Bosnalı değerli ilim, fikir ve mücadele adamı Dr. Senad Hasanagić ile yaptığımız mülakatın üçüncü ve son bölümünde Bosna mücadelesine ve Aliya nın İslami duruşuna odaklanıyoruz.

Senad Bey, Aliya, savaş ortamında öfke kontrolü konusunda da tüm dünyaya ders verdi. Bu hususa da değinebiliriz yüksek müsaadelerinizle;

Tabii ki; Sabırlı olmak, öçalmaktan vazgeçmek önemli bir İslam umdesidir. Aliya bunun idrakindeydi. Ve dahi 'Onlar; öfkelerini yenenler, insanları affedenlerdir.' Mealindeki ayet-i kerimeyi kendine yoldaş edindi.

Müslüman hükümdarlar bazen düşmanlarının Müslümanlara/kendilerine yaptıkları katliamlar için öçalma eğilimine düşebilirler. Örneği, 18. Yüzyılda Sultan İbrahim`in döneminde Venedikliler gemilerle Mora`ya geldiler ve binlerce Müslüman erkek, kadın ve çocuğu katlettiler. Sultan çok kızdı ve öçalmak niyetiyle devletindeki bütün Hristiyan tebaanın öldürülmesini emreden bir ferman yazdırdı. Ancak, Şeyhülislam, Sultanı, diğerlerin yaptıkları için masum insanları cezalandırmanın İslam dinine aykırı olduğu hususunda ikaz etti. (Hatadan dönmek fazilettir.) Sultan İbrahim böylelikle kendi kararından vazgeçti.

Buradan tekrar Bosna savaşına geçelim; Bosna savaşında neler yaşandı?

Neler yaşanmadı ki! Savaşta Müslüman Boşnaklara soykırım niteliğindeki çok sayıdaki katliamlar, tecavüzler, sürgünler yapıldı, her çeşit suçişlendi. Tüm bunlara ilave olarak camiler ve diğer dini yapıtlar düşmanlar tarafından yıkıldı. Bosna Hersek`te 614 cami, 218 mescit, 69 mektep, 4 tekke, 39 türbe ve 405 civarındaki vakıf eseri yakıldı, yıkıldı, yağmalandı. Bu noktada sözü Aliya`ya bırakalım: 'Sarajevo`da Ortodoks katedralinin korunmuş vaziyeti ve Banja Luka`da yıkılmış Ferhadiye Camii bizim hakkımızda ve onlar hakkında her şeyi söylüyor. Bu taş yapılı şahitler yalan söylemiyor ve onların propagandasına karşı dimdik ayakta duruyor.'

Pek çok cami, medrese, kütüphane binası ve tekke imha edildi. Din görevlilerinizden de çok sayıda kayıplar oldu.

Maalesef. Düşmanların hedefi dini kadrolara da yöneldi. Savaşta Sırp ve Hırvat güçleri tarafından İslam Birliği`nin (Diyanet Vakfı`nın) 102 kadrolu personeli öldürüldü. Buna rağmen Aliya`nın sabrı hiçbir zaman taşmadı, öçalma olarak değerlendirilebilecek bir adım atmadı. Bu cümleler de cennetmekâna ait: 'Bizi katlediyorlardı, kadınlarımızı çocuklarımız öldürüyorlardı, ancak biz kadınları ve çocukları öldürmeyeceğiz. Çünkü inandığımız Kitap bunu bize yasaklıyor.'

`height=

Aliya, Miladi Müslümani/GençMüslümanlar müessesesinin kurucularından olduğu için de uzun yıllar mahpus damında kaldı. Orada gördüğü işkenceler de kendisini intikam duygusuna yönlendirmedi.

Önemli bir konuya temas ettiniz İbrahim Ethem Bey kardeşim. Aliya Yugoslavya döneminde sırf mü`min, muvahhit, Müslüman olduğu için uzun yıllar hapiste kaldı, türlü işkenceler gördü. Bu topraklarda Komünizmin hükümferma olduğu dönemlerde kendisine reva görülen zulümlerin ardına düşmedi. Hakk Teâla`nın şu mesajını aklından çıkarmadı: 'Kim de bu hakkını bağışlar, sadakasına sayarsa o, kendisi için kefaret olur.'

Sevgili Peygamberimiz Muhammed Mustafa (sav) Mekke`ye galip olarak döndüğünde kendisine bin bir kötülük yapan Mekkelilerden öçalmadı. Aliya da Efendimizin (sav) izinden giderek kendisine kötülük yapanlardan öçalmadı.

'Savaşı Aliya başlatmadı.'

Aliya nın savaşı önleme çabaları için de bir paragraf açalım...

Böyle bir şey vakıa mutabık olacaktır. Çünkü batı ve düşmanların Aliya ya yönelik böyle bir kara propaganda içinde oldu. Aliya asla savaşı başlatmadı, savaşı önlemek için elinden geleni yaptı, savaş kaçınılmaz olunca da halkını korumak için elinden geleni yaptı. Allah şöyle buyuruyor: 'Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.' 'Aşırı gitmeyin' ifadesiyle, mecbur kalmadıkça savaşa girilmemesi, savaş kaçınılmaz hale gelince de savaşta çocuklara, kadınlara, yaşlılara ve savaşla ilgisi olamayan diğer sivillere zarar verilmemesi, işkenceden sakınılması; gibi hususlar kast edilmektedir.

