Seçimler sırasında, akademisyenlerden en çok oy alan rektör olamadı. Önce YÖK, kendini göstererek 6 kişilik listeyi 3`e düşürdü (ben varım dedi) sonra siyaset sürekli müdahale etti ve Cumhurbaşkanları ilk üçten istediğini atadı. Ve, buna 'demokrasi ve seçim var, iradenizi gösteriyorsunuz' dendi.

Sonra, bir dönem atanan rektör, çok dengeli bir politika izledi, tarafsız olmaya çalıştı, ama ikinci kez atanınca, nasılsa dönüşü/uzatması yok' diye, deyim yerindeyse ortalığı toz dumana kattı.

Yine, mutlaka rektörle birlikte çalışıp her yazıya imza atan, rektörü pohpohlayan Rektör Yard. mutlaka aday oldular. Çünkü, yardımcılık tanınmak için bir fırsat olarak görülüyordu.

Ayrıca, bütün adaylar üniversiteleri için programlar, projeler açıklıyor, ama seçilen rektör bunları değerlendirmeye gerek görmüyor 'arkadaş, madem bu kadar iddialısın, gel birlikte kalkındıralım üniversitemizi, yardımcım ol' demiyordu; Diğer adayların projeleri adeta birer 'çöp'tü;

Bu v.b. olayları, kişi isimleri de vererek yazılarımda bahsetmiş, İTÜ `de yaşadıklarımı/gördüklerimi yazmıştım.

Bir rektör örneğinde Prof.Dr.Mehmet Karaca ile Konservatuarımızı ilişkisini anlatmak istedim.

Bazı rektörler, Müzik ve Güzel Sanatlar alanından yoksunlar. Ama, 'yetki bende' diye müdahale etmek istiyorlar. Atadıklarının aleyhinde söz duymak istemiyorlar. Konservatuar akademisyen ve sanatçılarına atamalarda söz hakkı vermiyorlar. Bu durumda, kurum içindeki rahatsızlıklar çözülemiyor. Gereksiz 'danışman' atamaları ile Dekanı/Müdürü zorda bırakıyorlar.

Prof.Dr. Mehmet Karaca, Rektör Yard. iken rektörlüğe aday olunca, görüşmeler yapmıştık. Özellikle çocuklarının, Konservatuarımızdaki SEM kurslarında ders alması, 'bizim sorunlarımızı bildiğinin göstergesi' olarak alınmıştı. İlk toplantılarda C.Etili Ötken, Ş.B., K.İnce v.b. kişiler hakkında çok olumsuz konuşması üzerine 'nereden bilgi sahibisiniz?' diye sormuş, 'Ben, kızlarım için okula geldiğimde, orda anlatırlardı. Ben gelince onlar olmayacak' demişti.

2012 - 2014 Ağustos 2020 tarihleri arasında, rektörlük yaptı. İlk atandığında önce seçim çalışma gruplarını dağıttı, bazı akademisyenlerin hak ettikleri kadrolarını vermedi, eleştirdiklerini göreve getirdi/devam ettirdi v.b. 'Hesap soracağım' diyordu, hemen vazgeçti. Hatta, seçildiği günlerde 'isterseniz önce Konservatuarın fotoğrafını çekelim, ona göre değerlendirme yaparsınız' demiştim. Bana, 'Göktan Hocam, intikamcı olmayacağız' deyince, çok şaşırmış ve foto ile intikam ilgisini kuramamıştım.

İlk olarak Konservatuardan, çocuklarına ders veren 3 arkadaşlarımızı 'Danışman' olarak atayarak ve bir 'Danışmanı da' dışarıdan atayarak (Adnan Çoban) tepki çekti. Toplantılarda, 4 danışmanın oturması, rektörlükte de çok konuşuldu.

Prof. Nevzat Atlığ, bir gün beni çağırdı ve 'Göktancım; Arkadaşlara söyleyiver. Adnan Çoban`ı benim getirdiğimi söylüyorlarmış. Benim hiçilgim yok, günahımı almasınlar. Ben, bugün kendisini de çağırdım ve bu atama yanlış, istifa et dedim' dedi. Sonradan öğrenildi ki 'Fehmi Koru`nun ayda bir düzenlediği, bir zamanların meşhur 'meşk' gecelerinde Adnan Bey ile tanışmış ve rektör olursam birlikte çalışırız' demişti. O zamanlar bu gecelere katılanların işleri açılır, kadroları çözülür, atamaları bile yapılırdı. Bir süre sonra A.Çoban istifa etti, ama eşi arkadaşımız 'Danışman' oldu.

