`height=

Hayatınızda bugüne kadar neyin bedelin ödediniz? 

Sevdiğiniz insanlar için hangi bedeli ödediniz? Rahatınızdan, zamanınızdan, paranızdan, geleceğinizden, kariyerinizden hiçfedakarlık yaptınız mı sevdikleriniz için?

Hiççıktığınız yoldan döndünüz mü? 

Hiçvazgeçtiniz mi kendi payınızdan?

Önce sen tatmalısın, önce sen oturmalısın, önce sen görmelisin, önce sen girmelisin, önce sen duymalısın, önce sen okumalısın diyebildiniz mi bir sevdiğinize kendi hür iradenizle?

İstediğiniz, sevdiğiniz bir şeyi elde etmek için karşılığında ortaya neyi koydunuz? Nelerden vazgeçtiniz onlar için?

Bu sorulara evet diyebilirseniz bedel ödemişsiniz demektir. Bedel ödediğimizde de gerçek sevgiyi tatmış, gerçek dostlara sahip olmuşsunuzdur. 

Hayatın anlamı ödenen bedelle doğru orantılıdır. Hiçbir bedel ödenmemiş hayat, nasıl bir hayat olur bilemiyorum doğrusu.

Bedeli ödenen şeyler çok kıymetlidir. Bedeli ödenen ne varsa kalıcıdır. Ödenen bedelin büyüklüğü nispetinde değerlidir yaşananlar.

Sarılmanın, dokunmanın, sohbetin, muhabbetin de bir bedeli vardır elbette. Zaman ayırmak, yanında olmak, katılmak, katlanmak, dinlemek, sabretmek ilk akla gelen bedellerdir.

Bedel, 'yerine geçme, eşdeğer olma, karşılık, eder' gibi anlamlara gelir. Hayatta aldığımız her şey için karşılığında bir şeyler veririz. Karşılıksız almak olmaz. Alsak da kıymeti bilinmez. 

Bu karşılık her zaman madde olarak düşünülmemelidir. Kıymetli olan her şey bedel olarak kullanılabilir. 

Bedeli ödenmeyen aşkın, bedeli ödenmeyen sevginin, bedeli ödenmeyen arkadaşlığın, dostluğun ne kıymeti olur? Bedeli ödenmeyen yolculuğun, bedeli olmayan seyahatin, ziyaretin bedeli ödenmeyen işin, bedeli ödenmeyen malın, mülkün de kıymeti bilinmez.

Saman alevi gibi en ufak bir rüzgarda  söner gider. Çetin bir fırtınaya dayanamaz. Dayanamıyor da zaten.

En küçük bir zorlukta pes eden, hafif bir sıkıntıda yıkılan o kadar çok ilişki görüyoruz ki günümüzde. Herkes 'sen sensen, ben de benim' diyor.

Ahde vefa kalmadı ilişkilerde. Olabildiğince bencilleşti insanlar. Özgüven adı altında, kişisel gelişim adı altında sürekli bir yerlerden egoizm pompalanıyor. 

Ü nlü bestekar Sedat Anar 'egonuz yoksa kimse sizi ciddiye almıyor' diyor.  İstediğiniz kadar nitelikli bir insan olun, en kıymetli eserleri ortaya koyun, en iyi kitapları yazın, en iyi besteyi yapın, en iyi şarkıyı siz söyleyin, şayet bunları göstere göstere yapmıyorsanız, egoistçe bir tavır sergilemiyorsanız fark edilmeniz mümkün değildir, diye bir anlayış var günümüzde.

Nuri Bilge Ceylan da benzer bir şekilde aynı şeyi vurguluyor: 'Mütevazılık hiçbir zaman gerçek bir üst değer olamamıştır bizde. Bir ortamda mütevazı olmaya kalkarsanız saygı hemen azalmaya başlar, hissedersiniz; '

Saygı görmek için bile rol yapmanın gerekliliğinden söz ediliyor olması çok üzücü değil mi? Peki, neden bu duruma gelindi? Ah! Bir bilse insanlık neyini kaybetti?

Her şeyi, tüm imkanları hoyratça kendisi için isteme modası var. Çok kolay isteyebilen bir insan tipiyle karşı karşıyayız.  Her şeyi fütursuzca istiyorlar, hem de sanki her şeyi kendi haklarıymış gibi istiyorlar.  Ne istemiyorlar ki? 

Zaman, sevgi, beğeni, ilgi, iyilik, yardım, bağış, para, borç, referans, ayrıcalık, özveri...  Ellerinden gelseler sizi köle gibi kullanacaklar, ellerinden gelse, bazı üniversite öğrencileri, tezlerini/ödevlerini size yazdıracaklar.

İronik bir şekilde de hayat hak ettiklerinden daha cömert davranıyor böylelerine. Ya da bize öyle geliyor. Bir şekilde elde ediyorlar istediklerini. Ama ısrarla, ama nazla, ama cilveyle, ama dayatmayla bir şekilde ulaşıyorlar isteklerine.

Diğer yandan da istemeyi bir 'ar meselesi' olarak görüp kendi kendine yetmeyi bir erdem olarak gören gururlu kimseler var. Hayat en cimri böylelerine davranıyor ne hikmetse.  Aynen nezaketin acziyet olarak görülmesi gibi, bu kendi kendine yeten insanlar da 'saf' olarak adlandırılıyorlar.

Durum böyle olunca da insanlar vermeden almanın yollarını aramaya, bencilce davranmaya, her şeyi istemenin hakkı olduğuna inanmaya başlıyorlar ve öyle davranmayı bir fazilet olarak görmeye başlıyorlar.

Bedeli ödenmeden elde edilen her şey - sevgi, dostluk, iş, makam, mevki, mal, mülk - kısa süreli bir haz yaşatabilir belki, ama asla kalıcı  bir hazza dönüşmez.  Derinlikli bir öğrenme, lezzetli bir tat, haklı bir gurur, hakiki bir mutluluk, gerçek bir başarı, samimi bir ilişkidir oysa asıl kalıcı olan. Aranması gereken de budur diye düşünüyorum hayatta.  Onun için de olmazsa olmaz olan bedeldir işte.

Siz, siz olun gelip geçici heveslere kapılmayın. Bedeli ödenmiş bir yaşamı önceleyin derim. Karşılığını her daim alamasanız da siz vermeye devam edin.

`height=