`height=

İzzetbegoviçsavaşın çıkmasını engellemek için elinden geleni yaptı. Yugoslavya nın devam etmesini istedi, Makedonya Cumhurbaşkanı Kiro Gligorov ile birlikte mevcut devlet çerçevesindeki cumhuriyetlerin merkezi organlara ve birbiriyle farklı şekillerde ve derecelerde bağlı olmasını öneriyordu. Onun koyduğu tek koşulu, Bosna Hersek in Sırbistan a ve Hırvatistan a karşı aynı mesafede ve bağlantılarda olması idi. Sadece bu şekilde üçkurucu milletin (Boşnak, Sırp ve Hırvat) hak eşitliğinde olması mümkün idi. Maalesef, Sırbistan ve Hırvatistan, Bosna Hersek i dağıtmayı planladı. Etnik temizlikle ve soykırım planlarıyla işe başladılar! nın ve Gligorov un önerilerni redettiler, Bosna Hersek e ve Boşnaklara karşı savaş/katliam başlattılar.

Bu durumda Aliya mecbur kalınca savaşa girme kararını nasıl aldı?

Meşveret ve şura ile... İstişare ile: 'İş konusunda onlarla müşavere et. Bir kere de karar verip azmettin mi artık Allah a tevekkül et.'

Aliya İzzetbebgoviçsavaşa girme kararının alınmasından önce güvendiği insanlarla danıştı, savaşın neler getireceği konusunda fikirlerini topladı. Bu karar çok ağırdı, düşmanlar kat kat daha güçlüydü. Ancak, savaşa girilmeseydi Bosna Hersek ve Boşnaklar Büyük Sırbistan çerçevesinde kalırdı. Sırpların Boşnaklara karşı uyguladıkları politikası ise tarih boyunca farklı şekillerde yok etme politikası idi. Katliamlar, hüviyet inkar etme, ders programlarında ve edebiyatta en kötü şekilde gösterme...

'Allah a and olsun biz köle olmayacağız '

Aliya, SDA partisinin başında bulunurken en sade ve en kahramanca bir sloganla millete mesaj gönderdi: 'Allah a and olsun biz köle olmayacağız.'

Bu mesaj Aliya nın kabir tazında da tüm dünyaya Bosna zaferini müjdeliyor.

Aynen öyle... Allah (cc) emrediyor: 'Gerek yaya olarak, gerek binek üzerinde Allah yolunda sefere çıkın. Mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edin, Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.

Evet, düşmanlar çok daha kuvvetliydi, nitekim Allah (cc) şöyle bir mesaj veriyor: 'Allah`ın izniyle büyük bir topluluğa galip gelen nice küçük topluluklar vardır. Allah, sabredenlerle beraberdir.'

İbrahim Ethem Bey siz de iyi bilirsiniz, İslam tarihi boyunca pek çok Müslüman birliği kendisinden sayıca üstün düşman birlikleri karşısında zafer elde etmiştir. Sultan Alparslan 11. yüzyılda Malazgirt`te Türk ordusundan çok daha kuvvetli Haçlı ordusuna karşı galip geldi. Muharebeye girme kararını aldığında Allah`a şöyle dua etti: 'Ya Rabb! Seni kendime vekil yapıyorum. Azametin karşısında yüzümü yere sürüyor ve senin uğrunda savaşıyorum. Ey Allah`ım! Niyetim halistir, bana yardım et.'

`height=

Buradan sözü sanırım Bosna mucizesine getireceksiniz;

Konumuz gereği öyle olmalı değil mi! Aliya İzzetbegoviçde 20. yüzyılın sonlarında aynı ilahi kaynaktan beslenerek savaşa girme kararını aldı. Allah`ın yardımıyla Bosna Hersek ve Boşnaklar onun başında bulunduğu mücadeleyi kazandı. Aliya, Allah`a tevekkül etmeseydi, büyük ihtimalle korkardı ve o kadar kuvvetli düşmana karşı savaşa girmezdi. Aliya bir konuşmasında şöyle der: 'Bunun için bayraklarımızı yüksek kaldırmalıyız, hayatımız, ölümüz ve kısmetimiz onların (düşmanların) değil, Allah`ın ellerinde olduğu bilinciyle üzerimizden korkuları ve şüpheleri atmalıyız, mücadeleci olmalıyız ve bildiğimiz en iyi şekilde çalışmalıyız. Bu inançla mücadele edersek İnşallah zafer bizim olacaktır.'

Aliya, Allah ın zulmeden ve katliamlar yapan orduları sevmediğinin bilincindeydi: 'Şüphesiz Allah, adaleti emreder; fenalık ve azgınlığını da yasaklar.'

