Birlik Vakfı’nın İstanbul Çemberlitaş’taki genel merkez yerleşkesi dün (21 Eylül Perşembe)  müstesna bir sergi etkinliği ile şenlendi. Zeynel İnci’nin Kırk Hat Hadis koleksiyonu sanatseverlerin ilgisine arz edildi. 

Sergi afişi

Birlik Vakfı 38 yıldır irfanımızın hizmetinde.

Yazımızın bidayetinde koleksiyoner, iş adamı Zeynel İnci’nin ince bir sanat zevki ile hazırlamaya muvaffak kılındığı Kırk Hat 40 Hadis serlevhalı sergiye ev sahipliği yapmakta olan Birlik Vakfı’na teberrüken nazar edelim… 

Miladi takvimin yaprakları 1985 yılını gösterirken bu toprakların hakikatli hamiyetperver insanları tarafından kurulan Birlik Vakfı, geride kalan 38 yıllık hizmet sürecinde eğitim ve kültür odaklı faaliyetleriyle irfanımıza hizmeti kendine borç bildi. Kırk Hat 40 Hadis Sergisi, geleceğin teminatı olan gençlerimizin/insanlarımızın inançlı, vatansever, kültürlü, ilmî seviyesi yüksek, teknolojik bilgilere sahip birer şahsiyet olmalarını sağlamak ve milletimizin birlik ve huzur içinde kalkınma ve gelişmesine katkıda bulunma gayesiyle hizmet etmekte olan Birlik Vakfı’nın mezkûr gayeye matufen düzenlediği etkinliklerin, 21 Eylül tarihi itibarıyla düzenlediği naif bir halkası.

“Her kim ümmetime, dinine ait Kırk Hadis muhafaza ederse (ezberleyip başkasına öğretirse), Allah onu kıyamet günün âlimler ve fakihler ile birlikte diriltir.”

İş adamı Zeynel İnci, -birazdan mufassalan değineceğimiz- Kırk Hat 40 Hadis koleksiyonunu ve dahi risâlesini,  Sevgili Peygamberimizin (sav) “Her kim ümmetime, dinine ait Kırk Hadis muhafaza ederse (ezberleyip başkasına öğretirse), Allah onu kıyamet günün âlimler ve fakihler ile birlikte diriltir” meâlindeki hadis-i şerifinin sırrına mazhar olabilme amacıyla oluşturmuş. Bu cümleler, Zeynel İnci’nin söz konusu amacını şerh ediyor: “Hz. Muhammed’in (sav) şefaatini kazanma arzusu, hayır dua almak, rahmetle anılmak, sıkıntıları unutma ümidi, Selef-i Sâlihîn’e uymak, dostların ve öğrencilerin ricalarını yerine getirmek, âlimler grubunda bulunmak ve yaşadığı çağın eleştirilmesine fırsat bulmak amacıyla biiznillah koleksiyonu hazırlamaya muvaffak kılındım.”

İş adamı Zeynel İnci, ebru koleksiyoncusu ağabeyi İsmail Nurani İnci’nin teşvikleriyle  hüsn-i hat sanatı eserlerini toplamaya başlamış. Bir müddet sonra koleksiyon hacmine ulaşan eserlerinin bir kısmını evinde, bir bölümünü işyerlerinde, önemli bir kısmını da depolarında muhafaza eden Zeynel İnci, ofisindeki yazıları haftada bir değiştirerek hem çalışanlarına, hem de müşterilerine hat ve tezhip sanatımızın nadide eserlerini temâşâ ettiriyor.

‘İnci Kardeşler’

Sözün bu yerinde ‘İnci Kardeşler’e müteveccih bir paragraf açmak vakıa mutabık olacaktır. ‘İnci Kardeşler’ İstanbul’da tekstil ticaretiyle meşgul oluyor. İsmail Nurani İnci ebru, tezhip ve hüsn-i hat koleksiyoneri. Seçkin bir koleksiyonu bulunan İsmail Nurani İnci’nin açtığı yoldan emin adımlarla yol alan Zeynel İnci, içinden estetik güzellikler geçen sanatkâr ve sanat eseri hâmiliğine ‘toptan’ bir giriş yapmış. 40 hadis-i şerifi günümüzün usta sanatkârlarından Hattat Ali Hüsrevoğlu’na yazdırmış. Ali hocanın ta'lik, sülüs, celî sülüs, sülüs-celî sülüs, nesih, nesih- sülüs,  dîvânî ve celî dîvânî yazı nevilerinde kaleme aldığı hadis-i şerifleri günümüzün usta tezhip sanatkârlarından Eda Şahan bezemiş. Böylelikle ortaya “muazzam” denmeye sezâ bir koleksiyon çıkmış. Zeynel İnci henüz daha yolun başındayken, DİB Kur’ân-ı Kerîm öğretmeni eşi Semahat Büşra İnci’nin gayret ve teşvikleriyle koleksiyonunu iki kapak arasına almaya muvaffak kılınmış.
Zeynel İnci ve Semahat Büşra İnci