M.Karaca`nın küçük konser salonunu yaptırması bir artısıydı. Ama, Mustafa Kemal Amfisi için bir şey yapılamadı. Oysa, o salon, hem içeriye hem dışarıya çok büyük hizmetler verebilirdi.

Türk müziğini sevdiğini söylerdi, ama müzik danışmanlarıyla yapılan CD`ler ses getirmedi.

Tıpkı, Cihat Aşkın ve Ş.B.`nin görevde iken 'Konservatuar marşı' ısmarlayıp, iyi bir ödeme yapması ve marşın bir kere çalınması/seslendirilmesi ve kamu zararı oluşturulması' gibiydi. Müziğin sorunları üzerine, ciddi bir çalışma yapılmadı;

Konservatuarın Maçka Kışlası`na taşınması sağlanamadı;

Kendisine ulaştırılan sorunları kapatma yoluna gitti.

TMDK`yı, ulusal ve uluslar arası arenada kullanamadı..

Gazeteci, Erem Şentürk (Diriliş Postası) başta olmak üzere, bir çok kişi ve basın 'Sn.Karaca`nın paralelcilerle işbirliği yaptığını, kızını Fatih Ü niversitesi Konservatuarı`nda okuttuğunu, Fastih Ü niversitesi kapatılınca, bazı akademisyenleri İTÜ `ye aldığı v.b. kesinlikle atanmaması gerektiğini' yazmaya başladılar. Ancak, rektör olarak atandı.

İstanbul Türk Müziği Festivali`nin 25. Yılını, o yıla kadar destek veren üniversitelerle ortak olarak planlamıştık ve ev sahibi ,zamanın müdürü Prof. Adnan Koç`un isteği ile TMDK, ana sponsor İBB Kültür A.Ş. olmuştu.

Açılışta YTÜ Rektörü ve Afyon Kocatepe Ü n. Rektörü de katılmıştı. Çünkü, YTÜ ortak, Kocatepe Ü n. İse, kurduğu Müzik Müzesi ile MÜ ZDAK Ödülü almıştı. Prof. Karaca, açılışa gelmedi. (Ben aylar önce Adnan Bey`e 'Rektörü şimdiden arayıp, günü yazdıralım. Siz mi ararsınız, ben mi davet yapayım' demiş, Adnan Hoca, 'ben konuşurum' demişti. Dolayısıyla ben diğer rektörlere odaklanmıştım)

Salon dolmuş, ama rektör gelmemiş, bana bilgi de verilmemişti. Bir ara misafir rektörler 'Rektörünüz nerede? diye sordular. Ben 'Müdür Bey ilgilenmişti, bilmiyorum' dedim. Rektörler 'dün akşam Ankara`dan uçakla beraber geldik, Allah Allah!' dediler. Ve` 3 gün boyunca salona hiçuğramamıştı.

Nedenini hala merak ederim;

8 yıl görevi sırasında, geçen yazımda yazdığım ve Ş.B. ile ilgili görüşmemden sonra hiçbir yerde karşılaşmadık. Görevi sırasında, Türk müziğini çok seven Prof.Karaca`yı, 'İstanbul Türk Müziği Festival' etkinliklerinde hiçgörememiştik.

Prof. Karaca 'Türkiye`de yeni bir kültür arayışı olduğunu, üniversitelerin kendine rol biçmesi gerektiğini ve mevcut yasaların değişmesinin kaçınılmaz olduğunu' söylemiş, ama mevcut yasaların değişmesi için kamuoyu oluşturamamıştı. Kültür ve sanatta elinde TMDK olduğu halde atılım yapamamıştı.