Savaş esnasında Bosna Hersek Ordusu`nun subaylarına yaptığı konuşmada Aliya bunu emretti: 'Şimdi askerlerinize gideceksiniz ve onlarla konuşacaksınız. Onlara şimdi size anlattıklarımı anlatın. Savunmasız insanlara zulmetmesinler. Ancak halkın ordusu olduğumuzda ve insanlar bizden korkmadığında muzaffer olabiliriz. İnsanları tehdit eden bir ordu muzaffer olamaz.'

Bosna Hersek`te barış sağlayan Dayton Anlaşması`nın mimarı ABD`li Richard Hoolbruke, Aliya`nın başarısını şu cümlelerle özetliyor: 'Düşünüyorum ki Aliya İzzetbegoviçolmasaydı bu ülke de olmazdı.'

Bunu Miloşeviçde Dayton`da söyledi. O, Aliya İzzetbegoviç`in zafer kazandığını söyledi.' Bir dönem Bosna Hersek`te uluslararası topluluk tarafından Yüksek Temsilci pozisyonuna tayin edilen İngiliz Paddy Ashdown da bu hakikati şu şekilde tasdik ediyor: 'Derin bir şekilde inanıyorum ki onsuz (Aliya İzetbegoviçolmadan) bu ülke de olmazdı.'

bu anlattıklarımı ve aktardıklarımı özetlemek istersek Aliya İzzetbegoviçbaşarı için somut koşullarda ve imkânlarda İslam`da var olan bütün koşulları yerine getirdi, Allah`a inananların kriterlerine göre biiznillah Rabb`in desteğini sağladı.

'Bosna sana emanet!

'Bosna Müslümanların emanetidir' şeklinde bir cümle kurulacak olsa ne dersiniz?

Eyvallah derim İbrahim Ethem Bey. Evet, Bosna Müslümanların Avrupa`daki emanetidir. Bu emanetin manası Bosna Hersek`i ne kadar mümkünse o kadar korumak ve yardım etmektir. Bunu anlamak için Boşnakların ve Türklerin ve bu iki liderin (Aliya ve Erdoğan) paylaştıkları değerleri anlamak lazım. İlk önce vurgulamak gerekiyor ki Boşnakların Bosna`da yaşadıkları sayısından kök olarak Boşnak olanlar daha fazla sayıda yaşadıkları tek ülke Türkiye`dir. Başka bir ülke yok.

Son olarak, Türkiye`ye, Türkiye Müslümanlarına ve İttifak Gazetesi camiasına mesajlarınızı almak isteriz;

Mesajım net: Sağlam duralım, bir ve beraber olalım, tarihimizi, kimliğimizi, geçmişimizi, medeniyetimizi unutmayalım.

İlber Ortaylı, Türk kimliğinin unsurlarını anlatırken bu unsurların dil, din ve özelikle vurguladığı ortak tarih, beraber yaşanan mutluluklar ve felaketler olduklarını ve kimliği beraber ördüklerini vurguluyor.

Türkler ve Boşnaklar bu üçunsurdan iki unsuru paylaşıyorlar, din ve ortak tarih. Osmanlı döneminde beraber yaşadıkları mutlulukları ve belaları. Bu ortak tarih her iki milletin hüviyetinde silinmez değerler bıraktı, dinin spesifik bir tarzla uygulanması, diğerlere karşı davranması, bununla ilgili tecrübeler, Osmanlı döneminden kalan gelenekler, adetler.

Hersek e gelen bir Türk tarihi bir camiye gelip bu camiyi kendi tarihi mirası olarak görüyor ve bunda da haklıdır. Boşnaklar ve Türkler bu camileri yaptıran Osmanlı Devleti nde yüzyıllar boyunca huzur içinde yaşadılar. Demek ki, bazi istisnai örnekler dışında aynı devleti, aynı kanunları, aynı savaşları, zaferleri, mağlubiyetleri paylaşmışız. Aynı şey camilerimiz, külliyelerimiz, medreselerimiz, tekkelerimiz, imaretlerimiz için de geçerli... Ayrıca, özel bir ruhani/manevi bir kıymet olan değer tasavvuf da önemli bir ortak değerimiz.

Aliya: Bosna sana emanet!

Aliya İzetbegoviçve Recep Tayyip Erdoğan aynı kimlik unsurlarını paylaşıyorlar. Her ikisi vurgulanmış derecede iman sahipleri, her ikisi de Osmanlı dönemine bağlı, ortak tarihe saygılı. Her kisi de o dönemlerden kalan değerleri canlı tutmaya ve somut siyasette uygulamaya çalıştı/çalışıyor. Bunun içindir ki Aliya İzzetbegoviç, Erdoğan a 'Bosna sana emanet' demiştir.

Biz de size eşim, gazetimizin internet editörü özlem Hanımla birlikte Allah a emanet diyoruz. Suyun öte tarafına, Bosna ya, Mostar a, Boşnak kardeşlerime, Senad Hasanagić ailesine selâm ve hürmet olsun.

Ben de Türkiye ye hürmetlerimi gönderiyorum. Muhterem babana, muhtereme validene rahmet olsun, Hayrabolu ya, Kırklareliye ve tüm Türkiye ye selâm olsun. Sizleri tekrar Bosya ya bekliyoruz.