Merter’de hafî ve cehrî ezkâr…

Zeynel İnci’nin Kırk Hat 40 Hadis koleksiyonunun bir bölümünü geçtiğimiz aylarda muhatabımızın Merter’deki işyerinde Sırlı Süleyman Efendi ile birlikte ziyaret etmiştik. Mezkûr ziyarette Zeynel İnci sergi açma niyetini dillendirmişti. Zeynel Bey koleksiyonunu sanatseverlerle buluşturmayı murad ettiğinde karşısına günümüzün mühim hüsn-i hat sanatkârlarından, Hâmid Hoca’nın hayrülhalefi Hattat Selim Türkoğlu çıkmış. Ruhi Hendese Hüsn-i Hat Sanatı nâm kitabın müellifi, hüsn-i hat hocası Selim Türkoğlu, Birlik Vakfı İstanbul Şubesi Kültür Sanat Komisyonu Başkanı. Hattat Selim Türkoğlu, Zeynel İnci’nin sergi teklifine “âlâ olur” deyince iş bu sergi ortaya çıkmış.

Sergi açılışından

“Katılırız biiznillah!”

İki hafta kadar önce Zeynel İnci bu satırlarının yazarını sergiye davet ettiğinde verdiğim cevap “katılırız biiznillah” olmuştu. Nitekim Allah’ın izni olmadan yaprak dahi kıpırdamıyor. Sergiye Bursalı iş adamı, Mustafa Rıza Bey Kütüphanesi’nin hâdimi Osman Birkan’ı ve Âsitane’nin efsane müverrihi Süleyman Zeki Bağlan üstadı davet etmiştim. Sergi açılışına iştirak edemeyen Osman Birkan, hurufâtı mutlaka ziyaret eder. Süleyman Zeki Bağlan hocamız ise sergide teşehhüd miktarı bulunmuş. “Bulunmuş” diyoruz, lakin trafiği iyi hesap etmediğinizde İstanbul’da araçla bir yerden diğerine vakt-i zamanında gitmeniz söz konusu olamıyor. Dün bizim için de öyle oldu. Serginin kurdela kesimine ne yazık ki yetişemedik.

(…)
Sırlı Süleyman Efendi ile birlikte Çemberlitaş Yeniçeriler caddesindeki irfan mektebi Birlik Vakfı’na mekân olan, tarihi, beş asır öncesine uzanan Gazi Ali Atik Paşa Medresesi’ne vardığımızda serginin açılışı tamamlanmış, ziyaretçilerin bir bölümü ayrılmış, bir bölümü ise 40 Hadis eserlerini incelemeye devam ediyordu. Bizleri, serginin ev sahibi Zeynel İnci ile birlikte Birlik Vakfı’nın sanatkâr üstadı Selim Türkoğlu hocamız karşıladı. 

Hattat Selim Türkoğlu, Zeynel İnci, İbrahim Ethem Gören

Kültür sanat etkinlikleri uzun zamandan beri birbirlerini göremeyenleri bir araya getirme gibi bir görev de üstleniyor. Aynı şehirde yaşamamıza rağmen Hattat Selim Türkoğlu ile ancak sergi vesilesiyle 25+ yıl aradan sonra tekrar buluştuk!  Hamd olsun, şükürler olsun. Hocamızla bu vesileyle hasret giderirken İttifak Gazetemiz için Birlik Vakfı’nın sanat çalışmaları; Kuveyt Türk Özel Bankacılık portalımız için de hüsn-i hat yolculuğu özelinde mülakat sözü aldık. Sergideki eserlerle gözümüzü, gönlümüzü aydınlattık, Zeynel İnci, Semahat Büşra İnci ve İsmail Nurani İnci ile hasbihal ettik. 
 

Koleksiyoner Zeynel İnci

Müşfik bir sığınma sahnesi…

Gönlünde kalem ve bezeme güzellerine açık kapılar bulunan okuyucularımızı İstanbul’un orta yeri Çemberlitaş’ta 28 Eylül Perşembe gününün akşamına kadar müşfik bir sığınma sahnesi mahiyetinde açık kalacak sergiyi ziyaret etmelerini tavsiye ederken ‘Kırk Hadis’ yazma geleneğine nazar edelim.
 