'Türk Müziği`ni çok seviyorum. Amerika`da eğitim yaparken, gelen sanatçıları sürekli takip ederdim' demiş, ama ülkemizin en büyük ve özgün T.M.D.Konservatuarı`nı, Fakülte-Yüksekokul statüsünde olmasına rağmen, akademik sıralamada 'Birimler' başlığı altında 'Güzel Sanatlar Bölümü','MİAM' v.b. ile aynı değerde göstermiş, bu çok yanlış olmuştu. Bu konuda bir yazı da göndermiş, zamanın Müdürlüğü`nü uyarmıştım, ama ilgilenilmedi. 7 Bölümü,, Ortaokul-Lisesi olan T.M.D.K. Fakülteler`den sonra yer almalıdır. Sıralama şöyle olmalıdır. Akademik Fakülteler, Konservatuvar, Enstitüler, M.Y.O.`lar, Birimler, Merkezler'

Prof.Karaca, bir ara Maçka Kışlası girişini yıktırmaya başladı. Saray Muhallebicisi`ne vereceği söylentisi üzerine öğrenciler ayaklanmıştı.Şişli Belediyesi devreye girerek, buranın tarihi, dokunulmaz v.b.' olduğunu belirterek, yıkımı durdurmuştu. O günden sonra, giriş, çirkin şekilde, Beyrut gibi yıkık kaldı, düzeltilmedi.

'Bazı binalarda mescit yok. Ayazağa Kampüsü`ne mescit yaptıracağım. Ama kamu bütçesinden değil, hayırsever insanların yardımıyla yaptıracağım. İbadet etmek istemeyen insanların hakkına giremem.' demiş ve Eylül 2019`da İTÜ Abdülhakim Sancak Camii`nin temelin atılmasından ibadete açılmasına kadar ki tüm yapım süreci hayırseverlerin bağışlarıyla yapılmıştı.

Ocak 2020`de Doğa Kolejleri olayı patlak verdi. Bir çok isim/şirket ismi geçti, ama sürpriz bir şekilde İTÜ Koleji, tüm borcu ile devraldı. Prof.Karaca`nın son ayları bununla ilgili olumlu/olumsuz, siyasi söylemlerle geçti. Kimi, bunu İTÜ için' yük görüyor', kimi 'iyi oldu' diyor. Yeni rektör Prof.Dr.İsmail Koyuncu`nun bakışı ve uygulaması merakla bekleniyor.

İTÜ MTAL özellikle bilişim, elektrik-elektronik sektörü ve otonom denizcilik alanlarında nitelikli ara elemanlar yetiştirmek amacıyla işbirliğine gidilmesi iyi oldu.

Prof.Karaca döneminde İTÜ ile MEB arasında yapılan protokol gereğince Bahçeşehir GSL İTÜ `ye bağlandı.

Bu proje baştan hatalıydı. 95 GSL var, neden sadece İstanbul`dakiler bağlandı?

Ü niversiteler neye göre seçildi?

Bunlar gelişme mi, Konservatuarlara yük mü olacaktı?

Mesela, İTÜ ne kadar etken olacaktı? Gücünün sınırı ne olacaktı?

Zaten, öğretmen ve öğrenci seçmelerinde jüri olarak 'müzik akademisyenleri' çağrılıyordu;

Bu protokol neyi artıracak/değiştirecek? soruları geçerliğini korumaya devam etti ve ediyor;

Sn. Karaca, göreve gelince, yine diğer rektörlerin yaptığı gibi, bir görüş/eğilim almadan Prof. A.Koç`u atadı. Çünkü, Müdür ataması rektörün tekelindeydi. Peki görüş alınmasına engel var mıydı? Elbette yoktu, ama ne gerek vardı ki! Müdür atamalarının Rektör Yardımcılarına bile sürpriz olduğunu bilirim. 2 dönem sonra fikir değiştirdi, yardımcısı Prof. S. Murtezaoğlu`nu atadı.

Yeni rektör, onu da görevden aldı ve şimdi neyzen, mezunumuz Prof. Dr. Ali Tüfekçi`ye görev verildi.

45 yıllık tecrübelerime (Konservatuar eğitimi dahil) göre bir yönetimden memnun değilseniz, baştakini alıp, yanındakileri veya Y.K. üyelerinden birisini üst makama atamayacaksınız. Çünkü, o kişiler başarısızlıkta paylaşım içindedirler. Kendilerini 'temiz göstermeye/ben farklıyım demeye çalışanlar' sadece fikri olmayan canbazlardır' diye düşünürüm.

İşte bir rektörün görevi daha 8 yıl da geldi geçti!...

Yaptıklarını İTÜ tarihi değerlendirecek;

Ben, Konservatuarımız açısından değerlendirmeye çalıştım.

Daha genişini 'Konservatuarda Yaşadıklarım' adlı eserde okuyabileceksiniz;

İnşallah!...