Belki de mutluluğun ta kendisidir onlar.
Hüzünle yoğrulup örülmüş hayatlarından dışarı baktıklarında gördükleri o göz kamaştıran cıvıltılar onlar için sadece bir tebessüm sebebi. Bir de donmuş birer göz yaşının;
Ağlasa ağlayamaz, sussa; Susmak; Nereye kadar? Derler ya taş olsa çatlar. Bu insanlar taştan öte taştan ziyade belki; Nasırlaşmış kalpleri küçük bir kuş kadar ürkek, bir fil kadar güçlü;
Küstahça söylenmiş bir sözle kül gibi dağılacak kadar narin, balyozla indirilecek darbelere karşı çelikten daha güçlü bu insanlar; Yani mutluluğu koklayanlar;
Çelik gibi olmaktan yorgun düşmüş, kırıla kırıla defalarca kırılıp yapıştırılmış bir vazodan farksız bahtı karalar;
El almaktan çok el vermeye mahkû m.
Mahkû m zira bu kendi tercihi değildir. Bunun gayet farkındadır. Aldığı her darbede kanadı biraz daha düşer, biraz daha; Yaralı martıdan farksızdır. Çünkü düşmüşe, (ister hayvan olsun ister insan) 'bir tekme de ben atayım' gizli düşüncesi kimilerinin hayat felsefesi olmuştur.
Gizli ve sinsi olan bu düşünce her kişinin içinde vardır. Farkında olmayan 'acımasız' olabilir, fakat farkında olan, ve uygulayan tam manasıyla bir gaddardır.
Şimdi hanginiz mutluluğu koklayarak yaşıyor, hanginiz dolu dolu yaşıyor. Yahut diyebilir misiniz ki 'ben daha hiçmutlu olmadım; '
'Göreceli kavramlar' sınıfına giren bu kavramı dolu dolu yaşamayı dilerim. Herkesin mutluluk anlayışı farklıdır. Benim 'dolu dolu' anlayışımla karşımdakinin ki illaki farklılık arz eder.
* * *
'Bak martılar ne mutlu' dedi minik çocuk yanındaki arkadaşına uzaktaki sürüyü göstererek. Ellerini güneşten kamaşan gözlerine perde yapmış iki minik sahilde; Gelen teknelerin peşine takılmış onlarca martıyı sayabilme telâşında her ikisi de;
Gün batarken, iyi ve kötü olan her şeyden uzak ruh ve bedenleriyle sarmaş dolaş evlerinin yolunu tuttular ıslık çalarak; Herkes payına düşeni almış, kimi mutlu, kimi dargın hayata, belki biraz da naz makamında solunmuş güzel bir hava kaldı geriye. Sonbahardan güzel bir esinti; Ne soğuk ne sıcak;