Sahip olunan maddi manevi donanım, imkan, para, güzelliğin kişinin kendisinden olduğunu düşünmesi, bütün zamanını sahip olduğu hususlar üzerine harcıyor olmasından, kaynaklanıyor olabilir mi ?

Dünyevi koşturmalar, hırslar koca bir ömrü dolduruyor da, Rabbi ne yönelecek zaman bulamıyor insan.

Sahip olunan nimetler, donanımlar ona Yüce Yaratıcı tarafından nasip ölçüsünde takdim edilmiştir. Gayret ve şükür ölçüsünde de edilmeye devam etmektedir.

Vereni bilmek, farketmek gayret, niyet ve amelin O na tâbi olduğunu, teşekkür ve teslimiyetin, O na olması gerektiğini idrak etmek, bugüne kadar tersine işleyen çarkın, doğru yönde ilerlemesine vesile olur.

Verdiği nimet ile Ondan uzaklaşmak yerine, verilen nimetleri  O na kulluk için kullanabilmek.

Bu idrak için de vesileler gönderen, fırsatlar sunan Rabbimiz e sonsuz şükürler olsun.

Bir arazi çalışması, ağaçdikimi, yeşillendirme yapılacağı zaman hangi bitkinin, ağacın hangi konumda ve eğimde yetişeceğini cüzi irade ve ilmimizle tespit eder, ona göre ekim ve dikim yaparız, değil mi?

Bazı ağaçlar, bitkiler engebeli yerleri, bazıları düz konumu bazıları killi, bazıları kumlu toprakları sever.

Bazısı yamaçtan, bazısı dik tepelerden, bazısı da ovalardan alır güneşini, her birinin konumu farklıdır, nitekim bu, gün ışığı almasına engel değildir.

Her birinin mukavemeti farklı, rüzgara karşı,  ihtiyaçduyduğu su ve mineral miktarı farklıdır.

Hepsi yaratılış kapasitesine ve şartlarına göre hayat bulur, meyve verir. Hepsinin şifası ayrıdır.

Muhatap oldukları haşerat, onların mukavemetine göredir.

Yüce Allah, insani dünya tarlasına gönderdiğinde, her şey rastgele olmuş olabilir mi?

Herkesin karşılaştığı zorluklar, sahip olduğu maddi manevi rızık ve nimetler, özellikler farklık gösterir elbet!

Herkesin rızkı, ömrü, imtihanı, dayanma gücü farklı farklıdır.

Hayatınızda olmasa dediğiniz, size destek yerine köstek olan insanları, sizin dayanma gücünüze göre ayarlamıştır Yaradan.

Siz sorun sanırsınız, bir üst basamağa ulaşmanız için ivme kazan diyordur da bihabersindir bundan. Böyle düşününce, derdi olanın derdim bana derman imiş demesi onu, şikayet yerine şükür ve rıza makamına ulaştırır.

Sabrınızı zorlayan ve üzen insanlar, olaylar, belki de toprağımız havalandırmakla görevli solucanlardır da onlar da görevini yapıyordur, ne dersiniz?

Manevi tedrisatınızda hizmetinize verilmiş yaratıklar olarak düşünecek olursanız zaten sorgulama ihtiyacı yahut kozlarınızı paylaşma, hesaplaşma ihtiyacı bile duymazsınız. Bilinçli zarar verenler için   insanî değerlere uymadıklarından  dolayı ( esrefi mahlukati tenzih ederek) yaratık tabirini kullanmakta bir sakınca görmüyorum.

Yolunuza devam edin, yaratılış gayenize uygun gayret ve verimliliği ile dolup taşın, çiçekler açsın dallarınız, en güzel meyvelerinizi verin, içten bir şükür ve büyük bir tevazu ile...

Nitekim insanî tekamül sürecinden, yaşam biçiminden, meyvelerinizden, ilimden amele yol alan bir oluşumdan gıdalanacak, nasiplenecek nesiller bu kutsal yolculuğun sonunda bizi bekler, nasibine düşeni alabilmek için.

Gıdalanıp manevi bir doyumla yollarına koyulabilmek için.

Bize verilen kapasiteyi görmezlikten gelmek, bizi sorumluluklarımızdan muaf eylemiyor.

Bu nedenledir ki Rabbimiz, her vesileyle bize değerli olduğumuzu, başarabileceğimiz duygusunu bize hatırlatarak, yolumuza erdemli bir şekilde devam etmemizi istiyor.

Şikayet etmeden, şükürle , sabırla, gayretle, tevazu ve teslimiyetle.

Hayatta bazen bir şeyler istediğimiz gibi yolunda gitmeyebilir. Ters gidiyor gibi görünen durumlar ters gitmemesi gereken şeyler için bir önlem bloğudur aslında.

Krizler fırsatları doğurur. Kriz gibi görünen durumlar ise bize çıkış kapıları gösterir.

Kırmaya, kırılmaya küsmeye, küstürmeye ümitsiz olmaya mahal yoktur o halde.

Öğretmen öğrencinin kapasitesine göre bir çalışma şekli ve yol haritası çizer. Yeter ki ziyan olmasın zamanı, ömrü eğitimine devam edip hayatını kazansın diye değişik metotlar dener, ek ders yapar örneğin, ilave ödevler verir. Bazen de vazgeçmesin, yola devam etsin diye sadece okuma ödevi verir, hiçyoktan iyidir diye.

Kapasitemizi, mizacımızı bizden daha iyi bilen Yüce Yaratıcımız bize farklı yol haritaları, farklı yokuşlar, farklı çözüm önerileri sunar. Bunları duyabilmek, görebilmek ve anlayabilmek müthiş bir kazanımdır.

Dolayısıyla sonuca erişebilmek için yönümüzü, kıblemizi, gönlümüzü, gözümüzü, kulağımızı, Rabbimize çevirip:

  'Sen benimlesin Rabbim biliyorum, bugüne kadar bunu görememiş olsam da. Affet, ne olur affet... Ben de seninleyim gecikmiş olsam da.

Biliyorum ki Sen bana kıyamazsın!

Zaten o yüzden hep benimle oldun, bana yol gösterdin.

Ben de artık seninleyim...

Seni duymaya, anlamaya ve hissetmeye, gösterdiğin doğrulara yönelmeye niyet ettim.

Sen benimlesin Rabbim, ben de seninle...

Ben Senden razıyım Rabbim, sen de benden razı ol ...

Bu ömür yolculuğunda, varmamı istediğin güzel Son a varana kadar elimi bırakma, ne olur !

Yaramaz bir çocuk gibi şımarıklıktan, sızlanmaktan, ağlamaktan çok yoruldum.

 

Uslu durup söz dinlemeye niyet ediyorum.

Yeter ki Sen, elimi bırakma.

Söz veriyorum bile diyemiyorum, çünkü çabuk unutan anlamına geliyor adım, insan!!!

Nankörlüğümü ve acizliğimi biliyorum.

Bir kez daha, bir kez daha ve bir kez daha Sana mahcup olmak istemiyorum.

Rabbim niyetimi halis eyle, bu niyet üzere yolumu hayırla tamamına erdir.

Ve elimi yine de hiçbırakma!!!