Medeniyet tarihinin gelişmesinde, Yunan ve Roma diğer kültürlerle birlikte yaşamak yerine, onlardan uzak durmuştur. Kendisini başka medeniyetlerden üstün tutan, bütün medeniyetler gibi, onlar da tarihin derinliklerinde yok olup gitmişlerdir. Avrupa Yunan’dan ve Roma’dan daha hoşgörülü olmakla birlikte, İslam medeniyetinden ithal ettiği, ne varsa hepsini sürekli inkâr etmiştir. Avrupa İslama olan borcunu kabul etmemiştir, ödemeye yanaşmamıştır.

Müslümanların Avrupa’daki varlıkları, İspanya’da sekiz yüzyıl, Balkanlar’da beş yüzyıl sürmüştür. Avrupa’daki İslam Yahudiliği ve Hristiyanlığı yok etmediği gibi, Endü[1]lüs’te ve Balkanlarda bir arada, barış içinde yaşamanın, şah örneklerini vermiştir. Müslümanlar “Dinde zorlama yoktur diyerek”, başka dinden olanları, kendi dinlerine döndürmek için, baskı ve şiddete başvurmamışlardır. Türklerin yönetiminde bütün Balkan ülkeleri, dinlerini ve dillerini korumuşlardır.

Müslümanların parlak dönemlerinde İspanya, Babil, Mısır, Yunan, Roma ve İslam medeniyet değerlerinin zenginleştirildiği, büyük bir bilgi ve derin bir bilgelik ülkesi olmuştur. Eski Yunan düşünürleriyle birlikte, üç İbrahimi dinin kültür hazineleri, Latinceye çevrilerek Endülüs’te, Avrupa Rönesansının temelleri atılmıştır. Arapça, Aristo ve Platon çevirileri ve açıklamaları, Batı dillerde olanlardan daha fazladır. Müslümanlar Yunan düşüncesini İslamın ışığında, eleştirel bir gözle bakarak, büyük bir sorgulamadan geçirmişler ve yeni bir düşünce zenginleşmesinin temellerini atmışlardır.

Hristiyan kültürünün, Hint ve Çin kültürüyle, bir akrabalığı yoktur. Hint ve Çin dinleriyle, kitaplı dinlerin örtüştüğü, büyük bir ortak alan da bulmak mümkün değildir. Batılı aydınların Budizme ve Konfüçyanizme ilgi duymaları, büyük bir arayış içinde olmalarından kaynaklanmaktadır. Onlar kültürlerinin kutsal kaynaklardan beslenen boyutundan daha çok, Atina ve Roma’dan beslenen seküler boyutuna önem vermektedirler. Onların kutsal şehiri, Kudüs değil Atina’dır.

Yahudilikle Hristiyanlığın, İbrahimi dinlerin ilk ikisi olduğunu kabul eden, İslam söz konusu olduğunda, Batılılar Uzak Doğu dinlerine gösterdikleri yakınlığı İslama göstermezler. İslama karşı Avrupalılar ön yargılıdır. Batılıların İslam karşıtlığı, Haçlı Seferleriyle yaşadıkları, büyük bozgunla pekişmiştir. Haçlıların yenilgisi Batı’nın bilinçaltında, silinmez izler bırakmıştır. Haçlı Seferleriyle Hristiyanlık, Avrupalıların ortak dini haline gelmiştir.

Muhammed Esed’in “Mekkeye Giden Yol” isimli kitabında vurguladığı gibi, Avrupalıların İslam düşmanlığı İslami değerlerin, ruhsal ve toplumsal alanda pek çok Batılı değer için, ciddi bir tehdit oluşturacak kadar, Batılı değerlere yakın olmasından kaynaklanır. Avrupa’da Hristiyanlık inanılır canlı bir din olma gücünü çoktan yitirmiştir. Bunun için Avrupalılar, Avrupalı Müslümanlara karşı, Hristiyanlığın değerlerini, yasalarla korumaya çalışmaktadırlar.

Dünya barışına giden yol Kudüs’ten geçer. Barışın başşehri Kudüs’tür. Kudüs bir yanıyla Mekke’ye ve Medine’ye, bir yanıyla da Atina’ya ve Roma’ya bakar. Kudüs Avrupa Birliği için, zengin ve kuşatıcı bir örnektir.

Kudüs geçmişte Babil’i, Mısır’ı, Yunan’ı ve Roma’yı değiştirmiştir. Brüksel de Kudüs’ün sınırsız zenginliklerinde, geleceğini görecek ve değişecektir.

Kudüs’ün zenginliği, insanlığın tarihinin özeti olmasından kaynaklanır. Haksızlığa meydan okumanın, yol haritası Kudüs’tedir.