Uçsuz bucaksız gökkubbenin mavi derinliğinde, çisil çisil yağmurun pastel serinliğinde çantanı sırtına vurup uzaklara yol almak mıdır özgürlük?

Tek başına kalmak, yalnızlığın labirentlerine dalmak mıdır?
Tanıdık bildik, dost düşman, konu komsu, küçük büyük her şeyden kopmak, sorumluluklarımızdan azad olmak mıdır? Egomuzun kalın duvarlarından muhkem bir kale kurup kendimizi soyutlamak, etliye sütlüye karışmamak mıdır? Üzülürüm korkusuyla sevmekten vazgeçip yüreğine ihanet etmek midir? Toplumun sana dayattıklarına değil kendi seçimlerine dayanarak var olmak değil midir özgürlük?
Özgürlük, mecbur kaldıklarınIa değil mecbur olduklarınla yaşamaktır. Dolmaktır özgür olmak, hava, su, toprak ve ateş dördünü birden dört dörtlük hissetmek. uzak diyarlara gitmek ve uzakları yakın etmek, derinleri duymak ve hayatın ritmine ayak uydurmak. Küçük büyük ayırmadan, uzun kısa demeden hayatı bulmak, etrafında ne varsa, canlı cansız, kurt kuş, çiçek böcek, iyi çirkin, in cin, dost düşman hepsiyle birlikte var olmak. Kopmak değil kenetlenmektir bilakis, herkesle hemhal olmak, onlar için yorulmak. Dostlukları perçinlemek, daha bir ait olmaktır. Ne kadar selam verdiğin insan varsa hayatında o kadar özgürsün. ne kadar tebessüm ediyorsan, ne kadar koşuyorsan, ne kadar ortak oluyorsan sevinçlere, acılara çocuğunun yüzündeki sivilceyle ilgilendiğin kadar komşunun ateşinin yükselmesiyIe ilgiliysen, bir dostunun hastane ziyaretini ajandana not edebiliyorsan. Ağaçların kesilmesi, suların çekilmesi, ozon tabakasının delinmesi ne kadar gündemindeyse o kadar özgürsün. Özgürlük, var olduğun dünyaya sırt çevirmek değil, onu sahiplenmektir. Özgürlük, bağlarından kurtulmak değil bağlantılara akort yapmak, hayatın ahengini yakalamaktır.