`height=

Prof.Dr.İnayet AYDIN ile yaptığımız  söyleşinin dördüncü  bölümünü yayımlıyoruz

AY: 'Kötü niyetlerin hizmetine girebilen bir bilim, insanlık için büyük bir tehlikeye dönüşür. Burada önemli olan husus etiğin kılavuzluğunda bilimin gelişmesini` sağlamaktır' diyorsunuz. Açar mısınız!

AYDIN: Bilim etiğinin sadece teknolojinin insanın başına açtığı etik sorunlardan ibaret olmadığı, insan-bilim ilişkisinden kaynaklanan bazı temel sorunlar da ortaya çıkardığı söylenebilir. Bazen bilim 'ün kazanmak, zenginleşmek' ya da salt bilme isteği nedeniyle 'sınır tanımamak yüzünden' bilim insanlarının ciddi etik ihlaller ve sahtekârlıklar yapmasına da yol açmıştır. 

İnsanoğlu, bilim sayesinde daha iyi yaşam koşullarına kavuşmakta, bedeninden kaynaklanan fiziksel ve zihinsel sınırlılıkları aşmak için araçlar geliştirmek suretiyle teknolojiyi kullanmaktadır. Ancak Iinsanlığa yararlı olma iddia ve değerini savunan bilim ve teknoloji, dünyayı yok eden unsurlar haline gelmeye başlamış ve ciddi etik tartışmalara kapı açmıştır. Elbette, etik kaygılar nedeniyle bilimin önüne tümden set çekilmesi de aynı derecede tehlikeli bir durumdur. Burada önemli olan husus, etiğin kılavuzluğunda bilimin gelişmesini sağlamaktır. Klonlama çalışmaları, yapay döllenme, organ aktarımları, doku kültürü, genetik çalışmalar, embriyo transferi, nükleer çalışmalar, GDO çalışmaları, insan üzerindeki tıbbi araştırmalar, uzay araştırmaları gibi bilimsel gelişmeler aynı zamanda çok önemli bilim etiği tartışmalarını da gündeme taşımıştır. Örneğin, teknolojinin en son ürünleri olan robotlar giderek insan yaşamının farklı alanlarında yaygınlaşmaya başlamıştır.Yapay zeka olarak adlandırılan bu zeki makinalar insanın huzur ve refahı için pek çok alanda kullanılabilecektir. 

Ancak

  Askeri robotlar asker hedeflerle sivilleri birbirinden nasıl ayıracaktır? 

Ev robotlarının yazılımları başkaları tarafından 'hacklenirse' ev güvenliği ve kişisel gizlilik tehlikeye düşmez mi?

İşçilerin yerini robotlar alırsa işsizlik sorunu başka sorunlara yol açmaz mı?

Çeşitli işler için geliştirilen bu makineler insanlara zarar verir ya da öl-
dürürse ne olacak?

Yaşlıları ya da çocukları bu makinelere emanet etmek ne kadar güvenli ve etiktir?

Robotlara polis, öğretmen, gardiyan olarak verilen kamusal yetkilerle yapılan işlerde, insanlar onlara itaat edecek mi?

Etmezlerse ne olacak?

Robot teknolojisi gittikçe büyüyen bir e-atık probleminin de kaynağı olmayacak mı? v.b. gibi önemli sorular, bilimin ürettiği teknolojinin yanı sıra etik sorunlar hakkında da ciddi çalışmalar yapılmasını gerektirmektedir.

AY: Etiklik, ahlak, liyakat, ehliyet v.b. kavramların kaybedildiğinden çok şikayet var. Siz, ne düşünüyorsunuz?

AYDIN: Tarihin her döneminde ahlak, etik, adalet, eşitlik, liyakat gibi kavramlar tartışılmıştır. Ancak günümüzde bir 'değer bunalımı' olduğu yadsınamaz. Günümüz tüketim dünyası, insanın alma ve edinme hırsı giderek büyüyen açgözlülük, etik değerleri de yerle bir etmektedir. Oysa adil, özür ve etik bir yaşamın temeli ötekini de düşünmekle, ilgi ve paylaşımla olanaklıdır. 

Yargı etiği, yönetim etiği ve siyaset etiği gibi alanlar ülkemizde geliştikçe etik değer, ilke ve kurallar konusunda farkındalık arttıkça 'iyi yaşamın' temelleri de atılmış olacaktır. 

AY: 'Salgın döneminde daha iyi anlaşıldı ki okulun toplum hayatındaki yeri sanıldığından daha fazladır.' diyorsunuz; Gerçekten anlaşıldı mı?

AYDIN: Eğitim için oluşturulan kontrollü mekana 'okul' adı verilmiş ve Sümerlerden günümüze kadar işlevini sürdürmüştür.  Okul sadece bilgi aktarma mekanı değildir. İnsan, başkasının aynasında kendini tanır. Bu anlamda 'okula gitmek' bir çocuk için yaşamının en önemli dönüm noktalarından biridir. Okula başlamak bir çocuk için 'evinden ve ebeveynlerinden ayrılmak, birey olmak, kendi başına kalmak, öğretmenler ve arkadaşları ile bağ kurmak ve kendine özgü bir dünyaya ait olmak' anlamına gelir. Bu da çocuğun birey olması, özerkliğe ilk adımlarını atması demektir. Evinden ve ebeveynlerinden ayrılmayan çocuklar için bu önemli gelişim aşaması ketlenmiş olacaktır.

Okullarda sağlanan eğitim yolu ile bireyler evrende, kendi misyonlarının ne olduğunu, yaşam amaçlarını, ne istediklerini fark ederek, potansiyellerini buna uygun olarak geliştirme şansı bulurlar. Eğitim bu anlamda bireyin kendini tanıma ve gerçekleştirmesinde önemli bir araçtır.Diğer yandan okul, bireyleri diğer insanlarla etkileşimde bulunmaya ve birbirleriyle çeşitli biçimlerde iletişim kurmaya zorlar. Böylece eğitim 'insanları bir araya getirir' ve arkadaş edinmelerine, 'sosyalleşmelerine'  yardımcı olur. Bir sınıfta ya da diğer öğrencilerle birlikte bir konferans salonunda oturmak, çeşitli eğitsel etkinliklere katılmak, çocuklar için güçlü ilişkiler ve sosyal bir bağ kurma fırsatı ve deneyimi sağlar.

Diğer yandan kurumlar, bireylerin tek başına başaramayacakları amaçların örgütlü biçimde başarılması, yani bireyin zayıflıklarının aşılması için kurulur. Okullar da bireyin tek başına edinemeyeceği ve sunamayacağı 'bilgi, beceri ve tutumları sistemli biçimde kazandırmak' ve eğitimle ilgili kurumsal amaçları gerçekleştirmek üzere oluşturulan toplumsal sistemlerdir. Okullar hem birey hem de toplum açısından önem taşıyan ve bana göre vazgeçilmez kurumlardır. 'Okulun alternatifi, daha iyi bir okuldur.' Salgın döneminde okulun ne kadar önemli işlevleri olduğunu bütün toplum fark etmiştir.

Devam edeceğiz;