`height=

Sitemiz adına, köşe yazarımız Dr. Göktan AY, Bahçeşehir Ü niversitesi Eğitim Yönetimi Alanı (M.A) Yüksek Lisans mezunu ve Almanca Öğretmeni Şengül KARA ile 'eğitimi, sanatı, sınavları, gençleri ve geleceklerini' konuştu.

AY: Şengül Hanım merhabalar; Kendinizden kısaca bahseder misiniz?

KARA: Kıymetli hocam, merhabalar; 20 yıla yakın Almanya`da yaşadım. İlkokul ve Gymnasiumdan sonra lise son sınıfı Türkiye de okudum. Çok disiplinli oluşumu sanıyorum Almanlardan aldım. 'Gazi Ü niversitesi Eğitim Fakültesi Almanca Öğretmenliği' mezunuyum. Yüksek Lisansımı Bahçeşehir Ü niversitesi`nde 'Eğitim Yönetimi ve Planlamasını' bölümünde yaptım ve Enstitü ikincisi olarak mezun oldum. Uludağ Ü niversitesi`nde tez danışmanım olan Sayın Prof. Dr. Selahattin Turan hocamın katkıları çok kıymetlidir. Enstitüdeki Yüksek Lisans hocalarımın emekleri ve katkıları da bir o kadar kıymetlidir. Uzun yıllar özel sektörde 'tercümanlık ve yöneticilik' yaptım. Sonra çeşitli özel okullarda -yedi yıldır- Almanca Öğretmenliği, Bölüm Başkanlığı ve 2. Yabancı Diller Koordinatörlüğü görevlerinde bulundum. Neredeyse bütün okul kademelerinde 'Anaokul dâhil, İlkokul, Ortaokul, Anadolu Lisesi, Fen Lisesi, Fen ve Teknoloji Lisesi`nde Almanca öğretmeni olarak görev yaptım.Bu yıl Ekim ayında Selahattin hocam ile 'International Society for Educational Planning (ISEP)' çevrimiçi konferansına `Öğrenen okullar ile örgütsel bağlılığın etkilerini`` incelediğim araştırmam ile katılarak içinde bulunduğumuz salgın sürecini verimli değerlendirme imkânı buldum.

AY: Siz dâhil eğitimciler 'Eğitimin temel amacı, çocukları kendi yeteneklerinin bilincine vardırmaktır.' diyor, ama ülkemizde uygulama şansı olmuyor! Neden?

KARA: Bu söz, ünlü Alman psikanalist ve sosyolog Erich Fromm`un sözüdür ve ben de çok severim. Eğitim kavramı eskiden beri çok tartışılan bir kavramdır. Öncelikle eğitimi tanımlayacak olursak, 'eğitim, iyi insan yetiştirme sürecidir.' Çocuğun kendisini tanıması, ifade etmesi ve doğuştan var olan potansiyelini ortaya çıkarmasıdır. Her çocuk benzersiz doğar ve her çocuğun dünyası birbirinden farklıdır. Her çocuk biriciktir ve 'kendine özgün yetenekleri' vardır. Çocuk, yetenekleri doğrultusunda seçim yapmalıdır. Oysa lisede bile, kendi seçemediği ancak isminin seçmeli, yani zorunlu seçmeli olduğu dersler var. Kendi dersini seçemeyen çocuktan sonra çok yönlü düşünmesini bekliyoruz. Maalesef okullar ve veliler olarak bizler çocuğun doğasını bozuyoruz ve fıtratını değiştiriyoruz. İstemediği mesleklere itiyoruz, kendi çocukluğumuzda yapamadığımız ve içimizde ukde olan hobilere yönlendiriyoruz. Çocuğu, özne olarak görmüyoruz. Bir çocuk, okulda öğrenirken doğuştan gelen sevincini yitirmişse, o zaman yeni hayatının içinde kayboluyor. Onları 'hayat boyu öğrenen birey olarak' yetiştirmek biz öğretmenlerin en önemli görevi. Her çocuğu aynılaştıramayız. Okulları, sınıfları sıkıcı olmaktan kurtarmak, ilham verici yerler olarak dönüştürmek gerekiyor. Hayal kurmalı ve hedef koyabilmeli çocuklarımız. Ancak 'sınav kaygısı' ile hayal kurmalarına engel oluyoruz. Sınavlar ile sıralıyoruz çocuklarımızı ve hepsini aynı sınava sokuyoruz. Ve aslında bizler rekabete dayalı başarıyı ödüllendiriyoruz da. Yüksek puan alanın hayatta başarılı olduğu düşüncesine kapılıyoruz. Oysa hayat başarısı çok başka bir şeydir. Velhasıl sistem olarak çocuklarımızı aynılaştırıyoruz ve hayallerinin geleceğine yürümelerine engel oluyoruz.

Devam edeceğiz..