`height=

Prof. Dr. Necati Cemaloğlu (Gazi Ü niversitesi, Gazi Eğitim Fakültesi, Eğitim Yönetimi Ana Bilim Dalı) ile 'MEB, eğitim, toplum, diziler, aile eğitimi v.b.' üzerine yaptığımız söyleşiyi yayımlıyoruz.

Sn. Hocam, yazılarınızı zevkle takip ediyoruz. Salgın dönemi nasıl geçiyor?

Salgın dönemi, evde, toplumdan tecrit edilmiş halde geçiyor. Zorunlu olarak dışarı çıktığımızda da maske-mesafe ve temizliğe dikkat ediyoruz. Salgın döneminde bol bol kitap okudum. Makale ve kitap yazdım. 5 Kitap, 7 makaleyi yayımladım. 170 civarında Instagram ve Youtube üzerinden konferans verdim. Sanıyorum 200.000 kişiye ulaştım. Gayet verimli geçtiğini düşünüyorum. Salgını fırsata çevirmeye çalıştım.

8 Bakan değiştikten sonra MEB`de işler yolunda gidiyor mu?

Bakan bey, çok güçlü kamuoyu desteği aldı ve paydaşlar tarafından umut oldu. Salgın dönemi bakan bey açısından büyük bir şanssızlık. Eğitimin kronik sorunlarını çözmek yerine, krizle uğraşmak zorunda kaldı ve bunda da başarılı oldu. Türkiye küçük bir ülke değil. Avrupa`nın birçok ülkesinin nüfusu kadar öğrencimiz var. Ayrıca sosyoekonomik, sosyokültürel farklılıklar, eğitimi doğrudan ve dolaylı olarak etkiliyor. Her şeye rağmen, en iyi değil ama en uygun (optimal) kararları verip uyguladığını düşünüyorum.

Toplumsal çürümenin ve yozlaşmanın arttığını söylüyorsunuz. Nasıl? Örnekleyebilir misiniz!..

23 Ocak 2021 tarihli (Kamudanhaber.net) makalede de değindiğim gibi, yeğenine tecavüz eden amcanın, hapisten çıkarken, davul zurna ile karşılanması, kadına, çocuğa yönelik şiddetin artması, esnafın ayıplı malı yüzü kızarmadan pazarlaması, toplumsal çürümenin, yozlaşmanın resmi değil midir?

TV dizilerinin bu konuda etkisi var mı?

Televizyon dizileri, Türk toplumunu anlatmıyor. Farklı bir gezegende yaşıyorlarmış gibi diziler çekiyorlar. Topluma rol model olarak sunulan tipler, gayri ahlaki özellikleri olan kişiler. Mafya babası olmak, şiddet kullanarak hakkını almak, ahlaki çöküntü, kaynağı belli olmayan zenginlik ve muhteşem yaşantı, değer olarak sunuluyor. Gençler rol model olarak bunları alıyor, Cahit Arf`ı, Aziz Sancar`ı, Uğur Şahin`i, Özlem Türeci`yi niye rol model alsın? Türk toplumu kitap, gazete, dergi okumuyor, televizyon izliyor. Bu yüzden ana belirleyici televizyon ve sosyal medya oluyor.

Değerler evrensel kimlikle kazandırıldığı gibi, milli kimlikle de zenginleştirilmesi, din ile de güçlendirilmesi gerekir.' Diyorsunuz. Açar mısınız?

Etik evrenseldir ve etik değerler, evrensel normlar içerisinde kazandırılmalıdır. Bu kazandırılan evrensel değer ve ilkeler, toplumun evrensel değerlerle çelişmeyen yönüyle bütünleştirilmelidir. Böylece milli olanla evrensel olan çelişmez. Din, etik ilkelerin müeyyidesi olan, yaptırımı olan alanıdır. Gelişmiş insan, etik ilkelerin yaptırımı olmasa da uyar. Kalıplanmış insan ise, korktuğu, çekindiği için uyar. Bir toplumun %90`ı kalıplanmış ise, etik değerlerin müeyyide ile de desteklenmesi gerekir.

Bakanlıklardan daha çok bütçeye sahip olan Diyanet, topluma 'dini öğretme' görevini yapabiliyor mu?

