Bu yazı “hava” üzerine olacak... 
Hayatın devam edebilmesi için olmazsa olmaz sebeplerden birisi havadır...
Biz yaşamak için yemeye içmeye kendimizi endeksleriz ama nefes almayı pek aklımıza getirmeyiz.
Nefes de bir hava değil midir?
Hatta içtiğimiz suya para verirken zorumuza gider “suya bile para ödüyoruz” deriz de aldığımız havayı aklımıza bile getirmeyiz...
Oysa insan yer yüzünden gıdayı almasa yaşayamayacağı gibi gökyüzünden de nefes almadan yaşayamaz...
“Yin-yang” dengesidir bu...
O halde sağlığımız için, aldığımız havanın da ne kadar önemli olduğunu bilmemiz gerekiyor...
Hava deyip geçmemek gerekiyor...
Her mevsimin hava durumu aslında insanı da etkiliyor...
Bu konuda atalarımız derler ki “havaya göre değil mevsime göre giyinin” 
Bir gün güneş açtığı için henüz bahar gelmeden “bahardan bir gün” diyerek giyinirsek “şifayı kapmak” riski ile karşılaşırız.
Marifetname’de bu durumu anlatırken der ki: Dört mevsimin her biri, kendine uygun olan hastalığı verirken zıddını da gideriyor. Örnek olarak yaz mevsimi, safrayı çoğaltarak hastalık verip rutubeti ayrıştırma ve kalbi ısıtma ile susuzluk ve hareketi ortaya çıkarıyor. 
Sonbahar mevsimi, gece ve gündüzü, sıcaklık ve soğukluğu değiştirmekle hastalıkları çoğaltmaya başlıyor... Ama meyveleri çok olduğu için kanı azaltıyor bir mizaç olan sevdayı çoğaltıyor. Kış mevsimi, balgamı çoğaltarak hastalık yapıp nezle ve öksürüğü ortaya çıkartıyor. İlkbahar, vücuttaki karışımları hareket ettirerek bademcikleri şişirip kanı çoğaltıyor... İlkbahar mevsimlerin en sağlıklısı olarak da kayda geçiriliyor. Sağlık ve sıhhat için en uygun ve en latif olan mevsim olarak söyleniyor... Çünkü ilkbaharda nasıl ki dallar yeşilleniyor ve hayat yeniden canlanıyorsa insan vücudu da doğadan bir parça olarak yeniden kendini canlandırıyor... İlkbaharda yenilecek sebzeler ve meyveler de hep bu tazelenmeye ve canlanmaya uygun oluyor...
Biz mizaçları uzmanına bırakarak kendi havamıza bakalım... 
Günümüzde teknolojinin getirdiği imkanlar sayesinde havamızı kendimize göre ayarlayabiliyoruz... 
Bunu elbette evimizde, ofisimizde, arabamızda vb. klima sistemiyle sağlıyoruz...
Ne var ki vücudumuz bu sisteme göre değil dünyanın dört mevsimindeki değişim dönüşüm sistemine göre ayarlı olduğu için bu yapay hava ile temas ettiğinde kendini ayarlayamıyor.
Çünkü vücut yazın terlemeye kışın ısınmaya ihtiyacı varken biz klima ile vücudumuzu yazın da serin tutarak kendimize iyilik yaptığımızı zannediyoruz. 
Oysa vücudun yazın terleyerek atması gereken toksinleri atmasına izin vermiyoruz. 
Bir diğer açıdan her ne kadar klima sirkülasyon yapıyor denilse de gerçek anlamda hava sirkülasyonu olmuyor ve temiz, taze hava yerine içeride durağan havayı tekrar tekrar teneffüs etmek zorunda kalıyoruz...
Bugün özellikle toplu taşıma araçlarında klimalar standart oldu. Ama klima çalıştığı için ve dışarıdan hava gelmediği için bir vagon dolusu insan bir otobüs dolusu insanlar durağan havayı teneffüs ederek seyahat yapıyor...
Bazen rastlıyorsunuz otobüste bunalan insanlar oluyor... Ve klima da olsa taze hava istiyor vücudu. Çünkü henüz immün sistemi hassas o kimselerin... Ama o kimse cam açmaya çalışsa öteki ikaz ediyor “ne cahil adamsın, klima çalışıyor görmüyor musun?” 
Kendisi de böylece görgülü bilgili ve entel (!) oluyor... 
Durağan hava ile temiz hava arasındaki farkı ve sağlığımız için önemini bir başka yazımızda dile getirmeye çalışırız...
Burada anlatmak istediğimiz aslında klima da vücudumuzu dünyanın doğal dengesindeki hava şartlarına uymaktan men ettiği için vücudu uzun vadede olumsuz etkiliyor. Bunun sonunda da stres sıkıntı ruhsal gerginlik yaşamaya başlıyoruz. Sırtımız, boynumuz, omuzumuz, belimiz ağrıdan kurtulmuyor... 
Ama bir ağaç gölgesinde serinlesek aynı ağrılar olmaz. Çünkü orada doğal seleksiyon vardır... 
Yine çağın hastalığı dedikleri fibromiyalji oluşumunda havanın dengesine ayak uyduramamanın da büyük etkisi vardır... Eskiden insanlar derdi ki, “evde bile bir odadan diğer odaya geçerken sırtınıza bir hırka bir yelek gibi bir şey alarak geçin”
Sonuçta sağlığımız için yiyecek içeceklere dikkat ettiğimiz kadar havayla temasımıza da dikkat etmeliyiz...