Kendince bir hayatı vardı.  Coğrafya kaderdir hesabı, annesinden, atasından gördüğü kadar yaşıyordu hayatı,  taşımaya alışkın olduğu kendini yormayan yükleri ile… Belki de kimselere ses çıkaramadığı yüreğindeki hüzünler ile. Bir çerçeve çizilmişti ve çizilen o çerçevede, öğretildiği kadar bir evlat, bir anne, bir kadındı.

Kamu spotları, erken teşhisin önemini vurgulayan haberler, afişlerden bir haberdi bugüne kadar. Uzun yıllardan sonra bir kez daha anne olmanın mutluluğunu yaşamasına fırsat kalmadan, hekimlerin gözlerindeki kararan bulutları andıran ifade, sessizlik, fırtına öncesini andırıyordu âdeta. Bu doğumu yapmasa hastalıktan hiç haberi olmayacaktı. 

Beklemesini onlar kadar bilen yoktur. Koridor sonlarında açılıp kapanan kapılar, köpüklenerek uçan, uzaklarda kaybolan beyaz önlükler, muayene odasının kapısına ümitle bakan buğulu gözler. Hastanelerin kokusu, rengi, atmosferi ağır olduğu kadar bir de yükü ağır olan bölümleri vardır ki insana düşmanımın başına gelmesin dedirten türden. 
Ağaçların bile sıhhatine imrenerek ilerliyorlardı hastane bahçesinden karı koca. Uzun yıllar devam eden evliliklerinde belki de ilk defa birbirlerine bu kadar kenetlenmişlerdi. Hüzün yaşam biçimi, kader olmuştu, her zamankinden ağır şekilde. Sabır tek yol arkadaşları idi, yanında dua ve ümit. Olmak ya da olmamak arasındaki ince çizgi üzerinde yürüyordu. Kimyasal tedaviler, ışın tedavileri, ruhen ve biyolojik olarak yaşadığı değişiklikleri sinirleri kaldıramıyordu artık. Kırıp döküyordu ardında bıraktığı cam kırıklarının farkında olmadan. Neler yaşıyordu iç dünyasında. Kaybolmak mı, kaybetmek mi?  Tekrar eden tedaviler. Yol hiç bitmiyordu. Sonu bilinmeyen uçsuz bucaksız bir bataklığa çekiliyor gibi hissediyordu kendini. 

Herkesle her şeyle savaş halinde idi. Belki de hayatında hiç olmadığı kadar bencil bir insan olmuştu.  Ağır bir hastalık ile imtihan veren ailenin hayatlarında ışık yoktu, yaşadıkları yorgunluğun tarifi mümkün müdür? Çocuklarının felaketini şiddetle hisseden anne, ıstırabını aynen iade eder, böylece keder; anneden çocuğa, çocuktan anneye intikal ederek her defasında bir çığ gibi büyür. Büyük bir hastalık geçirmeyenler, büyük bir hastalığı yaşayan bir bireyin yakını olmayanlar, her şeyi anladıklarını iddia edemezler. Bir hastayı en iyi aynı hastalığı yaşayan bir başka hasta anlar. Istıraba ve kadere boyun eğmeye o kadar alışır ki insan, zaman en büyük düşmanıdır.  Uzun bir yol hikâyesi nerede, ne zaman, nasıl biteceği bilinmeyen… Oysa ki: 
“Erken teşhis hayat kurtarır.”

Önemli bir sağlık sorunu olan kansere yönelik bilincin oluşturulması amacıyla 1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası olarak belirlenmiştir. Her yıl düzenlenen etkinlikler, ücretsiz sağlık taramalarına katılımı artırmak hedefi kanser mücadelesinde önemli bir yer tutmaktadır.