Büyük şairlerimizden Yahya Kemal Beyatlı, şiir üzerine söylediği sözlerinde her zaman göz önünde tutulacak değerde düşünce tohumları üretmesiyle dikkat çeker.

Bir gün, Ordinaryüs Profesör Dr. Süheyl Ü nver ile otururlarken, 'Bir şiir, okuyucusunu kendisine hayran bırakmalı, hayretlere sokmamalı. Yeniler hayret uyandırıcı. Halbuki hayret çabuk geçer, hayranlık ise uzun müddet devam eder. Gençşairler hayret ettirmek yolunu tutmamalıdır. Zira şiirin gayesi hayret ettirmek değildir.' şeklinde konuşmuştur. (Süheyl Ü nver, Yahya Kemal`in Dünyası Tercüman Tarih ve Kültür Yayınları, İstanbul, 1980)

Yahya Kemal Beyatlı, 'yeniler hayret uyandırıcı' derken, galip ihtimalle Orhan Veli Kanık`ı ima etmektedir.

Necip Fazıl Kısakürek`in Orhan Veli Kanık hakkındaki kanaati de ilginçtir. Tanrıkulu`ndan Dinlediklerim`in bir yerinde şöyle der: 'Tek istidat (yetenek) Orhan Veli`nin tuhaflıklarında da bir asliyet aramayınız!'

Bir şiirinde 'kurtul varlığın dar hendesesinden' diyen Yahya Kemal`in, gerçekten 'hayret ettirici' bir şiir serüvenine sahip bulunduğunu düşünmemek mümkün değildir. Seslendiği bu toplumun insanı ile aynı değerlere doğru gitmek isteyen bir şair olduğu için, bir nizamın doğuracağı ahengi okurlarıyla paylaşmak gibi doğal bir ruh hali içinde bulunmanın özgüvenine de sahiptir.

Hayreti yok muydu? Her insan, ister sanatçı olsun, ister düz yaşantıda bulunsun, bir şekilde hayret taşıyacaktır.

*

Çoklarımız kedilerin bize soru soran gözlerle baktığını algılamıyor muyuz? Belki de, kedinin insanoğlundan beklediği bir tezahür var fakat karşısında duran insanda bunu müşahade edemeyince, hayal kırıklığına uğramaktadır.

Kedi üzülmektedir...

Kedi üzülür mü?

Bence sadece kedi değil kaldırımlarda gelip geçen insanlara bakışlarında belli bir üzgünlük okunan, fakat içlerinde biriken hayreti kimseyle paylaşamayan köpekler de yaşıyor aramızda.

Doğrusu ne kediler ne de köpeklerde insanoğluna hayranlık emaresi var!..

Bu gidiş iyi bir gidiş değil der gibiler sanki.

*

Sosyalistler de, 'burjuvaları apıştırmak' diye bir ilke tutundurmaya çalışmışlardı. Bu psikolojiye tutkunlar az değildir. Aslında bu gibiler, taşıdıkları hayreti bir silâh gibi kullananlardır diyebiliriz. Onlar mutlaka zafer kazanmalıdırlar!.. Özeleştiriyi ise hep ertelerler!.. Özeleştiri yerine bugünün ve Tarihin değerlerine hücum ederek gençliği gösterdikleri itiraz etme cesaretine hayran bırakmak, fikir üretmek gibi bir ulvi hedefleri olmaksızın okurlarının düşünme melekesini iptal etmeye bakarlar.

Yerleşik sahih değerlere bir hınçiçerisindeler belki de. Ama bu onlara telâfi etmeleri pek de olası görünmeyen yanlışlıklar yaptırır durur.

Hayret ile hayranlık arasındaki nüansı okurlarında geliştirmemeye sanki baştan kararlıdırlar. Bu ise kendilerindeki ifrat-tefriti okurlarına geçirme zevki demek değil midir! Eleştirilmezlik zırhına bürünme becerisi gösterdiklerini inkar edemeyiz. Fakat böyleleri içdengeye kavuşmak istiyorlarsa mesela küçümsemeyi bir kenara bırakıp Evliya Çelebi okusunlar!..