Ü lkemizde her gün doğa severler, topraklarını kaybetmemek, temiz hava solumak, içme sularının kirlenmesini önlemek üzere yürüyüşler yapıyor, itirazlar ediyorlar. Maden şirketleri ve HES`ler yoluyla ülke gereksiz tartışmaların içine sokuluyor. Oysa doğa hepimizin ve çocuklarımızın geleceği; Her yol yapımında, her maden açılışında binlerce ağaçkesiliyor, ormanlar yok ediliyor. Küresel ısınma tehdidi bile para kazanmanın önüne geçemiyor.

Biz de, bugün, yazımızı doğaya ayırdık ve sizlere Reis Seattle`nin 175 yıl önce ABD başkanı Frenklin Pierce`e yazdığı 'Bir Vahşinin Mektubu' nu vermek istiyoruz. Yaşar Kemal 2007 yılındaki bir söyleşisinde 'Bütün yüreğimle inanıyorum ki doğayı yok etmek suçların en büyüğüdür' diyordu. Ve, o gün geldi çattı sanki!..

'Beyaz Saray`daki Büyük Resi`e

Gökyüzünü, toprağın sıcaklığını nasıl satın alabilirsiniz? Bunu anlamak bizler için çok güç. Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının pırıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, ak kumsallı kıyılar, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu, halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerinin bir parçasıdır. Ormanların, ağaçların damarlarında dolaşan su, atalarımızın anılarını taşır. Biz buna inanırız. Beyazlar için durum böyle değildir. Bir beyaz ölüp yıldızlar evrenine göçtüğü zaman, doğduğu toprakları unutur. Bizim ölülerimiz ise doğduğu toprakları unutmaz. Çünkü Kızılderili, gerçek anasının toprak olduğunu bilir.

Washington daki Büyük Beyaz Reis bizden toprak almak istediğini yazıyor. Bu bizim için çok büyük bir özveri olur. Büyük Beyaz Reis, bize, rahat yaşayacağımız bir yerin ayrılacağını, bize babalık edeceğini, biz Kızılderililerin ise, O nun çocukları olacağımızı söylüyor. Bu önerinizi düşüneceğiz ama, yine de önerinizi kabul etmemizin kolay olmayacağını itiraf etmek zorundayım. Çünkü, topraklar bizler için kutsaldır. Derelerin ve ırmakların suyu, bizim için, yalnızca akıp giden su değildir, atalarımızın kanıdır aynı zamanda. Bu toprakları size satarsak bu suların ve toprakların kutsal olduğunu çocuklarınıza öğretmemiz gerekecek. Biz, dereler ve ırmakları, kardeşimiz gibi severiz. Siz de aynı sevgiyi gösterebilecek misiniz kardeşlerimize?

Biliyorum, beyazlar bizim gibi düşünmezler. Beyazlar için bir parça toprağın ötekinden ayırımı yoktur. Beyaz adam, topraktan almak istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak, beyaz adamın dostu değil, düşmanıdır. Beyaz adam, topraktan istediğini alınca başka serüvenlere atılır. Beyaz adam, anası olan toprağa ve kardeşi olan gökyüzüne, alınıp satılacak, işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. Onun bu ihtirasıdır ki toprakları çölleştirecek ve her şeyi yiyip bitirecektir.

Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız biz Kızılderililer. Bu kentlerde huzur ve barış yoktur. Beyaz adamın kurduğu kentlerde bir çiçeğin taçyapraklarının açarken çıkardığı sesler, bir kelebeğin uçarken çıkardığı kanat sesleri duyulmaz.

Belki vahşi olduğum için anlayamıyorum, ben ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka. İnsan bir su birikintisinin çevresinde toplanmış kurbağaların, ağaçlardaki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça yaşamın ne anlamı ne değeri olur? Biz Kızılderili`yiz ve anlamıyoruz. Biz Kızılderililer, bir su birikintisinin yüzünü yalayan rüzgârın sesini ve kokusunu severiz. Çam ormanlarının kokusunu taşıyan ve yağmurlarla yıkanıp gelmiş meltemleri severiz.

Hava önemlidir bizler için, Ağaçlar, hayvanlar ve insanlar aynı havayı solur. Beyaz adam için bunun da önemi yoktur. Ancak size bu toprakları satacak olursak havanın temizliğine önem vermemizi öğrenmeniz gerekecek. Çocuklarınıza havanın kutsal bir şey olduğunu, havanın temizliğine önem vermek gerektiğini öğretmelisiniz. Hem nasıl kutsal olmasın hava? Atalarımız doğdukları gün ilk soluklarını, ölürlerken de son soluklarını bu hava ile solumuşlardır.

Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi inceleyeceğim, eğer önerinizi kabul edecek olursak bizim de bir koşulumuz olacak. Beyaz adam bu topraklar üstünde yaşayan tüm canlılara saygı göstersin. Ben bir vahşiyim ve başka düşünemiyorum... Yaylalarda cesetleri kokan binlerce bufalolar (yabani sığır) gördüm. Beyaz adam trenle geçerken vurup vurup öldürüyordu. Dumanlar püskürten demir atın bu bufalolardan daha değerli olduğuna aklım ermiyor. Biz Kızılderililer, yalnızca yaşayabilmek için öldürürüz hayvanları... Tüm hayvanları öldürecek olursanız nasıl yaşayabilirsiniz? Canlıların yok edildiği bir dünyada, insan ruhu yalnızlık duygusundan ölür gibi geliyor bize. Unutmayın, bugün canlıların başına gelen, yarın insanın başına gelecektir. Çünkü, bunlar arasında bir bağ vardır.

Şu gerçeği iyi biliyorum Toprak insana değil, insan toprağa aittir. Ve bu dünyadaki her şey, bir ailenin bireylerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenlerle dünyanın başına gelen her felaket, insanoğlunun da başına gelmiş demektir.

Bildiğimiz bir gerçek daha var Sizin Tanrınız, bizimkinden başka bir Tanrı değil. Aynı Tanrının yarattıklarıyız. Beyaz adam, bir gün belki bu gerçeği anlayacak ve kardeş olduğumuzun ayrımına varacaktır. Siz, Tanrımızın başka olduğunu düşünmekte özgürsünüz. Ama Tanrı, hepimizi yaratan Tanrı için, Kızılderili ile Beyazın arasında fark yoktur. Ve Kızılderililer gibi Tanrı da toprağa değer verir. Toprağa saygısızlık, Tanrı`nın kendisine saygısızlıktır.

Beyaz adamı bu topraklara getiren ve ona, Kızılderili`yi boyunduruk altına alma gücü veren Tanrı`nın kaderini anlamıyorum. Tıpkı bufaloların öldürülüşünü, ormanların yakılışını, toprağın kirletilişini anlamadığım gibi...

Bir gün bakacaksınız, gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, yaban atları evcilleştirilmiş ve her yer, insanoğlunun korkusuyla dolmuş. İşte o gün, insanoğlu için yaşamın sonu, varlığını sürdürebilme savaşının başlangıcı gelip çatmış olacak;