Kırk Hadis yazma geleneği

Hattatların mütemadiyen, dünden bugüne yazdıkları belli başlı metinler vardır. Yazı sanatının ustaları evvelemirde âyet-i kerîmeleri ve hadis-i şerifleri kaleme alır. Hemen her hattat ömrü müddetince en az bir Mushaf yazmaya niyetlenir. Ve yine pek çok hattatımız ‘esmâ-i hüsnâ’yı, hilye-i şerîfeleri, dua risâlelerini, ayet-i kerimeleri, hadis-i şerifleri ve bahusus ‘40 Hadis’i yazmıştır. Böylelikle hat sanatı tarihimizde birbirinden âlâ keyfiyeti hâiz 40 Hadis külliyatı oluşmuştur.

Erbaûn

40 hadis kitaplarının geneli “Erbaûn” şeklinde isimlendirilirken, -hocamıza rahmet olsun- Prof. Dr. Abdülkadir Karahan, İslam-Türk Edebiyatı’nda Kırk Hadis başlıklı kitabında İslam edebiyatında kendine has bir yeri ve değeri bulunan Arapça “Erbaûn”, Farça “Çihi”, Türkçe “Kırk Hadis” isimleriyle meşhur olan ilk 40 Hadis eserlerinin Hicrî 2’inci asrın sonlarından itibaren görülmeye başladığını ifade etmektedir.

Birlik Vakfı yazı ve tezyinat ile şenlendi!

Zeynel İnci sergi açılışına katılanlara Kırk Hat 40 Hadis risâlesinden takdim etti. Bir risâleyi de istirhamımız üzerine Süleyman Zeki Bağlan üstad için imzaladı. Hâsılı Birlik Vakfı 40 Hadis’le, yazı ve tezyinatla şenlendi. Şenlendirenlere ve dahi şenlenenlere ne mutlu!

Sergiye emeği geçenlere teşekkür ederken yazımıza, hattat, hadis âlimi, hattat Ali Hüsrevoğlu’nun, Zeynel İnci’nin Kırk Hat 40 Hadis koleksiyon risâlesi için kaleme aldığı önsözle nihayet verelim: 

‘Rahmân ve Rahîm Allah adıyla…”

Âlemlere rahmet, bütün insanlığa rehber, yüksek ahlâkı ve emsalsiz şahsiyeti bütün zamanlar boyunca ve her yerde en muazzam örnek olan canlar cânı efendimizi gönderen Allah’a sonsuz hamd ü senâ ederiz: “Allah mü’minlere kendilerinden bir peygamberi göndermekle muazzam bir ikramda bulunmuştur. O peygamber onlara Allah’ın âyetlerini ardı ardına okumaya devam eder, onları kötü ahlâk ve bozuk davranışlardan arındırır, onlara Kitâb’ı ve Hikmet’i öğretir. Halbuki daha önce onlar koyu bir cehâlet, umutsuz bir dalâlet içinde idiler” (Âl-i Imrân/164).

Âlemlerin Rabbı, yani terbiye edicisi Allah kulları için uyguladığı eğitim programını, Kitâb’ını peygamberlerine, Peygamberlerini de cinlere ve insanlara gönderme yöntemi üzerine kurmuştur. Dikkat edilirse yukarıdaki âyet-i celîlede Allah, peygamberini insanlığa gönderirken o kitâbı öğretme görevini de Peygamber’e yüklemektedir.

O kitâbın doğru öğretim programının adı “Hikmet”dir. Bu da ehl-i sünnet ve’l-cemâat itikadına sâhib ulemanın ittifakıyla “peygamber efendimizin sünneti”dir. Bu bilgi olmmadan hiçbir kimsenin “şu âyetin manâsı/bağlamı şudur” deme yetkisi yoktur. Allah toplum içerisinde anlama zeminini hazırlar, âyeti gönderir, peygamber bu âyetin önce doğru okunuşunu, sonra nasıl anlaşılacağını, sonra bu âyetle nasıl amel edileceğini öğretirdi. Bu öğretimin ilk muhâtabları olan nurdan insanlar, yani Efendimizin çevresindeki insanlar O’ndan duyduklarını önce duydukları şekilde hıfzettiler, sonra yazıya geçirdiler ve dünya durdukça nesilden nesle aktarılacak olan o nurdan sözlerin korunmasını sağladılar.

Peygamberimizde olup da diğer enbiyâda bulunmayan üçyüz kadar özelliği topladığı kitabında İmam Süyûtî şöyle diyor: “Hiçbir ümmet, peygamberlerinden duydukları sözleri kaydedip sonraki nesillere aktarmayı düşünmemişlerdir. Bu özelliği Allah sadece bu ümmete nasîb etmiştir. Allah’ın bu ümmete bir ikrâmı olarak Peygamberimizin hadisleriyle meşgul olanların yüzlerinde farkedilen bir nur dâima mevcuddur.”

