halkına karşı kullanılmak istenen kişinin, derisi kazınmış olan başına ıslak deve derisi sarılır ve böylece elleri, kolları bağlı olarak kızgın güneşin altında bırakılır. Deve derisi kurudukça başı sıkar ve beyni küçültür. Bu uygulamalara maruz kalan bir kişi tarifi mümkün olmayan çok büyük acılar çeker. Eğer hayatta kalmışsa, sadece emirleri yerine getiren, geçmişini hatırlamayan bir köle haline gelir,' şeklinde ifade edilir..

Ü lkemizde çok okunan Kırgız Yazar Cengiz Aytmatov, 'Gün Olur Asra Bedel' romanında 'mankurtlaşma' kavramını dünya literatürüne armağan eder. Mankurtlaşan biri asla geçmişini, babasını, atasını tanıyamaz. Çünkü mankurt, efendisine biat edip itaatte kusur etmez bir köledir artık. Hiçbir şeyi sorgulamaz ve efendisinin istediğini kaba kuvvet kullanarak yerine getirir. Aytmatov`un da bir konuşmasında dediği gibi mankurt, 'düşünme yeteneği olmayan veya muhakeme etme yetisini kaybetmiş, benzerlerinin acılarını hissetmeyen biri'dir.

'Juan Juanlarla savaşıp esir düştüğü için mankurtlaştırılan biri Naymanlar`dan Colaman`dır. Oğlu Colaman`ın yaşadığını öğrenen annesi Nayman Ana oğlunun peşine düşer ve onu bulur. Nayman ana oğlunun yanına gelir ve onunla konuşur. Ama artık bir mankurt olan Colaman anasını, atasını, yerini ve yurdunu hatırlamamaktadır. Nayman Ana ne kadar anlatsa da oğlu öyle hareketsiz durmakta ve boş gözlerle ona bakmaktadır. Dudakları titreyen Nayman Ana ağlayarak, 'Bir insanın elinden malı-mülkü, bütün zenginliği hatta hayatı bile alınabilir de insanın hafızasını almak gibi bir cinayet işlenebilir mi? Diye ağıt yakar. Ve mankurtlaştırılan Colaman, kendisine ana sıcaklığı ile yaklaşarak kim olduğunu hatırlatmaya çalışan öz annesini oklayarak öldürür.'

Bilinen ilk ve en dikkat çekici psikolojik baskı örneği Hasan Sabbah`tır. Haşhaşın etkin maddesi eroin ile keyif ve kendi kafasında kurguladığı cennet algısına inandırma yoluyla şartlandırmaya dayalı yöntemler uygular Sabbah. Ve kendisine mutlak itaatin sonunda hep böyle keyif veren bir yaşam ve intihar saldırıları sonrası bu hayali cenneti vaat eder. Klasik yöntem ise psikolojik faaliyet, propaganda ve beyin yıkama yöntemidir. En sık kullanılan yöntem kimyasal maddeler kullanılarak kişinin düşüncesini etkilemektir. Son yıllarda üzerinde çalışılan ve gündemde olan yöntem ise elektronik implantlar (çip) yerleştirerek kişinin beynini uzaktan kumanda ile yönetme çabalarıdır. Deri altına çip takma uygulamalarından biri İsveç`te gerçekleştirildi bile. İsveçli bir teknoloji şirketinin ürettiği çipler, bir iş merkezinin onayı sonrası insan derisinin altına yerleştirilerek uygulamaya kondu. Şimdilik birkaçkişi üzerinde denenen ve güvenlik kapılarından geçme, kafeteryalardan alışveriş yapma, fotokopi makinelerini kullanma gibi masum işlerde kullanılmaktadır. Sonraki adım ise suçve terörizm artışını engellemek bahanesiyle insanlara çip takılmasının önünü açma olarak görünmektedir. Nihayetinde ise konunun uzmanlarını sıkça dile getirdiği ve beyne çip yerleştirme planları üzerinde yoğun bir çalışma olduğu bilinmektedir.

***

Ne yiyorsan ona döner ve yediklerinle şekillenirsin. Coca cola ve hamburger ile doldurulan mideler ve menşei belli olmayan etlerle şekillenen bir bedenin, ruha yansımaları kaçınılmazdır. Madde ile mana ayrı, hatta zıt mefhumlar gibi algılansa da mana, maddeye giydirilen bir elbise kadar yakındır ona. Özünden kopmuş, dışa bağımlı bir bireyin yazılı, sözlü ve görsel olarak sunulan özüne yabancı kültür unsurlarından etkilenmesi oldukça kolaydır. Ve bu yoğun saldırı nesneleriyle şekillenen zihin örf, adet, gelenek ve göreneklerinden uzaklaşmayı yadırgamaz olur. Dil, kültür, kılık ve kıyafetlerdeki farklılıkla kendini gösteren dönüşüm, içine doğduğu topluma yabancılaşma ile sonuçlanır.

Geçmişi ile bağlarını kopartan birey savrulmaya mahkû mdur. Böyle bir birey, yadırgadığı bir gıdayı uzunca bir zaman reddedip kusmasına rağmen, yedikçe yiyen ve yediğine alışan bir mide mesabesindedir. İki nesil öncesini tanımayan, yazısını okuyup anlayamayan bir irfan seviyesi dizilerle, filmlerle albenisi yüksek ve manadan uzak görsel materyallerle kolayca şekillenir. Harf, kelime, dil, kültür ve medeniyet değerleri üzerinde yapılan her yanlış ameliyat büyük bir cinayettir. Bir milletin geçmişi ile bağlarını koparan ve kimliğinden uzaklaştırmaya dönük yapılanları o millete, girdiği en çetin savaşlar yapamaz.

Kucağına doğduğu topluma yabancılaşan, yeni bir kimlik kazanmaya çalışır. Oysa evrildiği hâl, vatansızlıktır kendisini şekillendiren her çekiçdarbesiyle! Zira hiçbir taklit aslının yerini tutmaz. Kendisi olarak kalamayan bir birey, bambaşka bir medeniyetin çocuğu da olmaz. Gittiği her yerden reddedilir. Büyük bir heves ile çaldığı kapılar şiddetle suratına çarpılır. Ne kaşı ne gözü benzemektedir zira biat etmek istediği milletlere. Tek kullanımlık bir değer atfedilir kendisine. Benimsenmez fakat kullanılıp atılmaya oldukça müsaittir. İşte tam da bu yüzden taş yerinde ağırdır. En çetin kaya dahi olsa, yuvarlanmaya başladığında, toza döner böyle uçsuz bir uçurumun, sonsuz derinliğinde;