'Diyanet İşleri Başkanlığı', bir de Millî Eğitim Bakanlığı`nda 'Din Öğretimi Genel Müdürlüğü' var. 'Dini öğretme' işlevi öncelikle kimin? Örgün eğitim kurumlarında bu görev Din Öğretimi Genel Müdürlüğü`nün, Türkiye`de 'Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi' dersi içerisinde din eğitimi verilmeye çalışılıyor. Bu doğru değil. Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin içeriğinde, dinler tarihi, mezhepler, peygamberler gibi dini bilgi içermeli ve zorunlu olmalıdır. Ayrıca seçmeli olarak 'Din Bilgisi' dersi olmalı, bu derste de öğrencilere İslâm dininin ibadet şekilleri, dinin güzel ahlakı, yaşam biçimi öğretilmelidir. Mevcut süreçte dinin ibadet şekilleri öne çıkartılıp, güzel ahlak ve toplumu düzenleyen yönü göz ardı ediliyor. Bir kişinin sabaha kadar evinde ibadet etmesi değil, kul hakkına, komşuluk hakkına saygı göstermesi, insanları aldatmaması, yalan söylememesi, iftira etmemesi gibi toplumsal yönü öğretilmelidir. Diyanet İşleri Başkanlığı, kurslar yoluyla din öğrettiğini sanıyor. Kur`an okumayı öğretmek, peygamberler tarihini öğretmek, Arapça kursu açmak din eğitimi mi yoksa din öğretimi midir? Doğru tanımlanması ve uygulanması gerekir.

Diyanet ile İlahiyat Fakülteleri`nin anlaşamadığı, çoğu kez basına yansıyor. Neyi paylaşamıyorlar?

Diyanet nereden bakarsanız bakın, dini bir kurum olmaktan çok bürokratik bir kuruluştur. Başkanı atamayla gelir. Laik bir ülkede fetva makamı da açıktır. Bu da ayrı bir çelişkidir. Son yıllarda Diyanet=Siyaset bağı tartışılmakta, ayrıca lüks yaşam biçimi eleştiri konusu olmaktadır. İlahiyat fakülteleri, bilimsel kuruluşlardır ve ne bürokratik ne de siyasi bir kimlik taşırlar. Şirin görünmek, toplumu mutlu edecek dini açıklama yapma ihtiyacı duymazlar. Bu durum da doğal olarak sürtüşmenin, çatışmanın sebeplerini ortaya koymaktadır.

Siz de 'niteliğe', 'liyakata' ve 'etikliğe' çok önem veriyorsunuz. Son yıllarda, bu kavramları neden çok konuşur olduk?

Herkes kendisinde ne eksikse onu konuşur. Atama ve yükseltmelerde liyakat esası göz önüne alınan bir ülkede neden 'liyakat' konuşalım? Nitelikten, liyakatten ve etikten taviz verirseniz, çöküş başlar. Ayaklar baş olmaya, fareler aslanı boğmaya yönelir. Böyle bir toplumda her şey 'Yağma Hasan`ın Böreği 'ne dönüşür. Toplumda adalet, toplumsal barış ortadan kalkar. Ü lkemizde iyi şeylerin olmasını istediğimiz için bu kavramları çok fazla kullanıyoruz. Ben umutluyum, güzel şeyler olacak;

Siz 'çocuk yaşadığını yansıtır.' diyorsunuz. Gündemde izlenen bir dizi var 'Doğduğun yer kaderindir' Ne söylersiniz?

Doğduğun ev kaderinse, doğduğun evde yaşadıkların da davranış örüntüsünü belirler. Çocuk ne görürse onu yapar. 'Görgülü kuşlar gördüğünü işler, görmedik kuşlar ne görsün ki ne işler?' Çocuklar etik olanla olmayanı, güzel olanı, çirkin olanı, erdemli olanı çevresinden öğrenir. Bu sebeple çocuğun yaşadığı 'habitat' değerlerin kazandırılmasında önemli rol oynar.

Ü niversiteler Eğitim Fakülteleri programları yeterli mi? Eksikleri varsa neler?

Eğitim fakülteleri yeterli değil. Eğitim fakültelerinde neyi tutsanız elinizde kalıyor. Ders programları, öğrencileri iyi öğretmen olarak yetiştiremiyor. İçerikler yetersiz ve binişik. Seçmeli dersler, öğretmen adayını geliştirmekten ziyade, laf olsun diye açılmış. Öğretim yöntemleri klasik ve ezber, uygulama neredeyse yok denecek kadar az. Derse giren hocaların çoğunluğu, bir gün bile öğretmenlik yapmamış. Uygulamadan kopuklar. Bilmedikleri öğretmenliği, okul müdürü eğitimlerini, hatta müfettiş eğitimlerini anlatıyorlar. Denetim dersini veren bir öğretim üyesi, derste şöyle örnek veriyor: 'Ben ilkokulda öğrenciyken bir defa sınıfa müfettiş gelmişti. Bize soru sormuştu. Biz bilememiştik.' Bu eğitim sisteminden ne bekliyorsunuz? Öğretmenlik duygusu, sevgisi davranışı kazandırılamıyor. Maalesef havanda su dövülüyor;

Teşekkürler;

Ben teşekkür ederim.