Sabahattin Ali, Ses adlı son hikaye kitabında “Biliyor musunuz, bir dakika, hatta bir saniyede verilen veya verilmeyen bir karar, bir tereddüt anı, insanın hayatı üzerinde ne uçsuz bucaksız neticeler doğurabiliyor.” diye yazar.

1900’lü yılların başlarında esen sosyalizm rüzgarları, tüm dünyayı etkilemiş nice hayatların son bulmasına, hayatta kalanların açlık ve türlü sefaletlerle boğuşmasına sebep olmuştu. Rusya’da Vlamidir Lenin ve halefi Joseph Stalin, Çin’de Mao Zedung, Romanya’da Nikolay Çavuşesku, Yugoslavya’da Josip Tito, Bulgaristan’da Todor Jivkov ve adları zikredilmeyen diğerleri, dünyayı tarifsiz acı ve hüzne gark ettiler. 

Stalin’in Sibirya’nın derinliklerine sürdüğü Türk ve Kafkas halkları, Mao’nun Uygur Türklerine uyguladığı asimilasyon politikaları, Bulgaristan ve Yugoslavya’da yaşananlar neticesinde etkilenen hayatlar, bireysel kırılma noktaları oluşturdu. Bu kırılmalar bağımsızlık hayallerine dönüştü. Kimi hayaller gerçekleşirken kimi de kavuşacağı günü bekliyor.

Mihail Gorbaçov’un Perestroyka (yeniden yapılanma) ve Glasnost (açıklık) politikalarının sonucunda yaşanan birtakım olaylar Sovyetler Birliği’nin dağılmasına sebep olmuştu. Hemen ardından Kafkas ve Türk halkları için bağımsızlık ateşi yanmaya başlamıştı. Stalin’in sürdüğü halklardan biri olan Çeçenler de bir bağımsızlık mücadelesi başlatacaktı. Çeçenlerin ilk direniş hareketine sonradan katılacak Çeçen asıllı bir Rus generali olan Cehar Dudayev, ilk olarak 1989’da Estonya’nın bombalanmasına karşı çıkarak Moskova’da sevilmeyen biri olmuştu. 1990’da Çeçen Halkı Milli Komitesi’nin kendisine yapılan daveti kabul ederek ilk cumhurbaşkanı oldu. 2 yıl süren Birinci Çeçenistan Savaşı’nda Rus birliklerine kan kusturdu. 1996 yılında Amerika tarafından güvenli olduğu söylenerek verilen özel bir telefonla yeri tesbit edilmiş ve koordinatları KGB’ye verilmişti. Yapılan füze saldırısı neticesinde şehit oldu. 

Bu bağımsızlık ateşi Dudayev ve halkına inanan birçok çeçeni de bir araya toplamıştı. Bunlardan biri olan Şamil SalmanoviçBasayev, Moskova’da bilgisayar satıcısı olarak sade bir hayat yaşarken Çeçen hareketine katılmıştı. Adını ilk defa Çeçenistan’da yaşananları dünyaya anlatabilmek için Rus uçağını Ankara’ya indirdiğinde duyurdu. Grozni’deki KGB ofisi ve Budenovsk baskınları ve niceleri… 1999’da Grozni savunmasında geri çekilirken ayağının bir kısmı mayına bastığı için koptu. Nitekim 2006’da içinde bulunduğu bomba yüklü askeri kamyonun infilak etmesi neticesinde şehit oldu. 

Bilindik başka bir hikaye de Cep Herkülü olarak bildiğimiz Naim Süleymanoğlu’nundur. Adının Naum Şalamanov olarak değiştirildiğini görünce, ülkesinde yaşananları anlatabilmek için var gücüyle çalıştı. Ağır antrenmanları sonrasında duşta uyuyakalacak kadar çok çalıştı. Naim Süleymanoğlu Avustralya’da ikamet eden Bulgaristan Türklerinin de yardımıyla 1986'da Melbourne'deki Dünya Halter Şampiyonası'nda Türkiye büyükelçiliğine sığınarak Türkiye'ye iltica etti. Naim’in kaçmasına yardım eden Türklerin bu çabaları takdire şayandır. Nitekim, Birleşmiş Milletler’de yapmış olduğu konuşmayla Bulgaristan’da yaşanan zulümleri tüm dünyaya duyurmuş, “Büyük Seyahat” adı verilen 360.000 Bulgaristan Türk’ünün Türkiye’ye iltica edebilmesine sebep olmuştu.

Bir köşe yazısına sığmayacak kadar çok hikaye var. Osman Batur, Barat Hacı, Ömer Muhtar, Şeyh Şamil ve diğerleri… Her biri kırılma noktalarını ulusları için bir mücadeleye çevirmiş unutulmayan insanlar. Yaşadıkları kırılma noktası, sadece kendilerinin değil, kendilerine güvenen insanlara bir umut ve hayat olmuştur. Peki, bu insanlar normal seyrinde akan hayat çizgilerinde oluşan kırılmayı hiçe sayıp başka bir yöne çevirmeselerdi acaba ne olurdu? 
 
Satırları Mahatma Gandhi’nin bir sözüyle noktalayalım. “Ne yaparsanız yapın önemsiz kalacaktır, Ama yapmış olmanız önemli.”