İnsanların inançları ne olursa olsun, bir tarağın dişleri gibi, bir ormanın ağaçları gibi, bir ailenin üyeleri gibi, bir arada yaşamak zorundadırlar.

İnsanların olduğu yerde toplum, toplumun olduğu yerde insan vardır. Toplum halinde bir arada yaşayan insanlar, dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar, tüketir, düşünür, üretir, yarışır ve çatışırlar. İnsanlar haklarını ve sorumluluklarını bilmezlerse, hiçbir alanda başarı gösteremezler.

Dünyanın her ülkesinde insanların birlikte yaşamaları, kendilerine vazgeçilmez temel insan hakları kazandırdığı kadar, büyük etik sorumluluklar da yüklemektedir. Her  toplumda insanların, düşüncelerini eylemlere dönüştürmeleri için, insan haklarının güvence altına alınması, ne kadar zorunluysa, herkesin eylemlerinde etik ilkelere saygılı olması da, o kadar zorunludur. İnsan hakları ve etik ilkeler, toplumsal hayatın dört dönemli boyutundan ikisidir.

Zaman içinde sürekli gelişen, değişen üretim teknolojileri ve tüketim kapıları da, toplumsal hayatın diğer iki önemli boyutudur. İnsan hakları ve etik sınırlarla çizilen özgürlük alanında, toplumun bütün kesimler için, hayatı yaşanır ve anlamlı kılanlar, toplumlarından aldıklarının daha fazlasını toplumlarına verenlerdir. Üretmekten önce tüketmeyi amaçlayanlar, kendileriyle birlikte toplumlarını da yoksullaştırarak, bütün dünyaya zarar verirler.

Dünyada son iki yüzyılda, toplumsal hayatın odak noktasına yerleştirilen, etik ilkeleri göz ardı eden, ekonomik insan tartışılmıştır. Bütün toplumlar yaşanabilir bir dünya için, önümüzdeki yıllarda, toplumsal hayatın merkezine yerleştirilmesi gereken, insan haklarına saygılı etik insanı tartışacaktır. Toplumların birbirleriyle iletişim ve etkileşim içinde oldukları, düzleşen dünyada insanların hayatını güzelleştirecekler, cehennem başkaları değil, biziz demesini bilenler olacaktır.

İnsanların kendilerine nasıl bakılmasını istiyorlarsa, başkalarına da öyle bakmaları gerekir. ‘’İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’’ nin, birinci maddesinde vurgulandığı gibi: ‘’Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.’’ Bütün toplumlarda yaşamak, özgürlük ve güvenlik herkesin vazgeçilmez insan haklarıdır.

İnsanların olduğu kadar, kuruluşların da, başarıları etik ilkelerle birlikte, insan haklarına gösterdikleri saygı ve sevgiden kaynaklanır. Hayat insanlara ölümlü hayatta, ölümsüz hayatı kazanmak için, verilmiş bir emanettir. Zamanı geldiğinde, verilen emanet geriye alınacaktır. Bu yüzden insanlar, hayata kattıklarını, hayatın da kendilerine kazandırdıklarını iyi bilmek zorundadırlar. Etiksizlik ilkesizliktir. Etiği etik bilenler, insanı insan bilirler.