Bu hayat nasıl bir hayat?' dedi kadın.

'Dipsiz bir kuyu' dedi gençadam.

'Sende kimsin' der gibi baktı ihtiyar olan...

Ben varken hayatı dipsiz bir kuyu olarak tarif etmek sana mı kaldı der gibi baktı gençadama...

Gençadam alındı, başını önüne eğdi...

Kendini sorgularcasına...

Hakkı var mıydı?

Yokluk belâsı dediğin şu hayatta, hayallerin gemi sen ise bir kaptan mı?

Yok, öyle deme. Hayâllerim var deme, boş boğazlılık etme...

Gemiler hep vardı... Bak dünya terk edilmiş gemilerle kaplı...

Tıpkı eskinin kaplı defterleri gibi...

Okul başlarken nasılda özenle kaplardık o defterleri...

İlk sayfaya nasılda itinayla yazardık verilen ödev notlarını...

Tıpkı hayat sayfamız gibi...

İlk sayfa en temiz, hep temiz... Özenli, düzenli...

Fakat sonra...

Pörsüttüğün ruhuna bir bak... Umarsızca çantana tıkıştırdığın bir zamanların defteri kadar buruşuk, kirli, pis...

Hayallerim gözlerime uykuları haram etti...

Mışıl mışıl uyurken sen, bak ben ne hayâller kurdum senden habersiz... Sen bu dünyada gafil diye adlandırılanlardan mısın? Yoksa yoksa...

'Yoksa ne?' dedi ihtiyar adam...

'Uyuma! Uyuma kalk! Hayat ver artık kendine... Hayat sadece nefes almak mıdır?
Bak hayatına ne kadar da gri... İslenmiş bir cam gibi, yıllar önce kireçlenmiş bi duvar... Bu sen misin?'

Sahi hayâlin neydi senin?

Bir can dost ile konuştum geçenlerde... Afrika`ya gidecekmiş. 'Hayalim bu' dedi...

Hem de minibüsle!

Ve o kadar inanmıştı ki o an ben bile kendimi bir minibüste ve O`nun yanında hissettim...

Hadi minibüs Afrikaya! Neden dersen şoför sorma bize... Gri olmaktan kaçmak diyoruz biz buna...

Beyaz yolcuları...

Beyaz olmayı yeğledik... Ya da olabilmeyi!

Bir can dost 'Bir umuttur yaşamak' dedi..Siyaha ve griye inat.

'Bu hayat nasıl bir hayat dostum?'

'Bak yaşın çok genç. Palavra atma bana...'

'Neden' dedi

Gençlik demek palavra demek miydi?

Gençyorgun olmaz mıydı?

Hayallerimiz olmalı mı? Hayaller, gerçekle aramızda ki bağ mı?

Kalabalıklar...

İçi boş dediğimiz kalabalıkların hayatımıza ve hayallerimize kastı mı var?

Biz adam olabilseydik kastedebilirler miydi? Bak sokakta dans eden hayallere... Sokak lambaları gözlerini kamaştırmasın...

Ruhunda izler mi var seni rahatsız eden... Alelacele tozu alınmış bir sehpa gibisin... Ne kadar da alaca bulaca... Belli belirsiz lekeler sarmış her yanını...

Kapla kendini tertemiz bir defter gibi... At kendini hayâllerle dolu çantana ve dostumun dediği gibi ver elini Afrika... Ya da yok! Nasıl derler, içsel yolculuğa... Çok entelektüel oldu değil mi? İçsel kelimesi hayâllerini yırtmasın, beyninden kazımasın... Seni mantığa davet etmesin... Öyle ya mantığın olduğu yerde ne hayâl nede aşk barınmaz değil mi?

Barınmaz!

Daha salaş ol... Daha sen...

Bak bir duygusallık daha geldi. Bayram! Büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öpüldüğü, dargınların barıştığı ya da mış gibi yaptığı o güzel gün geldi...

Bayramdan bahsedince ihtiyarın gözleri doldu... Gençlerin ise alaylı bir gülümseme belirdi yüzlerinde...

'Beni hiçanlamayacaksınız değil mi' dedi gençlere. Ve devam etti

'Dünyayı durdurabilmeyi ne kadarda isterdim. Zamanın durmasını... Yanlışlarımı önüme döküp, onlardan doğrular inşa etmeyi, sonrada bir çocuk gibi mutlu olmayı... Kapı kapı dolaşıp şeker topladığım zamanlardaki gülmelerimden kocaman bir battaniye yapıp üzerime örtmeyi... ve hatta hiççıkmamayı... Uçurtma uçurmayı fakat tıpkı o zamanlardaki gibi nereye gittiğini, nasıl uçtuğunu merak etmeksizin uçurabilmeyi... Sebepli sebepsiz koşmayı isterdim.

Ve kaybolmayı... O zamanlar koşmayı isterdim, bu günde istiyorum fakat sonunda kaybolmak olsun ve ben bir daha görünmeyeyim... Görmeyeyim... Son halimle hatırlamalı beni herkes. Ölüyü göstermezler ya hani. Hafızlarda o cansız, soluk ve manâsız surat kalmasın diye... Oysaki ne manâlar gizlidir kim bilir? Solmuş gülden farksız bir surat... İki seçenek var madem solacağız, ya gül gibi solarsın yada köpek dışkısı gibi... Tercih senin. Tercih bizim... Herkes bir güldür zaten! Gülden aşağısını kabul edenler el kaldırsın lütfen!'

Hem konuşuyor hem de ağlıyordu ihtiyar... Ne tuhaf, gözlerinden yaş akmıyordu fakat ağladığı o kadar belliydi ki... 'Herkese iyi bayramlar' diyerek yürümeye başladı. Arkasına dönüp bakmadı bile... Sadece iyi bayramlar diyordu...'İyi bayramlar, iyi bayramlar...'