Kitab Kur’an, hikmet de peygamberimizin sözleri ve davranış modelleri olduğuna göre Allah Kur’an’ı koruma görevini nasıl üzerine aldıysa, peygamberinin sözlerini koruma görevini de üzerine almıştır. Gözardı etmeyelim ki, “Kur’ân’ı indirenler biziz, onu koruyacak olanlar da biziz” (Hıcr/9) . Kur’an’la Rasûl-i Ekrem’i özdeşleştiren şu iki âyeti nasıl algılayalım?: “Allah size muhakkak ki bir zikir indirmişdir. Yani Allah’ın açıklayıcı âyetlerini size ardı ardına okuyan bir peygamber indirmiştir. Bunu da îmân edip sâlih amel işleyenleri karanlıklardan ışığa çıkarmak için yapmışdır. Kim Allah’a güvenir de sâlih ameller işlerse ebedî kalmak üzere altlarından ırmaklar akan cennetlere koyar, rızıklarını da en güzelinden verir” (Talâk/10-11). Bu sebeple Hazret-i Ali radıyallahu anh “Kur’an ve İnsan birbirinin ikizidir” buyurmuştur. Yani birbirinden ayrılmaları söz konusu değildir.

Böyle olunca yüce Rabbımız namazda okunan vahyini nasıl korudu ve koruyacaksa, namazda okunmayan ve fakat Kur’ân’ın öğretmeni tarafından yapılan açıklamalarını da aynı şekilde korumuş ve koruyacaktır.

Bu bağlamda kullarından nicelerini bu vahyi yazmaya, nicelerini de sünneti yazmaya yönlendirmiştir. Biz kırâat imamlarımızı nasıl tutuyorsak, hadis imamlarımızı da aynı derecede tutuyoruz. Hepsine minnetdârız. Haklarını ödeyemeyiz.

Peygamber Efendimizin bütün zamanlar boyunca tartışmasız en büyük mucizesi Muazzam Kur’an’dır. Ondan hemen sonra gelen mucizesi ise “Muhteşem cevâmi’ul-kelim”dir. Yani bir kitaplık bilgiyi birkaç kelimede özetleyip söylemesidir ki bu da Efendimizin bizzat ifâdesiyle “vahiy”dir.

Şu anda elinizde vahyin bu türünden bir koleksiyon farklı yazı türleriyle, fakat anlamlarını hissettirecek şekilde yazılmış bulunmaktadır. Bu, hiç şüphesiz ki Allah’ın lutf u keremidir. Hattatların, sahâbeden pîri olan Hazret-i Ali “Güzel yazı hakikatın daha net anlaşılmasını sağlar” buyurmuştur. Bu eserde seçilen hadîs-i şeriflerin anlamları ve verdiği mesajlar dikkate alınarak bir çalışma yapılmış ve ümmetin kitaplığına kazandırılmıştır. Eğer Cenâb-ı Hak kabul eder, canlar cânı Efendimiz de beğenirse ne mutlu bize.
Bu mutluluğun sebebi ve en büyük hissedârı hiç şüphesiz ki bu hadîs-i şeriflerin yazılmasını taleb eden Zeynel İnci beyefendidir. Allah bu eseri onun dâimî bir sadaka-i câriyesi kılsın ve nesiller boyu istifade edildikçe onun sâlih amel defterini kapatmasın. (Âmin.)
Efendimiz, “Sadece iki rek’at namaz dünya ve dünyadaki her şeyden daha değerli olduğu anlaşılmadıkça kıyâmet kopmayacaktır” buyuruyor. Taşıdığı bilgi ve mesaj bakımından bu hadîs-i şerif benim için kesinlikle dünyâ ve dünyadaki her şeyden daha değerlidir. Çünkü bizim için bir değer ölçütü koyuyor ve doğru yönlendiriyor. Bizim ârif şâirimiz Nef’î, yine değerli olan Şeyh Sa’dî hakkında “Onun söylediklerinin tümünü Hazret-i Mevlânâ’nın bir beytine fedâ ederim”. Söz sultânı Hazret-i Mevlânâ “Ben Allah tarafından seçilip gönderilen Hazret-i Muhammed’in yolunun tozu toprağıyım” diyor. Buna göre Peygamber Efendimizin bir tek hadîs-i şerîfinin değerini ölçmeye acaba kimin gücü yeter?

Hem ahlâkı, hem şahsiyeti, hem insanlığa getirdiği değerlerin tümüyle ilgili âşıklar sultânı Umer ibnu’l-Fârıd’ın beytinin meâliyle önsözümüzü taçlandıralım: “O’nu güzelliklerini vasfetmek için söz söyleyen/yazanların bütün hüner ve maharetlerine rağmen zaman tükenir, fakat O’nun henüz anlatılamamış birçok güzelliği durup durur.” Kâinatlar dolusu salât O’na, selâm O’na.”

İbrahim Ethem Gören- Yazı No: 520